14
Mayıs 2019 tarihinde “Diş Kirası ve Borç Silme Geleneklerimiz Varmış Bir Zamanlar”
başlıklı yazımda Osmanlı’da ramazan aylarında icra edilen iki güzel
geleneğimize işaret etmiştim. Bunlardan biri, “Diş kirası” geleneği idi: İftar
sofrasına katılan davetliler evlerine giderlerken ev sahipleri "Allah'ın
lütfüyle soframıza konuk oldunuz, bizi bahtiyar ettiniz, sizi buraya kadar
yorduk, yemeğimizi yerken dişlerinizi yordunuz, bu da bizden dişinizin kirası
olsun, lütfen şu hediyeyi bizden kabul buyurunuz" anlamında misafirlerine çeşitli hediyeler
verirlermiş. Diğeri de “Zimem defteri” yani “Borç silme geleneği: “Ramazan ayı gelince zenginler rastgele
mahallelere dağılır; gördükleri bakkal veya manava girer, dükkân sahibinden
veresiye defterini isterlermiş. Zengin, borç defterinin rastgele bir sayfasını
açar, dükkân sahibine borcun toplamını hesaplattırır, borcu ödedikten sonra
çeker gidermiş. İşte bu uygulamaya "borç silme" geleneği deniyor. Gördüğünüz gibi sağ elin
verdiğini sol el görmeyecek misali, ne zengin borçluyu tanıyor ne de borçlu,
borcunun kim tarafından ödendiğini biliyor. Zerre kadar riya yok, gösteriş yok
bu uygulamada. Fakirin onurunun
zedelenme durumu yok. Herhalde bu borç silme geleneğinin dünyada benzer
örneği yoktur.” demiştim.
Bugün o
değilden haberleri dinlerken kulağıma bir haber çaldı. Göğsümüzü kabartan şahane
bir haberdi: Kırklareli Lüleburgaz’da bakkala olan 700 liralık
borcunu ödemeye gelen bir işçi, borcunun olmadığını duyunca “Nasıl olur” diye
önce şaşırır, ardından olayın iç yüzünü öğrenince gözyaşlarını tutamaz. Çünkü kendisinin borcuyla birlikte 20 hanenin
borcunun kayıtlı olduğu veresiye defteri 6 bin lira karşılığında biri
tarafından satın alınmıştır. Haliyle orta yerde borç da kalmamış olur.
Bu
haberin başka benzeri var mı diye sanal aleme bir göz attım. 2018 yılının
Ramazanında Şırnak ili Silopi ilçesinde meydana gelmiş: MÜSİAD üyesi bir grup hayırsever,
iki mahalleye giderek iki bakkal ve bir fırına borç yapan 200 kişinin 15 bin
lira civarındaki borcunu kapatmış.
Göğsümüzü
kabartan ve helal olsun dedirten bu iki örnek Osmanlı’da uygulanmakta olan borç
silme geleneğinin devam ettiğini gösterdi bize. Birbirinin aynısı olan bu iki
örneğin belki de tek farkı ilkinde hayırsever belli değil yani faili meçhul.
ikincisinde ise bir dernek bünyesinde mesleğini icra eden bir grup iş adamı. Her
iki örnekte de yapılan iyilik denize atılmış, “Balık bilmez ise Halık bilir” denmiştir.
Burada takdiri hak eden bir üçüncü grup daha vardır ki borç yazma geleneğinin
son demlerini yaşadığımız bu günlerde dar gelirlinin alışverişini deftere yazan
esnaf. Borç yazan bakkal bir takdiri daha hak etti. Çünkü ödenen borçtan sonra
müşterilerinden tekrar borçlarını alma yoluna gitmemiş. Yani kötüye
kullanmamış. Allah borç yazandan, borcunu ödeyerek kötüye kullanmayandan ve
borçlu insanların borcunu kapatan insanımızdan razı olsun, ne muratları varsa
versin, tuttuklarını altın etsin. Özellikle borç silme geleneğini devam
ettirmeye çalışan insanımızın sayısını çoğaltsın. Çünkü bunlar ne güzel ve
bereketli bir ticaret yapmışlardır. İnşallah damlaya damlaya göl olur.
***21/05/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder