Ana içeriğe atla

Erbabından Anlam Yüklü İfadeler

Hanımı ile anlaşamayan bir bedeviye “sebep nedir?” diye sorarlar:

“Mahremim hakkında konuşmam” der. Karısını boşayınca tekrar sorarlar; “sebep neydi?” diye. 

“Başkalarının mahremi hakkında konuşmam” der.

*

Hz. Fatıma, ”Hayırlı hanım nasıl olur” sorusuna:    “Hayaliyle de olsa haramlarda gezmeyen, beyini de haramlarda gezdirmeyen hanımdır.” diye cevap verir.

Hz. Ali, ”Hayırlı bey nasıl olur” sorusuna;

"Hayaliyle de olsa haramlarda gezmeyen, hanımını da haramlarda gezdirmeyen beydir.” diye cevap verir.

*

“Neden hayat hikayeni yazmıyorsun?” diye sordular. 

“İki yanımdaki iki melek zaten yazıyor” dedi gülümseyerek. Gökhan Özcan, Yenişafak, 16/03/2015

*

"Ölen kim olursa olsun yaşayana düşen şey derin bir sükuttur". Fatma Barbarosoğlu, Yenişafak, 16/03/2015

*

Gündüz böbürlenenin gece horuldayandan ne farkı var? Gökhan Özcan

*

"Benim kıymetimi bilemediler” dedi biri. “Halbuki fiyatını her fırsatta hatırlatıyordun!” dedi diğeri. Gökhan Özcan

*

"Herkesin kerameti kendinden menkul doğruları var artık ve yazık ki çoğu zaman ahlaki olmak gibi bir mecburiyeti yok bütün bu doğruların. Ancak kendilerini kandırabilenler başkalarını da kandırmayı başarabilir. Gökhan Özcan, 26/03/2015 Yenişafak

Yorumlar

  1. Merhabalar Sayın Hocam.
    Ne kadar yerinde, doğru ve güzel tespitler. Derleyip paylaştığınız için teşekkür ederim. Kendimi kandırabildim mi diye her yastığa baş koyuşumda kendimi sorguladım. Bazı konularda kendimi kandırdığımı sanıyorum. İşte bu affedilebilir bir durum değildir. Ancak, o konularda başkalarını kandırma girişiminde bulunup bulunmadığımı, bulunduysam da ne ölçüde başardığımı çok net hatırlıyamıyorum. Bu konuda biraz daha kendimi sorgulayıp net bir sonuç çıkarmam gerekecek.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As. Her birimizin yanlışları olur. Önemli olan sorgulamaktır.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde