Ana içeriğe atla

2024, Boşuna Emekliler Yılı İlan Edilmemiş

Fi tarihinde ailecek yedik içtik. Ödeme için kasaya yöneldim. Oğlan da arkadan. Kasada sen, ben ödemesi yarışına girmiştik. 

İçimden oğlan ödesin geçse de maksat yarış değil mi? Olmayacak böyle. Baba olarak son noktayı koymalıydım. Satıcıya, baba mı öder, oğlan mı dedim. Satıcı baba öder deyip ödemeyi benden çekmişti. Oğlan da çekip gitmişti. Adama, alacağın olsun, senden hiç beklemiyordum demiştim. Bir daha da son noktayı böyle koyar mıyım? Zira içimde bir ukde olarak kalmıştı. 

Yıl 2024. Yine bir seferinde yine aynı oğlanla alışveriş yaptık. Yine aynı terane. Ödemeyi sen yapacaksın, ben yapacağım mücadelesi içine girdik. İkimiz de kartı uzattık. Satıcı hangimizden alacağını şaşırdı. Son bir hamle yaparak ödemeyi oğlandan çekmesini sağladım. 

Nasıl başardım bunu? Satıcıya, emekli mi öder yoksa çalışan mı dedim bu sefer. Maksat muziplik değil mi? Çalışan dedi. Hanginiz emekli demedi. Oğlandan çekti ödemeyi. 

Çıkışta, oğlum hakkını helal et. Ağzımdan emekli çıkıverdi. Boşu boşuna bir de yalan söylemiş oldum. Ne yapayım, çalıştığım halde herkes beni emekli biliyor. Bir daha yapar mıyım bilmem ama bu emekli görüntüsü hoşuma gitti dedim.

Nasıl hoşuma gitmesin. Hem benden para çıkmadı hem de yalanımı oğluma yapmış oldum. Üstelik emeklilik işe yaramıştı. Bir daha bu yalanı söylemem ama ödemeyi baba mı yapar evlat mı hiç demem. 

Yanımda oğlan yok bu sefer. Zira gittiğim bu alışverişte oğlanın işi olmaz. Bu zıkkıma da zam geldi. Bakalım kaç olmuştur deyip zamlı tarifeyi duymak üzere kendimi hazırladım ve içeri girdim. Bu arada zam geldikten sonra alışveriş benim işim. Bunu da antrparantez söyleyeyim.

Satıcıya, ne kadar oldu şu benim aldığım dedim. Aynı dedi. Bir sevinç bir sevinç. Şu kadar ver dedim. Ardından geçen ki alışverişte ikram yapmıştın. Yine indirim düşünür müsün dedim.

Ne yapacaksın indirimi. O kadar emekli maaşını ne yapıyorsun. Harca harca bitmez, keyfini çıkar dedi. Canın sağ olsun dedim. Kartı uzattım. Hesap makinesi ile hesapladı. 340 dedi. 320 çekerek yine aynı indirimi yaptı. Üzerine de bir çakmak koydu. Eyvallah deyip çıktım dükkandan.

Yeni zam gelmişken esnafın bu zammı eklemesi gerekirdi. Biz hep öyle gördük. Eklememiş. İndirim teklif ettiğimde de zamlı satmadığıma şükret. İndirimi içinde diyebilirdi. İşin içine emekli olarak keyfini çıkar demesi de emeklilik öncesi emeklilik nimetlerinden yararlanmak gibiydi benim için. Yalnız bilin ki bu sefer emekliyim demedim. 

Elimde poşet yolda giderken emeklilik ve indirim. Bir yazı konusu olur bu konuda dedim. Başladım yazmaya.

2024 emekliler yılı ilan edildiğinde çoğu, içi boş emeklilik yılı demişti. Halbuki gördüğünüz gibi esnafın yanında emeklinin ayrı bir yeri var. Ödeme için kah çalışanı tercih ediyor kah indirim yapıyor. Öyle ya emekli yılı olmasaydı, kim yapardı bunu. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde