Ana içeriğe atla

Kaybedenler Bakanlığı

2019 Mahalli İdareler seçiminde, Ankara Büyükşehir Belediye başkan adayı olan Mehmet Özhaseki, belediye başkanı olamadı.

Seçimi kaybetmesine rağmen seçimin ardından Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına getirildi. 

Murat Kurum, 2024 Mahalli İdareler seçiminde İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayı gösterildi.

Seçimi kaybetmesine rağmen seçimin ardından Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına getirildi.

Amacım siyaset yapmak değil. Siyasi iradenin bu bakan tercihini eleştirmek hiç değil. Zira siyasetle işim olmaz. Siyasi iradenin kiminle çalışacağı da kendi inisiyatifindedir. Bunlar başarısız iki siyasetçi de demek istemiyorum. 

Yalnız rakiplerine karşı büyük fark yiyerek seçimi kaybeden iki kişinin bakan yapılarak adeta ödüllendirilmesi bana ilginç geldi. 

Bir diğer ilginç olan, kaybedenlerin aynı bakanlıkta istihdam edilmesi. 

Tamam, bir kişi rakibine karşı kıl payı seçimi kaybeder. Onura etmek için onu bakanlıkta değerlendirirsin. 

Ama bu bir değil, ikidir böyle. Üçüncüsünün olmayacağının bir garantisi yok.

Sayın Mehmet Özhaseki'nin ardından, Sayın Murat Kurum'un da bakanlıkla ödüllendirilmesi, tesadüfün de ötesinde böyle bir atamanın teamül haline getirildiğini akla getirir. 

Bu, şu demektir: Aday olun, kazanırsanız belediye başkanı. Kaybederseniz, Şehircilik Bakanlığınız garanti demektir. Bir şehrin başkanı olamayabilirsiniz ama ben sizi tüm şehirlerden sorumlu bir bakanlığa getiriyorum demektir.

Yani kaybınız daima kazançtır. Üstelik bir üstüyle ödüllendirileceksiniz demektir.

Kur Garantili TL mevduatı gibi bir şey bu.

Yap-İşlet-Devret modeli gibi bir şey.

Sahi, size bir büyük şehre belediye başkanı mı olmak istersiniz yoksa Şehircilik Bakan'ı mı, hangisini seçersiniz dense, özel bir durum yoksa herhalde Şehircilik Bakanlığı olsun dersiniz.

Ucunda bakanlık varsa bir kişi seçimi kazanmak için niçin dört elle çalışıp seçime asılsın? Nitekim hem Özhaseki Ankara'da hem de Kurum İstanbul'da iyi bir seçim süreci yürütemedi. Seçim atmosferinde adeta pot üzerine pot kırdılar. Propagandalarında rakiplerinden geri kaldılar. Varlık gösteremediler.

Üstelik adaylıkta başarısız olmuş bu iki kişi aday gösterildikleri bir şehirde başarılı olamazken aynı kişileri tüm il, ilçe ve belde belediyelerden sorumlu bakan yapıyoruz. Yani bir şehrin altından kalkamazken daha büyük sorumluluk veriyoruz.

Özhaseki bu bakanlığa getirildiğinde garipsemiştim. Başarısız kimse ödüllendirildi demiştim. Ardından Kurum için de aynı yol izlenip aynı Bakanlık verilince garipsemem daha da arttı. Yarın bir başka seçimde aday olan biri, seçimi kaybedince, Bakanlık beklentisi içerisine girmesi de ihtimal dahilinde olur. Beklentisi gerçekleşmeyince hayal kırıklığına uğrayabilir.

Her adaylığında başarılı olamamış kişileri böyle Şehircilik Bakanlığına getireceksek, bu bakanlığın ismi "Kaybedenler Bakanlığı" olsun. Hem daha yakışır hem de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği ismi kısalmış olur. İsimler bu kadar uzun olmamalı. Kaybedenler Bakanlığı ile hangi bakanlığın kastedildiğini de herkes bilir. 

Bir diğer husus, mevcut Ankara ve İstanbul belediye başkanlarının Şehircilik Bakanlığından bir talepleri geri dönse, bu iki başkan, “Bu Bakanlar bize karşı seçimi kaybetti. İşimizi yapmayarak adeta şehrimizin cezalandırıyorlar” gibi gerekçelerin arkasına da sığınabilirler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde