22 Mayıs 2023 Pazartesi

Din Görevlisi ve Partizanlık

Bu ülkenin kadın, erkek yediden yetmişi partizan. Sabah akşam kim kazanacak, şu iyi, bu kötü muhabbeti yapılır. Bu muhabbet bir müddet sonra kırgınlığa sebep olacaksa da kimse partizanlıktan vazgeçmiyor.

Partizanların önemli bir kısmının yaptığı da partisini ölümüne savunma, rakip gördüğü partiyi kötüleme adına trollük yapmaktır. Bu işi yaparken de çoğu, başkaları tarafından hazırlanıp servis edilen paylaşımının doğru olup olmadığına bile bakmıyor. Zira iş iştir. Ayrıca doğruluğuna bakılmaz. Yeter ki bizi desteklemiş olsun.

Akşamdan sabaha seçim konuştuğumuza göre seçimden seçime, bir seçimin ardından diğer seçime seçim konuşmaları ve paylaşımları bu ülkenin değişmez gündeminin seçim olması hiç yadırganmamalı. Çünkü biz siyasetin konuşulmadığı günü boşa geçirmiş gün görürüz. 

Allah'ın günü siyaset yapanlar, partilerin yetkili kurullarında görev alanlar olsa, görevidir dersin, garipsemezsin. Çünkü bunlar profesyoneldir. Buradan ekmek yiyecekler. Siyaset yapmamaları kendilerini inkar anlamına gelir ve görevlerini yapmamış olurlar.

Profesyonel siyasetçinin dışında işçi, memur, esnaf, emekli vb. kişilerin profesyonel siyasetçi gibi akşam sabah partizanlık yapmasına ne demeli? Çünkü bu ülkenin böyle bir gerçekliği var. Bu gönüllü partizanlıklarının kendilerine maddi ve manevi bir getirisi olsa, bu kapıdan ek gelir elde ediyorlar, varsın yapsınlar dersin. Bildiğim kadarıyla hiçbirine bu konuşma, paylaşım ve yazışmalarının bir getirisi yok. Diyelim ki bu mesele vatan, millet ve ülke meselesidir. Ayrıca getiri aranmaz. Bu durumda esas görevlerini ihmal etmiyorlarsa ve bugüne kadar bu paylaşımlarından dolayı savundukları parti veya adaya bir kişi kazandırmışlarsa, varsın bunlar da yapsınlar.

Siyaseti amma profesyonel amma amatör kim yaparsa yapsın, bir yere kadar anlaşılabilir. Anlaşılmayan, garip karşılanan ve tartışmalara neden olan ise camilerde görev yapan din görevlilerinin partizanlık yapmasıdır. Burada, herkes siyaset yaparken din görevlileri yapamaz mı? Bunlar bu ülkenin vatandaşı değil mi? Bunların söz hakkı ve bu konuda söyleyecekleri olmasın mı itirazını dillendirenler olabilir.

Elbette, din görevlileri de bu ülkenin vatandaşıdır. Bunların da siyasi tercihleri vardır. Eş, dost ortamında görüşlerini açıklamalarının önünde bir engel yok. Cemaatinin siyasi görüşünü bilmesinde de bir sakınca olmayabilir. Hatta kendi profilinde tercihini de izhar edebilir. Her nerede, ne yaparlarsa yapsınlar ama camide, vaaz kürsüsünde, hutbede, cami havlusu ve müştemilatında ima ile bile olsa siyaset, kişi siyaseti ve particilik yapmamalıdırlar. Zira cami, kışla ve okul dışında siyasetin girmemesi gereken üçüncü yerdir. Çünkü parti demek hizip demektir. Hizipçiliğin olduğu yerde taraflar vardır. Tarafın olduğu yerde bölünmüşlük olur. Bölünmüşlük ise camide olmaması gerekir. Çünkü cami dediğimiz yer, Allah’ın evi kabul edilir ve ibadet yeridir. İbadete ise Müslümanlar gelir. Müslümanlar tekdüze midir? Değil. İçlerinde dindar, mütedeyyin olup caminin sürekli müdavimi olanları vardır. Ara ara uğrayanları vardır. Haftalık cumalarda ve bayram namazlarında uğrayanları vardır. Hatta münafık olanlar bile namaz kılmak için camiye gelebilir.

Camiye gelenlerin her birinin tek partiye veya tek adaya oy vermesi mümkün olmadığına, bu ülkede irili ufaklı yüz civarında parti olduğuna göre camiye her partiye oy veren cemaat gelebilir. Çünkü az veya çok dindar olsun, camiler bu milletin ortak değeridir. Düşüncesi ve siyasi fikri ne olursa olsun, herkese kapısı açıktır, herkesi cem eder. Az günahkarı da çok günahkarı da barındırır ve birleştirir. Görevlinin kürsü ve hutbede siyasi tercihe yönelik küçük bir iması bile cemaati böler, ikilik yaratır. Tartışmalara sebebiyet verir. Bunun yeri de burası değildir.

Gönlü bir aday veya partinin kazanması yönünde olsa bile görevlinin, partiler üstü davranmasında ve böyle görünmesinde cemaat birliği adına bir zaruret vardır. Din görevlilerinin bu konuda azami gayret ve hassasiyet göstermesinde fayda vardır. Camilerin her renk ve düşünceden insanı birleştirme misyonu vardır. Bu misyonu tartışılır hale getirmeye hiçbir din görevlisinin hakkı yoktur. Her şeye rağmen camide siyaset yapacaksa, ihsası reyde bulunacaksa, bu durumdakilerin sarık ve cübbeyi çıkarıp profesyonel siyasete soyunmasında fayda vardır. Bunun önünde de bir engel yoktur. Zira kim, ne diyebilir buna. Yok, bu işi Allah rızası için yapıyorlarsa, ne olur, Allah rızası için bunu yapmasınlar.

Burada din görevlilerinin çoğunu tenzih ederim. Bir siyasi tercihleri olsa da bunu camiye yansıtmıyor. Her camiada olduğu gibi bu meslek grubunda da camiye siyaseti girdirenler ara ara çıkıyor. Sözümüz de bunlaradır. 

21 Mayıs 2023 Pazar

Adaletin Böylesi

Geçen gün biriyle karşılaştım. Biraz lafladıktan sonra devlette görev yaparken kamudan ihraç edildiğini söyledi. 

Şimdi özelde mi çalışıyorsun dedim. Çalışmadığını söyledi. 

Niye dedim. 

Daha doğrusu çalıştırılmadım. İhraç olduktan sonra özelde çalışmak için iş aradım. Bir yer ile anlaştım. İstenen evrakı hazırlayıp teslim ettim ama olmadı. 

Niye olmadı dedim. 

Zorunlu hizmet yükümlüsü olduğum gerekçesiyle ismimin karşısında çentik olduğunu, bu süre bitinceye kadar özel sektörde çalışmamın mümkün olmadığı söylendi. Kalan süre de 450 gün imiş. Bu süre sona erinceye kadar çalışmam mümkün olmadı.

Bu demektir ki 450 gün boyunca çalıştırılmadın.

Aynen öyle. 

Bunun mantığı ne böyle? Olur mu böyle şey? Yanlışın olmalı. 

Mantık ararsan bulamazsın. Yanlışlık yok. 

Madem zorunlu hizmetini tamamlamadın. O zaman seni zorunlu hizmete gönderseydi. Başka türlü zorunlu hizmeti nasıl yerine getireceksin. Sakıncalı olduğun için diyelim ki görevden el çektirdi, zorunlu hizmete de göndermedi. Buraya kadar anlaşılabilir. Süren bitinceye kadar özel sektörde çalışmana mani olması anlaşılır gibi değil. Ne haddine. 

Bu anlaşılmaz dediğini kimseye anlatamadık. Zaten daha önce mevzuatta böyle bir yasak yokmuş. Daha önce ihraç olanlar ara vermeden özelde çalışmaya başlamışlar. Mevzuata bu madde sonradan eklenmiş. 

Peki, 450 gün çalışma yasağı olunca, haliyle çalışamadın. Bu süre zarfında geçimini nasıl sağladın? Çünkü az bir süre değil. Nereden baksan bir seneden fazla. Biz ay sonunu zor getiriyoruz. 

Az birikmişim vardı. Onunla idare ettik. 

450 günlük zorunlu hizmet yükümlülüğün bitmiş olmalı. 

Biteli çok oldu. Şimdi özelde çalışıyorum. Hoş, konan 450 günlük yasağı tam bitirmiştim ki Anayasa Mahkemesi, sonradan eklenen maddeyi iptal ederek bu yasağı kaldırdı. Yani bu yasak benden öncekilere ve benden sonrakilere vurmadı. Beni buldu. 

Rahatın nasıl?

İyi?

Özel sektör pek doyurucu ücret vermez. Hele bir de sakıncalı isen. 

Sakıncalı olmaya sakıncalıyım. Bu sakıncalılık devlet nezdinde ve bir kısım insan nezdinde. Kamuoyunun genelinde böyle bir şey yok. Ücrete gelince, dolgun değilse de ayağımı yorganıma göre uzattıktan sonra aldığım fazlasıyla yetiyor.

İşini kaybedince iş bulamayacağım endişesi taşıdın mı?

Rızkı verenin Allah olduğuna inanırım. Bir kapı açıyor mutlaka. Yeter ki çalışmak iste. 

Çalışmak istedikten sonra iş bulunur bulunmaya. Ama özel ama kamu. Fark etmez. Yalnız süreç bu anlattığın gibi ise çok vahim.

Sizin vahim dediğiniz birilerine göre olması gereken.

Kim, ne derse desin, bu süreç iyi yönetilmemiş. Devletin belli bir süre de olsa özel sektörde çalışmana mani olmasının izahı olamaz. Görüyorum ki birileri seni aç bırakarak açlıkla terbiye etmek istemiş. Bir diğer husus, Anayasa Mahkemesinin yaptığı. Sonunda bir yanlışa dur demiş ama iş işten geçtikten sonra. Buna bade harabil Basra denir. Gecikmiş adalet, adalet değil denir. Dur bakalım, senden başka bu şekil kaç kişi mağdur olmuştur. Halbuki Anayasa Mahkemesi bu tür mağdur olan sayısı bir kişi bile olsa, bekletmeden ivedi karar vermeli idi.

Susma hakkımı kullanıyorum. Zira bu dediklerinin toplumda en azından sesi gür çıkanların yanında bir anlamı yok. Ateş düştüğü yeri yakar. Yaktı, geçti gitti. Tuzu kuru olanlar bunu anlamaz.

Son sözün?

Ne diyeyim? Bu da bir imtihandı. Gördüğün gibi ayaktayım. Hayat yine devam ediyor. Ben bu imtihanı yaşadım. Başkaları da imtihandalar...

20 Mayıs 2023 Cumartesi

Normalleşmenin Yolu

Ne Mesih ne mehdi ne de bir kurtarıcı beklemeli. Bu, dinen de siyaseten ve toplumsal olarak vb. böyledir. Bir kurtarıcı beklemek, geri kalmış ülke insanını avutma yöntemidir. Avunmak isteyen kurtarıcı beklemeye devam edebilir.

İnsanlığın kurtuluşu her alanda ortak akıl ve istişaredir ve sorumluluğuna göre herkesin taşın altına elini koymasıdır. Kişilere ihtiyaç duymayacak, kayırmacılığı ve ötekileştirmeyi önleyecek, tıkırında işleyen bir sistemi kurmak esas olmalıdır. Yönetenlerin görevi işleyen sistemde meydana gelen arızaları gidermek olmalıdır.

Kişi değil, ekip öne alınmalıdır. Her alanda bir sinerji demek olan ekip ruhu öne çıkarılmalıdır.

Her alanda rekabetin oluşması için alternatifler üretilmelidir. Alternatifin olmadığı ve üretilmediği yerde tekelleşme söz konusudur.

Kim, nerede, işini ne kadar iyi yaparsa yapsın, bulunduğu yerde uzun süre kalmamalıdır. Belli süre görevini yaptıktan sonra ya bir başka iş veya alanda değerlendirilmelidir ya da köşesine çekilmelidir.

Akla yatmayan hiçbir şeyde hikmet aranmamalı. Kim derse desin kim yaparsa yapsın, sorgulamak ilk prensibimiz olmalı.

Dünyanın döndüğünü, her alanda değişmeyen tek şeyin değişim olduğu bilinmeli, stabil kalınmamalıdır. Çünkü istikrar yerinde saymak, mevcudu korumak demektir. Ne geri gidilmeli ne de yerinde saymalı. Daima olumlu yönde değişim hedef olmalı. İki gün eşit olmamalı.

Kimse bulunmaz Hint kumaşı görülmemeli. 

Herkesin amacı işleyen bir sistemi oturtmak olmalı. Böyle olmalı ki bir şeylerin olması, kişi ya da kişilerin iki dudağı arasında olmamalı.

Sandığın önemli olduğun bilinmeli ama sandığın her şey olmadığı da göz ardı edilmemeli.

Seçilmişlik önemli. Seçilenin itibarını korumak için elden gelen yapılmalı. Ama seçilmişin vekil, asıl olanın ise asıl olduğu unutulmamalı. Seçilmiş, mevzuattan kaynaklanan yetkisini kullanmalı ama seçmene sandık dışında da hesap vermesi gerektiğini bilmeli.

Vatandaş hem sandıkta hem de sandık dışında denetim görevini yapmalı.

Kurum, kuruluş ve kamu adına iş yapanlar hakkında çıkan en küçük şayiada yargı hemen harekete geçmeli, iddiaları araştırmalı. Zanlı suçlu ise yargılanmalı, değilse saklanarak görevine geri dönmeli.

Yargı bağımsız bir şekilde görevini yapmalı. Hiçbir yerden emir almadan millet adına karar vermeli. Verdiği kararlar kamu vicdanında makes bulmalı. Kestiği parmak acımamalı.

Haksızlık kimden gelirse gelsin, topyekun tepki gösterilmelidir.

İstifa mekanizması yerinde ve zamanında işlemeli, işletilmelidir. En ufak bir ihmal durumunda sorumlu üst yönetici istifa etmelidir.