Ana içeriğe atla

Teşekkürler Milliler!

Avrupa Futbol Şampiyonasında;

İlk rakibimiz Gürcistan'ı 3-1 yensek de ölüp ölüp dirildik. 

Portekiz karşısında varlık göstermedik. Maçı 3-0 kaybettik. 

90 dakikanın 70 dakikasını 10 kişi ile mücadele eden Çekya karşısında maçı 2-1 kazansak da öldük öldük dirildik. 

Nihayet Portekiz'in ardından puanlamada 2.sırada yer  alarak gruptan çıkma başarısı gösterebildik. Zor olsa da gruptan çıkmak önemliydi. 

Hollanda’yı 3-2 skorla geçen Avusturya ile eşleşince, grup maçlarındaki oyununa bakarak Milli Takımımıza hiç şans vermemiştim. Gruptan çıkmaya çıktık. Avusturya ile turnuvaya veda edeceğiz etmeye ama bari fark yiyerek veda etmeyelim endişesiyle ekranın karşısına geçmiş, maçı izlemeye koyulmuştum.

O da ne? Grup maçlarındaki bizi unutun, şimdi seyredin der gibiydi Millilerimiz. Dakika bir, gol bir oldu.

Bir makinenin, görevini tam yapan dişlileri gibiydi futbolcular. Bu maçta adeta destan yazdılar. Hollanda'ya kök söktüren Avusturya'yı adeta sahadan sildiler. Maçta tüm futbolcular yıldızlaştı. Tüm futbolcular sıfır hata ile oynadı.

Merih, attığı iki golle ve defansta karşıladığı toplarla maçı kotaran adam oldu.

Kalemizde Mert, çıkardığı yüzde yüz gollerle maça adını yazdırdı. 

Tüm maçlarda çizgisini ve eforunu bozmadan oynayan Ferdi, sıfır hata ile bu takımın bel kemiği olduğunu gösterdi. Futbolunu oynadı ve görevini tam yaptı. Efendiliğini de hiç bozmadı. 

Maçın favorisi gösterilen Avusturya’yı 2-1 yenerek Millilerimiz iyi bir futbol ve skorla çeyrek finale adını yazdırdı. Göğsümüzü kabarttı.

Sıradaki rakibimiz Hollanda’ya umutlandık. Hollanda’ya sahayı dar eden Avusturya’yı güzel bir oyunla yenmişsek, Hollanda’yı hayli hayli yenerdik. Hele takımda Merih varsa niye olmasın dedik.

Merih’in bozkurt işareti dolayısıyla UEFA tarafından iki maç men cezası alması hepimizi üzdü. Endişeye kapıldık. Öyle ya Avusturya maçının yıldızı Merih yoksa biz bu maçı nasıl alacaktık? Yerine Samet oynayacaktı.

Portekiz maçında kendi kalemize attığı gol dolayısıyla Samet Merih’in yerini dolduramaz endişesiyle ekranın karşısına geçtik.

Samet, hem attığı gol ile hem de defanstaki kritik kurtarışlarıyla, sakatlanıp maçtan çıkıncaya kadar mükemmel oyun oynadı. Bizi utandırdı.

Ayağımızda topu fazla tutamasak da çok sayıda pas hatası yapsak da Hollanda karşısında Millilerimiz ilk yarı iyi top oynadı ve ilk yarıyı 1-0 önde tamamladık.

İkinci yarının zor geçeceğini biliyorduk.

Nitekim Hollanda teknik direktörü maçı lehlerine çevirecek değişikliklerle ikinci yarıya başladı. Akın akın geldiler üzerimize. Tüm akınlar Mert Müldür’ün kanadından geldi. Montella bu kanada çözüm üretemedi. Tıpkı bizim maçı seyrettiğimiz gibi o da seyretti saha kenarında. Nihayet baskısı sonuç verdi. Hollanda maçı eşitledi.

Bu gol Hollanda’ya moral oldu. Maçın moral üstünlüğünü ele geçirdiler. Allah vere de bir on dakika ikinci gol yemesek dedim. Maalesef arkasından ikinci golü attılar.

Hollanda 2-1 galip olduktan sonra saha kenarında soğuk soğuk duran ve maçı okuyamayan Montella, nihayet değişikliklere gitti ama bu değişiklikler maçın sonucunu değiştiremedi. Yarı finale adımızı yazdıramadık ve 2-1 mağlup olarak turnuvadan elendik. Milletçe üzüldük.

Sonuç olarak Hollanda yenilmeyecek bir takım değildi. Maalesef yenildik. Maç 1-1 olduktan sonra maçı soğutamadık. Çabuk demoralize olduk. Panikledik. Top çeviremedik. Oyuncu değişikliklerini zamanında yapamadık. Halbuki beraberlikten sonra futbolcu değişikliği bile maçı soğutabilirdi.

Hasılı yarı final belki de final oynayabilecek kapasitesi olan Milli Takımımız, maçı zamanında okuyamayan teknik direktörün ve de acemiliğinin kurbanı oldu.

Bu vesileyle, bu yaz sıcaklarında  bu mutluluğu bize yaşatan ve milli gururumuzu okşatan Millilerimize sonsuz teşekkürler.

Avusturya ve Hollanda karşısında oynadığımız oyunla, Milli Takım geleceğimiz adına ümit verdi. Avrupa Futbol Şampiyonasında bu başarıyı gösteren bu Takımın, 2026 Dünya Kupasında daha da başarılı olacağına inanıyorum. Yeter ki bu turnuvada yaptığımız yanlışlardan ders çıkaralım. Teknik heyet tatil ve futbolcu değişikliğiyle maça zamanında müdahale edebilsin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde