Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Küflü Çıkı Komodinim

Komodinim, ne kadar gereksiz şeyim varsa onunla dolu. Cebimde lazım olmayan ne varsa oraya atarım çünkü. Kapağını da kapattım mı ayak altında bir şey görünmez.  Bir akşam eve geldim. Yine komodine bir şey koyacağım. Bir de ne göreyim. Benim lüzumsuz işler dolabım olan komodinimin içinde, daha bükülmemiş gıcır gıcır iki yüzlük ve yüzlük para vardı.  Sağa sola baktım. Kimsecikler yoktu. Elim hemen paraya gitti. 4 âdet 200'lük, 2 âdet 100'lük vardı. Tamı tamına 1000 lira. Bir sevindim bir sevindim. Sormayın. Günlerden 23 Nisan diyeyim de sevincimi anlayın. Gündüzünde de bir ihtiyacım için birinden 2.500 lira almıştım. Benim gereksiz işler küflü çıkımda adeta bir hazine varmış da haberim yokmuş. Sevindim ama dur Ramazan. Belki senin değildir bu para. Az sonra sahibi çıkarsa üzülürsün dedim.  İyi de benim özel dolabıma bu parayı kim koymuştu? Düşün dur. Acaba evin içişleri bakanı koymuş olabilir miydi? İyi de kendi dolabı varken benim dolaba niye koysun. Üstelik bu, kı

Sağlık Bakanlığı Neden Olmasın

Kulislerde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın istifa ettiği ya da af talebinde bulunduğu konuşuluyor. Hatta özel eşyalarını toplayıp makamını terk ettiği belirtiliyor. Yerine kim atanır bilmem ama kulislerde yardımcısının atanacağı yazılıp çiziliyor. Yardımcısı bakan olarak atanır mı bilmem. Bildiğim, bu ülkede her alanda atamalar ehliyet ve liyakate göre yapılır. Zira bugüne kadar bundan hiç şaşıldığına şahit olmadım.  Her ne kadar yardımcısının adı geçse de kendimde bakanlığa atanacak bilumum kabiliyetler gördüğümden bu göreve atanmamak için hiçbir sebep göremiyorum. Burada doktor musun ki bu bakanlığa talipsiniz sorusu sorulabilir. Sağlıkçı değilim elbet. Eee o zaman demeyin. Nice bakanlıklar bilirim ki bakanları o bakanlıkla alakası olmayan kişilerdi. Özellikle Milli Eğitim Bakanları pek eğitimden gelen kişiler değildi. Gemi mezunu bile Milli Eğitim Bakanı oldu. Üstelik bu gemi mezunu hem Savunma hem de MEB'de Bakanlık yaptı.  Sağlık Bakanlığı diğer bakanlıklara b

Gece Kuşları

Gece kuşu dendiği zaman halk ağzında yarasalar akla gelir. Çünkü yarasalar gündüz ya uyur ya da dinlenir. Geceleri uyumazlar. "Her gece dışarılarda eğlenen, eve geç dönen, gece eğlenmeyi ve gezmeyi seven kimselere" de mecazen gece kuşu tabiri kullanılır.  Geceleri uyumayan sadece yarasalar ve gece eğlenen kişiler mi? Keşke sadece bunlarla sınırlı kalsaydı.  Günümüzde gece kuşu denmesi gereken bir sektör daha ortaya çıktı.  Kimi sabaha kadar dijital oyun oynuyor. Genelde gençler bunlar.  Kimi kripto para takibi yapıyor. Ağırlıklı olarak orta yaşlı kişiler. Acaba elimdeki parayı nasıl değerlendirir nasıl köşeyi dönerim diyenler.  Kimi arkadaşlarıyla çetleşiyor. Bunların çoğu lise öğrencisi.  Kimi dijital kumar oynuyor. Gencinden orta yaşlısına varıncaya kadar bir kesim bu kumarı oynuyor. Yeter ki az veya çok maaşlı bir işe başlamış olsun. Kazandıkça oynuyor, kaybettikçe oynuyor. Para lazım oldukça sağdan soldan borç alma, kredi çekme, evden para çalma gibi vah

Elektrik Zammına Bir de Bu Gözle Bakalım

Bazılarını anlamak zor. Adeta eleştirmek için fırsat kolluyorlar. Neymiş de 1 Temmuzdan geçerli olmak üzere evlerde kullanılan elektriğe yüzde 38 zam yapılmış. Bu olur muymuş? Tabi, bardağın boş tarafından bakınca eleştiri de arkasından geliyor. Halbuki ne zaman bardağın dolu tarafından bakmayı öğrenirsek bu ülkeyi kimse tutamaz. Belki bazı eksikliklerimiz, olur olmaz eleştirilerden olsa gerek. Şimdi boş verelim bardağa boş tarafından bakanlara. Biz bardağa dolu tarafından bakalım: Bir defa 2022 Eylülden bu yana elektriğe gelen ilk zam bu. Bu demektir ki iki seneye yakın zamsız elektrik kullandık. Üstelik yüksek enflasyona rağmen. Ayrıca bu gelen % 38’lik zam, yüzde 76 olan yıllık enflasyonun yarısı. Halbuki enflasyon oranında artırılmış olsaydı elektriğe en az % 76 zam konması gerekirdi. Bu bile zam koyucunun insafını ortaya koyuyor. Gel de bunu gözü dönmüş, ön yargılı kişilere anlat. Bu tip ön yargılı sayısı az olsa gam yemeyeceğim. Maalesef bu ülkede ganimet gibi. Bu ü

Kaliteli Ekmekte Konya

Bir ara Konya'da meşhur bir ekmek fırınından birkaç defa ekmek aldım. Hiçbirini beğenmedim. Böyle meşhur bir fırın nasıl bu şekil ekmek çıkarır da satışa koyar dedim. Bir daha bu fırına gidip de ekmek almadım. Dün akşam sabaha hazır olsun diye istemeye istemeye yine bu fırına gittim. Poşetin içinde verilen ekmeğe o değilden elimi bir dokundum. Taş gibiydi ekmek. Sanırım biri böyledir, diğerine bakayım dedim. O da aynı. Öbürüne baktım. Aynı. Sanırım bu işi meslek edinmiş, kaç nesil boyu bu sektörde olan bu fırının ekmekten anladığı bu idi. Öyle ya taş ekmek taş gibi olmalıydı. Birini kafasına atsan silah görevi görmeliydi. Beyaz ekmeği de böyleydi bu ekmek fırınının, tam buğday ekmeği de. Yolda eve giderken moralim bozuldu. Vara ekmeği akşamdan bu fırından almayayım da sabah gidip başkasından alsaydım dedim. Aklıma gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Erhan Bey geldi. Çünkü ne zaman bir ekmek zammı gelse çoğunluk bu ekmek zammından dert yanarken Erhan Bey ise ekmek zammından zi

Vicdansız Hoca

Öğretmenliğimin ilk on yılında bir İHL'de çalışıyorum. Kredili sistemin uygulandığı dönem. Bir sınıfın Kur'an derslerine giriyorum. Sene başında yüzünden okuma, tecvit ve ezber için yanlış hatırlamıyorsam, şöyle bir kriter koymuştum. Yüzünden okuma 40, tecvit uygulama 20, ezber 40 puan şeklinde.  Öğrencilere yüzünden okuma ve tecvit ile 60 puan alır geçeriz diye düşünmeyin. Ne kadar iyi okursanız okuyun, ezberleri vermeden sınıf geçemezsiniz uyarısında bulundum.  Bir öğrencinin yüzünden okuması çok iyi. Ama ezberi iyi değil. Daha doğrusu, ezberi iyi olsa da ihmalkarlığı vardı. Daha okuması gereken üç ezberi var. Kendisine sene sonuna kadar bu üç ezberi getirmezsen kalırsın, haberin olsun dedim. Valla mı hocam dedi. Hiç şakam yok dedim. Ezberi eksik olan bu öğrenci, ezberini okumak için önüme gelirse, bırak üçünü birden okumasını, bir tanesini dahi okumaya çalışsa, bunu beceremese dahi bu öğrenciye geçer not vereyim dedim. Bekledim gelmedi. Kendi düşen ağlamaz deyi

Kılık Kıyafette Kontrollü Serbestlik

Bir önceki yazımda ilk, orta ve lise öğrencileri için dayatılan tek tip kıyafeti eleştirmiştim. Çünkü okul formasını pedagojik bulmuyorum. Çocukların zihin yapısında ve hayata bakış açısında olumsuzluklara sebebiyet verebileceğini, yine özgür bir birey olan kişiye tek tip elbise giydirmek suretiyle teşbihte hata olmazsa adeta kişinin sürü psikolojisi ile yönetilmesinin murat edildiğini düşünüyorum. Bunun yerine giyim-kuşam ve kılık-kıyafette kontrollü serbestliği savunuyorum ki sürüden ziyade kişilerin birey olarak yetiştirilmesinin ön planda tutulmasının, çocukların gelişiminde daha yararlı olacağına inanıyorum. Nasıl ki farklı renk bir zenginlik ise farklı giyinmek ve farklı düşünmek de bir zenginliktir. Çocukları dar kalıplara sığdırmanın bir gereği yok. Bu demek değildir ki okula öğrenci istediği şekilde gelsin. Vücut hattını gösterecek şekilde dar giyen ya da yüzünü göstermeyecek şekilde kapalı giyen, saçı ve sakalı aşırı anormal olanlara rehberlik yapmak suretiyle normale dönmesi