Ana içeriğe atla

Korkmam, Korkarım

Nefsini bilen Rabbimi bilir” sözü hadis olarak rivayet edilse de hadis değildir. Yalnız mana bakımından doğru bir sözdür.

Kendisinin nasıl biri olduğunu bilen insandan korkmam. Çünkü,

Kişinin kendini bilmesi, ne olduğunu, nasıl biri olduğunu bilmesi demektir. 

Kısaca haddini bilmesi demektir. Haddini bilen kendisini gizlemez, eksikliklerini itiraf eder.

Yaptığının yanlış olduğunu söyleyenlere kızıp sinirlenmez, sesini yükseltmez, ayar vermeye kalkmaz. Bu yönüm benim de hoşuma gitmez der ve muhatabına teşekkür eder.

Kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışanlara, ben aslında öyle değilim der. 

Övmeye kalkanlara yüzü kızarır, estağfurullah der ve keşke dediğiniz gibi olabilsem der.

Olup biten her şeyi kendinden menkul bilmez. 

Dünyanın merkezine kendisini koymaz. Dünyanın kendi etrafında dönmesi gerektiğine kendisini ve çevresini ikna etmeye çalışmaz. 

Kibir budalası değildir. Tevazuu elden bırakmaz. 

Ne idim ne oldum demez. 

Böyle birinin ne zaman, ne yapacağını, nasıl tepki vereceğini, hata yapsa da hatasıyla yüzleşeceğini, bundan dolayı mağdur ettiklerinin de gönlünü alacağını bilirsin. Böyle biri, etrafına pozitif enerji verdiği gibi övülmekten pek hoşlanmaz, kendisini ön plana çıkarmaz. Hasılı böyle biri kendisiyle barışık olduğu gibi etrafıyla da barışık olur. Kendisinden zarar gelmediği gibi bulunduğu yerde katma değer üretmeye devam eder.

Kimileri de vardır ki kendini bilmez, bilmediğini de kabul etmez. Kendisini bilmeyince haliyle haddini de bilmez. İşte bu tiplerden korkarım ben:

Kendisini her daim olduğundan farklı göstermeyi bilir. Öylesin diyenlere karşı küplere biner.

Ne mazereti biter ne gerekçesi. Egosu tavan yapmıştır ama bunu kabul etmez. Kendisini derviş gibi göstermeden çok mahirdir.

İşler istediği şekilde gitmezse ağzını bozar.

Kendisinden ziyade günah keçisi ilan ettiği ile uğraşır.

Pek özür dilemez. Özür dilemesinin kendisine prim getireceğine inanırsa, bunu da eğer mağdur etmişsem türünden yuvarlak cümlelerle ifade ederek savuşturur.

İçiyle kavgasını büyük devletlerin verdiği vekalet savaşı gibi başkası üzerinden yürütür.

Yorumlar

  1. Merhabalar Sayın Hocam.
    Öyle güzel konular bulup, öyle güzel şeyler üretiyorsunuz ki, ben ancak okuyup okuyup şapka çıkarıyorum. Hatta yazılarınıza yetişemiyorum. Bu kadar seri bir şekilde paylaşımlar yapmak her babayiğidin karı değildir. Sizin yazdıklarınıza ben okumakla yetişemiyorum.

    Bu tür yazılar öyle bir kere okumakla olmaz. Asıl satır aralarında görülmeyen, ancak hissedilen mesajların da farkına varmak gerekir. Benim nazarımda düz nesir yazılar da şiir gibidir. Öyle bir okumada şiir nasıl çözülemiyorsa, düz nesir yazıların da öyle bir kez okumakla esrarına, kıymet-i harbiyesine vakıf olamazsın.

    Sayın hocam, Blogcularımızın sizi keşfetmesini ve yazılarınızı okumalarını çok isterdim. Her neyse ben sizi bölgemizde blog faaliyeti olan kişilerle tanıştırmak için kimi arkadaşlarıma önerdim, kimilerine de blog tanıtım paylaşımı yapan arkadaşımın sesiyle duyurmaya çalıştık. Sabredip bekleyeceğiz.

    Şu zamanda öyle haddini bilip, eksik taraflarını itiraf edecek kimseleri görmek pek mümkün değildir. İşte bizler de nesli tükenmiş türümüzün son örnekleriyiz, bizler de gittikten sonra, kalanlara selametler dilerim. İnşAllah sürç-ü lisan etmemişizdir, yazdıklarımız amacını aşmamıştır.
    Selam ve saygılarımla.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel duygu ve düşüncelerin için teşekkür ediyorum. Yazmak benim için bir nevi bağımlılık yaptı. İçimi döküyorum bu vesileyle. Bazıları konuşarak bazıları yazarak. Ben de yazıyı tercih ettim. Blogumun tanıtımı için gösterdiğimiz ilgi ve çabaya tekrar teşekkür ediyorum. Bugüne kadar blogum hep geri planda kaldı. Tanıtım için bir şey yapmadım. Blogtaki yazdığım yazılardan seçtiğimi gazetelere gönderdim. Gazetelerdeki yazılarımı sosyal medyada paylaştım. Aslında 2019 yılına kadar bloğumun okunması fena değildi. Kendimi sorgulamam dolayısıyla içinden çıktığım kesimin yanlışlarını söylemeye, eleştiri konusu yapmaya başlayınca bizim kesim yazılarıma mesafe koydu. Pişman mıyım? Değişim.

      Sil
    2. Merhabalar.
      Herkes, her şeyi kendi kabulleri gibi olsun istiyor. "Kral Çıplak" diye yazınca da kimsenin işine gelmiyor. Onları boş verin hocam, siz bildiğiniz doğru yolda ilerlemeye devam edin. Kalemin vicdanı vardır, merhameti vardır, öyle kimsenin teline göre oynamaz o kalem.
      Kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
      Selam ve saygılarımla.

      Sil
  2. As, merhabalar. Güzel duygu ve düşünceleriniz için teşekkür ediyorum. Elimizden geldiği kadar karınca kararınca kınayanların kınamasına aldırmadan yazmaya devam inşallah. Duygu ve düşünceleriniz bize moral verir ve motive eder. Teşekkürler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde