Ana içeriğe atla

Hayal Kırıklığı

Çocuğunuz vardır. Okumasını, en iyi okulları kazanıp okumasını, gözle gösterilir ve aranır bir meslek erbabı olmasını istersiniz. Çünkü kapasitesi vardır. Maddi ve manevi imkanları çocuğunuzun başarısı için esirgemezsiniz. Yani saçınızı süpürge edersiniz. Sonuç, çocuğunuz başarılı olamamış, hedeflediğiniz noktaya ulaşamamıştır.

*

Çocuğunuzun yetişmesi için elinizden geleni ardına koymadınız. Ne istedi, neye ihtiyacı varsa aldınız. Tek istediğiniz, milli manevi değerleri özümseyip yaşaması, değerlerimize yabancılaşmaması, yaşlandığınız zaman nasıl ki siz onu büyüttünüz, o da büyüdüğünüz zaman sizi görüp gözetsin. Geldiğiniz nokta itibariyle rüzgardan esirgediğiniz çocuğunuz size bakmıyor.

*

Çocuğunuz ticaret yapmak istedi. Siz de her türlü sermayeyi sağlayarak çocuğunuza işletmeyi teslim ettiniz. Çocuğunuz çalıştı, çabaladı ana sermayeyi artıramadığı gibi önce yerinde saydı. Sonra gerisin geri gitmeye başladı. Bir bakmışsın ki çocuğunuz işinizden tırnağınızdan artırıp teslim ettiğiniz sermayeyi yok etmiş ve işletme külliyen zarar ediyor.

*

Çocuğunuzu milli manevi değerlerle yetiştirdiniz. Gözü kara, tuttuğunu koparan biri. Siyasete merak sardı. Dedi ben bu işi yaparım. Baba olarak her türlü desteği verdiniz. Başarısı için duayı esirgemediniz. Ehil kişilerle iyi bir ekip kurdu. Kitleleri arkasında sürükledi. İyi ekiplerle bir süre güzel işler yaptı. Güzel işler yaptıkça seveni ve destekçisi arttı. Başarısını da taçlandırdı. Çünkü aldığı destek rakiplerinin toptan desteğinden fazla oldu. 

Bir zaman geldi ki ben bu işi yapıyorum. Başarıda payım büyük. Bu işi bir başına yaparım. Ekip ruhunu geri plana itti. Sadık insanlarla yoluna devam etme kararı aldı. Önce zirvede yerinde saymaya sonra gerilemeye başladı. Geriledikçe geriledi. Üslubunu bozdu. Zikzak çizmeye başladı. Duruşunu değiştirdi. En son söyleyeceğini ilk başta söyler oldu. Geldiği nokta itibariyle klasik hale gelen başarısı tehlikeye girdi. 

*

Her şeyine kefil olduğunuz ve güvendiğiniz bir çocuğunuz var. Bunu da göğsünüzü gere gere söylüyorsunuz. Çevrenizde herkes çocuğunuzdan bahsedince baba olarak göğsünüz kabarıyor. Tek tük eleştiri getirenlere gönül rahatlığıyla ve kendinizden emin bir şekilde cevap veriyorsunuz.

Bir zaman geldi ki işler tersine gitmeye, çocuğunuz güven vermemeye başladı. Dün ölümüne övüp destek verenler eleştirir ve uzaklaşır oldu. Siz eleştirilere cevap veremez ve savunamaz hale geldiniz. Çocuğunuza rakip olamayanlar rakip gibi görülmeye başladı.

Bu durumda nasıl bir haleti ruhiye yaşarsınız? Yaşadığınız tam bir hayal kırıklığı olur. Çünkü ne ummuştunuz, ne buldunuz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde