Ana içeriğe atla

İstanbul Seçimleri Üzerine


1. Gerekçeli karar seçimden sonra açıklansın. Böylece ortaya daha güzel bir gerekçe ortaya çıkar. Hatta mümkünse gerekçe hiç açıklanmasın. Biz seçimi gerekçesiz de yaparız.
2. Seçim yapılmasın. Mevcut atanmış vali İstanbul'u yönetmeye devam etsin.
3. Atanmış olmaz denirse İstanbul Anadolu ve Avrupa yakası olarak ikiye bölünsün. Anadolu Yakasını Binali Yıldırım, Avrupa Yakasını Ekrem İmamoğlu yönetsin. İki yaka arasında sınır boylarında yönetimde sıkıntı ortaya çıkarsa 120 bin oy alan Saadet Partisinin adayı bu bölgede tampon görevi yürütsün. Böylece en fazla oy alan üç parti İstanbul'u beş yıl boyunca yönetmiş olur.
4. Yok bu işler seçimsiz olmaz, mutlaka seçim yapılacak. Herkes boyunun ölçüsünü alacak denirse İstanbul'da sandık kurulmasın. Bunun yerine İstanbul seçmeni oyunu noter huzurunda versin. Süre bitiminde noterin açıkladığı oy toplamına göre hangi aday kazanmışsa o adaya İstanbul teslim edilsin. 
5. Yok bu işler sandıksız olmaz denirse sandık sayımından sonra seçmenin evleri sandık kurulları marifetiyle tek tek ziyaret edilerek hangi adaya oy verdiği sorulup not edilsin.
6. Seçmenin evini tek tek gezmek zor olur, bu işler beklemeye gelmez denirse oy verme yerine kamera yerleştirilsin. Kamera seçmenin yüzünü çekmeden nereye oy verdiğini çekip kaydetsin. 
7. Bu işler uzun zaman alır denirse aceleniz ne? Daha önümüzde beş yıl var. İstanbul kaçacak değil ya.
8. Seçim önemli değil de sandık kurullarına güvenmiyorum denirse yurt dışından sandık kurulu oluşturulsun. 

İşte bunlar ve daha niceleri benim tartışma götürmez doğrularımdır. Denemesi bedava. Elinizden alan mı var?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde