Ana içeriğe atla

Alın Size Fetva! ***


Sofraya oturup iftarı beklerken lise üçüncü sınıfta okuyan oğlum, sınıf arkadaşlarıyla aralarında geçen diyalogdan bahsetti:  Baba, arkadaşım öyle bir fetva verdi ki hoşuma gitti dedi. Neymiş fetvası dedim. Bir arkadaş, sabah ezanı okunurken yiyip içmek orucu bozar mı veya orucu olur mu dedi. Bunu şu arkadaşa soralım. Çünkü ben onun verdiği fetvalara güveniyorum dedim. Gidip sorduk. Arkadaşı, “Sabah, hayye alessalah okununcaya kadar yiyip içen biri, akşam iftarını ancak hayye alessalah derken açabilir, orucu bu şekilde olur” demiş. İşin fetvasında değilim ama cevap cuk oturmuş ve bu cevap iftar soframıza renk kattı. Bizi gülümsetti. Bir zeka ürünü olan böyle hazırcevaplara hayranım ve şapka çıkartırım.


15-16 yaşındaki öğrencimiz fetva vermeye erken başlamış. Bakarsınız ileride iyi bir fetvacı olur. Çocuğun şakasına söylediği bu fetvaya kızmış değilim. Ancak her ramazan ayında pişirilip pişirilip önümüze konan bayat oruç soruları çoğumuzu bu şekil fetva vermeye itiyor. Maalesef bizi bu hale getiren de iftar ve sahur programları yapan veya bu programlara çıkan bir kısım hocalarımızdır. Yaptıkları programlarda böyle sorular almaya devam ettikleri müddetçe de halk arasında hatta lise ve ortaokul talebeleri arasında orucu bozan şeylerle ilgili sorular sorulmaya devam edecek. Soru sorulmasın mı? Sorulsun elbet. Ama sorular bizi özden uzaklaştırmaması lazım. İbadetlerde şekil önemli olmaya önemli. Çünkü şekil, özü korumaya mebnidir. Fakat şekli koruyacağız derken esası unutmamak gerek. Orucu bozan şeyleri konuşmaktan oruç tutmaya ve orucun manasına uygun yaşamaya pek vaktimiz kalmıyor. 

Hiç unutmam, Hayrettin Karaman’ı geçmişte sanırım TRT, bir iftar programına misafir etmişti. Sunucu, malum olduğu üzere orucu neler bozar sorusunu sordu. Hoca kısaca “Yeme, içme ve cinsel ilişki bozar” dedi. "Başka" dedi sunucu. Hayrettin Hoca, “Hepsi bu. Başka da yok" dedi. Garibim sunucu, tüm programını orucu bozan şeylere ayırmıştı. Sağdan soldan deşeleyerek orucu bozan şeylerle ilgili hocadan bilgi almak istedi ama Hoca, buna meydan vermedi, kestirip attı. Gerçekten tanımında da belirtildiği gibi “İmsak vaktinden iftar vaktine kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak” olarak tarif edilir oruç. Bunun ötesinde orucu bozan şeylerle ilgili konuşulanlar program doldurmaya, muhabbet etmeye yarıyor. Başka da bir faydası olduğunu düşünmüyorum. Hızını alamayan öyle absürt sorular soruyor ki evlere şenlik. Biz orucu bozan şeylerle ilgili sorulan bu tür sorulara cevap vermeye devam ettikçe hem insanımızı malayani şeylerle meşgul etmeye devam ederiz hem de kolaylık dini İslam'ın yaşanmasını zorlaştırırız. Maalesef bu sorular sorula sorula orucu, şeklen korumaya çalışmaktan öte bir şey yapamıyoruz. Amaç program yapıp saat doldurmak, reyting almak ve gündem oluşturmak ise bu pekala yapılmakta. Başka konu bulamıyor ve dikkat çekemiyorsak ya programa çıkmayalım ya da TV ekranında susma orucu tutalım. Biz nasıl iftar öncesi sessizliğe bürünüyorsak bu tür hocalarımız da ekran karşısında susabilirler. Öyle ya oruç sadece yemeden, içmeden ve şehevi arzulardan uzak kalmaktan ibaret değil. Bunlara susmayı da ekleyelim. Bunu yapmazsak içimizi temizlemeyi hedefleyen bu ibadeti magazin boyutuna indirgemiş oluruz.

Bence hocalarımız geyik muhabbetinden öte bir faydası olmayan orucu bozan şeylerle uğraşmak yerine oruç tutmayanların niçin oruç tutmadıkları üzerine eğilseler çok daha iyi bir iş yapmış olurlar. Çünkü her geçen yıl oruç tutanların oranı azalmaktadır. Belki de oruç tutmayanların oranı tutanlara oranla daha fazla. Aleni oruç yiyenlerden bahsetmiyorum. Onlar zaten malum. Oruç tutanların yanında bir de oruç tutar görünen kesim var. Az bir yekûn oluşturmuyorlar bugün. 

Burada niyetim oruç tutmayanları yermek ve ayıplamak değil. İsteyen orucunu tutar, isteyen de tutmaz. Hele orucun önemine inanmayıp bu ibadeti yerine getirmeyenlere hiç sözüm olmaz. Benim derdim oruç ibadetinin önemini bildiği halde eften püften sebeplerle oruç tutamayan ama oruçlu görünen kişilerdir. TV ekranlarında ramazan boyunca arzı endam ederek imsak ve iftar programı yapan hocalarımız kıymetli vakitlerini oruç tutmayan veya tutamayan kişiler üzerine yoğunlaştırsalar daha iyi bir iş çıkarmış olurlar.

Yanlış mı düşünüyorum? Oruç tutmayanların arttığı günümüzde orucu bozan şeyleri gündeme almak mı daha evveliyat arz ediyor yoksa oruç yiyenler mi? Bence ikincisi.


***25/05/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde