Ana içeriğe atla

Kaliteli Ekmekte Konya

Bir ara Konya'da meşhur bir ekmek fırınından birkaç defa ekmek aldım. Hiçbirini beğenmedim. Böyle meşhur bir fırın nasıl bu şekil ekmek çıkarır da satışa koyar dedim. Bir daha bu fırına gidip de ekmek almadım.

Dün akşam sabaha hazır olsun diye istemeye istemeye yine bu fırına gittim. Poşetin içinde verilen ekmeğe o değilden elimi bir dokundum. Taş gibiydi ekmek. Sanırım biri böyledir, diğerine bakayım dedim. O da aynı. Öbürüne baktım. Aynı. Sanırım bu işi meslek edinmiş, kaç nesil boyu bu sektörde olan bu fırının ekmekten anladığı bu idi. Öyle ya taş ekmek taş gibi olmalıydı. Birini kafasına atsan silah görevi görmeliydi.

Beyaz ekmeği de böyleydi bu ekmek fırınının, tam buğday ekmeği de.

Yolda eve giderken moralim bozuldu. Vara ekmeği akşamdan bu fırından almayayım da sabah gidip başkasından alsaydım dedim. Aklıma gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Erhan Bey geldi. Çünkü ne zaman bir ekmek zammı gelse çoğunluk bu ekmek zammından dert yanarken Erhan Bey ise ekmek zammından ziyade ekmeğin kalitesine dikkat çeker. Konya'da iyi ekmeğin çıkarılmadığına işaret eder. Yerden göğe hak verdim Erhan Bey’in bu tespitine.

Eve gelince sabaha kadar yumuşasın diye poşetin ağzını güzelce bağladım. Sabah kalkınca baktım ki poşet bile yumuşatmamış ekmeği.

Genelleme yapmak istemiyorum. Konya'da istisna fırınlar veya ekmek fabrikaları vardır. Buralar kaliteli ekmek yapıyordur. Yalnız bunların sayısının da fazla olduğunu düşünmüyorum. Şu var ki çoğu firmanın ekmeğinde bir kalite sorunu olduğu aşikar. 

Başka şehirlerde ekmekte kalite yakalandığı halde Konya'nın neyi eksik ki Konyalı kaliteli ekmekten mahrum kalıyor? 

İyi ekmek ustamız mı yok? 

Firmalar maliyeti düşürmek amacıyla malzemeden mi kısıyor? 

Konyalı kaliteli olsun veya olmasın, nasılsa alıyor. O zaman kaliteli ekmeğe ne gerek var diye mi düşünülüyor? 

Fırıncılar adımız Hıdır, elimizden gelen budur mu demek istiyor?

Nasılsa peynir ekmek gibi bu şehirde ekmek gidiyor. Ne çıkarırsak gidiyor. Müşteriden de şikayet gelmediğine göre ne gerek var kaliteli ekmeğe mi deniyor?

Ekmeğimiz kaliteli de biz mi kaliteden anlamıyoruz? 

Zaten Konyalının çoğu kilolu. Üstelik hamur işi ve ekmeği de çok yiyor. Çok kaliteli ekmek yaparsak Konyalı daha da fazla ekmek yiyerek kilo alır. O yüzden kaliteyi düşürelim ki Konyalı ekmeğe kendini vermesin dercesine halkın sağlığı mı düşünülüyor?  

Aklımca sorular soruyorum. Hiçbir sorunun da cevabını bilmiyorum. Kalite düşüklüğünün gerekçesini de bilmiyorum. 

Ne derece doğru bilmiyorum. Bir ara Konya’nın ünlü bir fırınında çalışan biri “ekmek daha beyaz görünsün diye bir bardak kireç dökerdik” demişti.

Sebep her ne ise bilinen bir gerçek var ki bu şehir doğru dürüst kalite ekmekten mahrum ve çıkarılan bu ekmekler bu şehre yakışmıyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde