Ana içeriğe atla

Yeni Beka Sorunumuz

Bu ülkenin onca çözüm bekleyen çözümsüz sorunlarına bir de yabancılar sorunu eklendi. Öyle zannediyorum, yakın zamanda birincil sorun olacak.

Bu sorunu üretmek için nice yıldır az çaba sarf etmedik. 

Yeter ki Avrupa'nın güvenliği sağlansın. Bunun karşılığında AB de bizi görür dedik. 

Ülkenin sınırlarını açtık. 

Gelen yabancıya buyur geç dedik. 

Kimsin, necisin, işin ve paran var mı, niye geldin demedik. 

Kaçak veya normal yolla gelen yabancıların sayısı on milyonu aştı. 

Hiçbirine şurada yerleşeceksiniz, burada kalacaksınız denmedi. 

Her biri Türkiye'nin her bir yerine yayıldı ve yerleşti. 

Bakımsız veya terk edilmiş evleri mesken edindiler. 

Bir evde çok kişi kalmakla işe başladılar. 

Aşağı yukarı her il ve ilçemizde yabancılara ait mahalleler oluştu. Çoğu il ve ilçe demografik yapısı yabancılar lehine değişti. 

Bizim yüzüne bakmadığımız en ağır işlerde kaçak göçek çalışmaya başladılar. Bazı sektörler bunlara emanet edildi. 

Bu yabancıları istihdam eden sanayici ve esnaf bu durumdan çok hoşnut oldu. Çünkü hem eleman buldular hem de istediği fiyata çalıştırıyorlar.  

Bazı hastanelerimiz bunlarla anılıyor bazı mahalleler hakeza bazı okullar yabancı ağırlıklı. 

Cadde, sokak, park ve bahçeler bunlarla dolu. 

Kimi Türk vatandaşlığını aldı kimi mülteci kimi sığınmacı kimi geçici kimi de kaçak statüsünde. 

Hiçbiri de geçici değil bu ülkede. Yerleşmeye gelmişler. Belki Avrupa kapısı açılırsa içlerinden bir kısmı gider ama büyük çoğunluk burada kalır. 

Bir ara AB'ye kızıp sınırları açtığımızda doğru dürüst giden olmadı. Bir elin parmakları kadar giden de Yunanistan sınırından çevrildi. 

Sıfırı tüketip bu ülkeye gelmiş bir insan, burada iyi-kötü başını sokacak bir ev, karnını doyuracak bir iş bulmuşsa niye gitsin. Çünkü Avrupa da olsa gittiği yerde sıfırdan hayata başlayacak. Kaçı göze alır bunu. 

Hasılı başta Suriyeliler olmak üzere Afgan'ı, Afrikalısı bu ülkenin fiili vatandaşı. Öyle ya da böyle bu ülkede yaşayacak, evlenip çoğalacak, iş güç sahibi olacak. Biz bunu ister isteyelim ister istemeyelim. Ben yabancıları ülkelerine göndereceğim diyen de gönderemez. 

Yolgeçen hanına dönüşen bu ülke bundan sonra farklı kültür ve ırklardan oluşan çok uluslu bir ülke olacak. 

Bu ülkenin bu şekil çok uluslu millet olması için;

Bir insan uğraşıp didinse, bir problem üreteceğim, bu problem öyle problem olsun ki umumi efkârın başına çorap örsün, dünya bir araya gelse bu problemi çözemesin dese ancak böyle yapar. Nitekim durum da bundan ibaret.

Gidişat, dün Alevi’yi Sünni’ye, Kürt’ü Türk’e kırdıramayanlar, yarın bu ülkeyi Türk’ü yabancıya veya yabancıyı Türk’e kırdırmak isterse hiç şaşırmam. Çünkü fitili ateşleyecek potansiyel oluştu. Bu ülkenin başına çorap örmek isteyenler durmadan bunu kaşıyacak. Nasıl Türk’le yabancıyı karşı karşıya getiririm planını yapıp devreye sokacak. Her fırsatı ganimete çevirecek. Bunun üzerine projeler geliştirecek. Yeter ki yabancılardan kaynaklı infiale sebebiyet verecek bir menfi durum olsun. Provokatörler ortada cirit atacak.

Kayseri olayı da bu fitilin ateşe verilmesidir. Bu durumun işe yarayıp yaramayacağı burada test edildi. Buradaki olaylar bastırılsa bile yarın Türkiye’nin başka yerlerinde bu kirli oyunlar devreye sokulacak. Çünkü işe yarayacağı görüldü.

Ve yabancılar sorunu bu ülkenin bir beka sorunu artık.

Çok uzatmak istemiyorum. Yabancılar şöyle yapacak, böyle yapacak demiyorum. Yabancılara düşman hiç değilim. Onlardan zarar görmüş de değilim. Olası senaryoyu yazmaya çalıştım. Devletin ilgili kurumları da olası senaryoyu boşa çıkarmak için bir dizi kalıcı tedbirler almalı. Ama ne? Bunu düşünmek de devletin işi.

Yorumlar

  1. Merhabalar Ramazan Hocam.
    Bu yabancılar (sığınmacılar) sorunu yeni eklenmedi ki, sınırlarımızı açtığımız günden beri vardı. Keçiören ilçesinde ilk yabancılar olarak ben Somali'den gelenleri gördüm. Ancak, bu Somaliler'den hiç kimse şikayetçi değildi. Ancak, Suriye, Irak, İran, Pakistan, Afganistan vs.uyruklu sığınmacıların sicilleri bir hayli bozuk. Daha en yakınlarda İstanbul ve Çorlu'da iki okul müdürü ile ilgili vukuatları henüz unutmadık.

    Ülkemize yapılabilecek en büyük kötülüktür bu sığınmacılar konusu. Bunun ne büyük bir yanlış ve hata olduğunu, gün geçtikçe daha çok göreceğiz. Allah milletimizi korusun. Kayseri'deki olay provakatif de olsa, bir gerçek payı var. Suriyelileri çok şımarttılar. Kimseden korkuları yok, misafirlikleri ile durmuyorlar, onları ben PKK'dan ayırt etmiyorum.
    Kardeşim, ben de misafir işçi olarak 4 yıl Almanya'da kaldım. İğne ucu kadar bile olsa, ne bir vukuatım var, ne de sicilim bozuktur. Neden? Biz orada misafir işçiyiz, onların koydukları kural ve kanun çerçevesinde edebimizle terbiyemizle kalmak zorundayız.
    Bu yorumu yayınlamayabilirsiniz, okuduktan sonra silebilirsiniz.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. As Recep kardeşim, yazdığın her yorum benim için değerlidir. Duygularıma tercüman oluyorsunuz. Ben bazı şeyleri pozisyonum itibariyle daha açık yazmasam da tespit, düşüncenize ve endişenize aynen katılıyorum. Bizi iyi günlerin beklemediğimiz de biliyorum. Ülkenin bu şekil yabancılara açılmasını da bir proje olduğunu düşünüyorum. Kayseri olayını provakasyon olarak değerlendirmiyorum. Bu tür adi vakaları birileri kullanabilir diyorum. Çünkü ortam buna müsait. Bence Kayseri olayı test edildi. İşlerine yarayacağını gördüler. İleride şu ya da bu şekilde bu tür olaylara gebe bu ülke.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar.
      Cevab-i yorumunuza katılıyorum. İktidar, Suriyelilere ve daha sonra ülkemize akın akın gelen sığınmacılara sınır kapılarını neden açtı, hala bir anlam veremiyorum? Bu ülkeye böyle bir kazık atılır mı? Bu projenin, küresel kraliyetçiler takımının bir projesi olduğunu biliyorum. Ancak, böyle tehlikeli bir projeye nasıl yeşil ışık yakıldı, ben bir anlam veremiyorum? İktidarın ve bu iktidara destek verenlerin, Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanları olarak vasıflandırıyorum ve bunların tümünü vatan haini olarak ilan ediyorum. Ben bu ülkenin şuurlu ve bilinçli bir vatandaşı olarak iktidarın kötü yönetiminden rahatsız oluyor ve geceleri uyuyamıyorum. Bu ülkeye tüm bu kötülükleri yapanların, geceleri hangi vicdanla yataklarına girip de uyuyabildiklerine şaşırıyorum.
      Selam ve saygılarımla.

      Sil
  3. As. Dünyada bir yönetenler ligi var. Sayısı azdır. Bir de yönetilenler ligi var. Sayıları çoktur. Biz de yönetilenler ligindeyiz kanaatindeyim. İşi yapan, kurgulayan gibi olduğumuza kanmanaj lazım. Bizim gibi gelişmekte ülkeler senaryosu başkası tarafından hazırlanmış senaryoyu oynamakla yükümlü. Oyuncunun senaryoya müdahale etmesi söz konusu olamaz. Ben böyle okuyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde