28 Şubat 2022 Pazartesi

Siyasetimizi Nasıl Bilirsiniz?

Tecrübem şunu gösterdi ki bu ülkenin siyaseti, birbirinin tıpkısının aynısının benzerinin ta kendisidir. Yok aslında birbirlerinden farkları. Biri tencere ise diğerleri kapaktır. Alın birini ötekine.

Her birinin, yekdiğerinin yaptıklarını kıyasıya eleştirdiği sizi yanıltmasın. Hangisinin eline imkan geçerse o eleştirdiğini yapmada çok mahirdir. Hepsi birbirinden kopya çeker. İyi birer kopyacıdırlar.

Bir şeyi yaparken ağızlarına ve yüzlerine bulaştırırlar. Hiçbir şey yokmuş gibi davranırlar ve algılar üzerine siyaset yaparlar. Birini yaparken diğerini kırarlar. Hep sorun üretiyorlar dense yeridir.

Konuşurken mangalda kül bırakmazlar. Sanırsın ki hepsi birer dürüstlük abidesidir. Dürüstlükleri imkanlar eline geçinceye kadardır.

Birbirlerine hesap soracağız dediklerine bakmayın. Hiçbiri diğerine hesap soramaz. Çünkü hepsi birbirinin eksik yönlerini, yaptıklarını ve zaaflarını iyi bilir. Hepsi bilir ki hesap sorulmaya kalkılırsa her birinin cemaziyelevveli ortaya dökülür. Bu da birbirlerini aşağıya çekmektir ki bu da işlerine gelmez. Çünkü buradan ekmek yiyorlar. Sadece meydanlarda ve ekranlarda birbirlerine yumruk sallarlar. Perdenin gerisinde sarmaş dolaş olurlar. Her yapanın yanına kar kalır yaptığı. Çünkü birbirlerinden beslenirler.

Ardından bu ülkenin kaynaklarını baba mirasını yiyen, bu mirası hoyratça kullanan hayırsız evlat gibi har vurup harman savurmaktır. Durmadan borç almak ve halka kara kışı miras bırakmaktır.

Siyasetimiz, siyasileri ihya ederken bu ihyanın faturası hep halka çıkarılır. Bakmayın birbirlerini eleştirip ayıpladıklarına, halktan ve sureti haktan göründüklerine. 

Ülke yıkılsa da bitse de tüm kaynaklar tüketilse de siyasetimiz asla bedel ödemez. Ödedikleri tek bedel sandıktan çıkmamaktır. Malı götürdükten sonra bu da bedel sayılmaz. 

Yine bir konuda kim kimi ayıplamışsa, ayıpladığı ölmeden önce er geç başına geliyor. Zammı eleştiren zam yapabiliyor. Hayat pahalılığından dem vuran halkı hayat pahalılığına maruz bırakabiliyor. Yani geçmişte neyi eleştirmişse aynısını yapabiliyor. Hayat böyle bir şey demek ki. O zaman büyük lokma yemeli, büyük laf etmemeli ama gel de bunu siyasilerimize anlat. Sonra anlatıp niye kendilerini zora soksunlar ki. Nasılsa kitleler görmüyor, görmek istemiyor ve bu u dönüşlerini bir güzel savunabiliyor.

Siyasetimizin siyasetten anladığı tek şey bol bol övünmek, rakiplerini kötülemek, kendilerini boy aynasında göstermek ve hamaset yapmaktan ibarettir. Söz verip yapamadıkları şeyler için ömürleri gerekçe üretmekle ve başkasını suçlamakla geçer.

Yaptıkları ve yapamadıklarıyla ilgili kendilerini, kendilerinden önce siyaset yapanlarla kıyaslarlar. Hiç başka ülkelerle kıyaslamazlar. Başarısızlıklarını gölgelemek ve kendilerini başarılı göstermek için istatistik ilmini devreye sokarlar. Öyle bir hesap yaparlar ki bu başarılarına inanmaya elin mahkumdur.

Seçimlere seçim ekonomisiyle girerler. Yapabilsin veya yapamasınlar bol bol vaat verirler. Vaatleri ötelemek için ipe un sererler. 

Hasılı, tuzu kurudur hepsinin. Bakmayın birbirleriyle atıştıklarına. Tek dertleri musluğa en yakın olmak ve imkanlardan daha fazla faydalanmaktır. Musluğun yani suyun başına geçenin tek yaptığı, yalancı baharla günü kurtarmak ve göz boyamaktır. 

Mizahın Hayatımızdaki Yeri *

Mizahi bir yönüm var. Yeter ki havamda olayım. Yerini, zamanını ve ortamını bulursam, mizah yapmaktan kaçınmam. Bunu beni tanıyanlar da belirtir. Aynı üslubun izleri zaman zaman yazılarımın bazısında da görülür. Mizah ve mizah türlerine dair bu üslubum çoğunluk tarafından tasvip edilse de mizahtan anlamayan bazıları; dalga geçtiğim, alaya aldığım ve küçümsediğim yönünde eleştiri getirmektedir.

Şunu baştan söyleyeyim. Hiçbir insanı küçümseme, hor görme, ayıplama, onları hafife alma gibi bir niyetim hiç olmadı. Bu benim ne hakkım ne de haddim. Zaten Hücürat Süresi 11.ayette Allah, Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin; zira onlar kendilerinden daha iyi olabilirler. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler; çünkü alay edilenler edenlerden daha iyi olabilirler. Biriniz diğerinizi aşağılamayın, birbirinize kötü ad takmayın. İman ettikten sonra fasıklıkla anılmak ne kötüdür! Günahlarına tövbe etmeyenler yok mu, işte zalimler onlardır.” buyurmaktadır. Kur’an’ın yasakladığı bir fiille insanları alaya almam söz konusu olamaz.

Bu açıklamayı yapıyorum. Çünkü bazıları mizah ile alayı karıştırmaktadır. Mizah ile alay ne demekmiş önce buna bir bakalım. Mizah, “Hayatın güldürücü yönünü ortaya çıkaran bir sanat türüdür. İnsanı gülmeye sevk eden resim, karikatür, konuşma ve yazı sanatıdır. Mizah eserleri sadece şaka, güldürme maksadıyla söylenip, yazılıp, çizilmediği gibi belli fikirleri ifade etmek için de ortaya konulabilir.” (Vikipedi) Mizahla karıştırılan alay ise, “Söz, ses tonu, davranış vb. ile biriyle ya da bir şeyle hafifseyerek ve küçümseyerek eğlenme” anlamına gelir.

Görüldüğü gibi mizahla alaya alma arasında ince bir çizgi vardır. Biri güldürürken düşündürüyor, diğeri ise muhatabını rencide ediyor. Mizah, genel tarafından özellikle mizahtaki nükteyi anlayanlar tarafından takdir edilirken istihza ise tasvip edilmese de hayatın bir gerçeğidir. Mizah dün olduğu gibi bugün ve bundan sonra da olacaktır, tıpkı -tasvip etmesek de- alay ve istihzanın da olmaya devam edeceği gibi. Çünkü mizah tek başına hayatın kendisi değilse de hayatın bir parçasıdır. Mizah güldürürken ince bir dokunuştur, olaydaki ayrıntıyı görebilmektir, olaya farklı pencereden bakabilmektir. İnsanların onurunu zedelemeden gülümsetmeyi amaçlar.

Mizah sadece mutlu ve huzurlu olduğumuz zamanlarda eğlenmek için yapılmaz. Üzüntülü zamanlarda da yapılır. Nasıl ki dua sadece derdimiz olduğu zaman yapılmıyor, her zaman yapılıyorsa, mizah da her zaman yapılır. Yeter ki zamanında, kıvamında ve ortamında ölçülü bir şekilde yapılsın.

Unutmayalım ki hayata hep ciddi bakanlar için bu hayat çekilmezdir. Bu tipler hayatın bir parçası olan bu mizahtan yoksundurlar. Asla haz almazlar. Çünkü mizahtan anlamazlar. Mizahtan anladıkları alaya alma, küçük düşürme ve istihzadır. Mizah ile dalgayı karıştıranlar mizahı nasıl anlasınlar? Biri güldürürken diğeri kişiyi küçümser. Belki de düz kontak olmalarındandır. Bu ikisi arasındaki inceliği anlayamayanlar, anlayamadıklarından dolayı kendilerini sorgulamaları gerekirken ayıplama yoluna gidiyorlar. Burada bir hakkı teslim edelim. Bu tipler aşırı alıngandırlar. Bunda da kimse ellerine su dökemez. Yalnız bilelim ki hayat hep ciddiyetten ibaret değildir. Hep ciddi olmak hayatı çekilmez kılar.

Kur'an'da Allah her şeyi hakikat olarak açıklamaz, mecaza da yer verir. Peygamberimizin hayatında da mizaha yer vardır. Hasılı, yerinde, zamanında ve kıvamında uygulandığı takdirde mizaha hayatın her alanında yer vardır. Yeter ki ölçü kaçırılmasın.

*09/03/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

25 Şubat 2022 Cuma

Kürsüde Kalma İnadı

Nasrettin Hoca, vaaz için kürsüye çıkar. Cemaat hınca hınç dolu. Hocanın oğlu da gelmiş babasını dinlemeye.

Cemaat bekler hoca konuşacak diye. Hoca da bekler. Bu bekleyiş epey sürer. Hoca bir türlü konuşmaya başlamaz. Arada bir cemaati müslimin dese de arkası gelmez. Zaman kazanmak için camdan gördüğü develer geçiyor, dediyse de cemaat hocanın sadede gelmesini bekler.

Sonunda hoca, ne konuşacağımı unuttum diyerek ağzındaki baklayı çıkarır. Hoca suskun, cemaat zaten suskun.

Hoca birkaç defa daha konuyu unuttuğunu, aklına bir şey gelmediğini söyleyince, oğlu babasına isyan eder. Baba! Hiçbir şey aklına gelmiyor da kürsüden inmek de mi hiç aklına gelmiyor der.

Oğlunun bile isyanlara oynadığını gören hoca, kürsü macerasına devam etmez, inadı bırakır ve bir tevazu örneği göstererek kürsüden iner. Çünkü dursa, kendini daha fazla rezil edip postu deldirecek.

Hocanın zamanında yaşasaydım, boşalan kürsüyü hemen doldurur. Hiçbir şey yapamazsam bile dışarıdan geçen develerin fazilet ve özelliklerinden bahsederdim. Rezil olsam da yerimden kalkmaz. Takıldığım yerde cemaat bana, ben cemaate bakar, birbirimizi seyreder dururduk. Çünkü acizlikten seyrin zevki bir başkadır.

Cemaat, hayretle ne yapacak diye beni izlerken ben de daha fazla kürsüde kaldım mutluluğunu yaşamaya devam ederdim. Nasılsa cemaatten de itiraz gelmez. Çünkü camide hırgür olmaz ve dünya kelamı konuşulmaz. Cemaat saç baş yolarken ben muradıma böylece ermiş olurdum.