6 Mayıs 2021 Perşembe

Bu Virüs Nasıl Yayılıyor?

—Kardeş, bu virüs nasıl yayılıyor? 

—Bir yılı geçti, daha nasıl yayıldığını öğrenemedin mi? 

—Uzmanlar, nasıl bulaştığına dair o kadar çok şey söylediler ki nasıl bulaştığına dair pek bir şey öğrenemedim. Çünkü her bilgi kafa karışıklığına sebep oluyor. 

—Mesela? 

—Damlacıklar, ağız ve burun yoluyla bulaştığı; temastan, havadan ve nefes alıp vermeden geçtiği söyleniyor. Bu yüzden ki ağzımızı ve burnumuzu kapattık. Birbirimizle aramıza mesafeler koyduk. Sadece insandan insana değil, başka şeylerden de geçtiği söylendi. Hatta bu yüzden marketten sebze ve meyve alırken elimize eldivenler giydik. Dışarıdan aldıklarımızda virüs varsa gitsin diye sebze ve meyveyi balkonda beklettik. Dışarıda giydiğimiz elbiseleri eve girmeden çıkardık. Bir başkasının secde ettiği yerde virüs olabilir diye camilere seccade ile gider olduk. Bir yere girerken çıkarken bir eşyaya, paraya pula dokununca ellerimizi dezenfektan ile temizledik. 

—Yani? 

—Virüsün yayıldığı veya risk barındırdığı gerekçesiyle birçok işletmeye ya kısıtlama getirdik ya da işletmeyi kapattık. Lokanta, berber, düğün salonları, yüzme havuzları, kabinler, çay ocakları, kafeler, kahvehaneler vs. Hayatımıza dijital alışveriş ve paket servisi girdi. Okulları açtık açtık kapattık. Kah kısmi kah tam kapandık kah kontrollü normalleşmeye kalktık. Cumalar gidemedik, cenaze ve düğünlere sınırlandırmalar getirdik. Hem hafta sonları hem de akşam saatlerine kısıtlamalar koyduk. Gevşek pardon esnek çalışmayı, uzaktan ve dönüşümlü çalışmayı gördük. İdari iznin kapsamını alabildiğine genişlettik. 65 yaş üstüne ve 20 yaş altına çıkış yasağı koyduk. 

—Nereye varmak istiyorsun? 

—Pek bir yere varamadım. Hala olup biten ve yapılanlardan maksadın ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Ama tüm olup bitenleri hala anlayabildiğim söylenemez. 

—Pes doğrusu! Nasıl anlayamazsın? Kalın kafalı mısın yoksa? 

—Sanırım öyle. Ama yavaş yavaş kafamda oturmaya başladı. 

—Nihayet kafan çalışmaya başladı o zaman. 

—Şükür... 

—Nasıl bir sonuca vardın? 

—Vardığım sonuç, virüsün sabah 10'dan akşam 5'e kadar yürüyüş mesafesindeki marketten alışveriş yaparken bulaşmadığı hatta akşam 7'ye kadar bir  riskin olmadığı. Yani gündüz değil, gece yayılıyor virüs. 

—İlginç...

—Vardığım başka sonuç da var. 

—Neymiş o? 

—Virüsü insanların değil, arabaların yaydığı. 

—Pes doğrusu! Bu sonuca nasıl vardın? 

—Buna tecrübe, akıl ve zeka denir. Bunun için benim zekama sahip olman gerek. 

—Neyse kendini övmeyi bırak. Araba ve virüs teşhisine gel. 

—Biraz o kafanı çalıştırsan benim vardığım sonucu ayan beyan görürsün. 

—Tamam, söyle. 

—Kısmi ve tam kapanma zamanlarını gözünün önüne bir getir. Polis kimin peşinde? Yayaların mı? Hayır. Belirli kontrol noktalarında polis araçları kontrol ediyor. Niye yayaları değil de arabaları kontrol ediyor? 

—Niye? 

—Çünkü virüsü yayalar yani yürüyüş mesafesindeki insanlar değil, hareket halindeki arabalar yayıyor. Yoksa ne diye arabalara yasak getirilsin. Bu arada bir hakkı daha teslim edelim. Sözlerimden virüsü tüm araçlar yayıyor anlamı çıkarılmasın. Bazıları yayıyor, bazıları yaymıyor. Bu nasıl oluyor dersen? Çıkış izni olan araçlar yaymıyor, çıkış izni olmayan araçlar yayıyor. 

—Senin vardığın sonuç bu mu? Ciddi olamazsın. 

—Hem de hiç olmadığı kadar ciddiyim. Yoksa polis niye bazı araç sürücülerine niçin aracınla dışarıya çıktın, cezası yazsın. Bu arada virüsün yayımladığı başka pozisyonları da biliyorum. 

—Neymiş o? 

—Uçakta ve toplu taşıma araçlarında yan yana oturduğun zaman da virüs bulaşmıyor. Ya ne zaman dersen? Bu toplu taşıma araçlarına binmeden yayılıyor. Bunu da insanlar bu araçlara binmeden dışarıda takip mesafesine riayet ederek ön ve arkasındakine mesafeli durmasından anlıyorum. 

—Bu bana söylediklerini daha önce başkasına söyledin mi? 

—Hayır efendim. Bu orijinal fikirlerimi ilk defa sizinle paylaşıyorum. Benim için kıymetli olduğunu bil. 

—Umarım bu orijinal fikirlerini yazı konusu edinmezsin. 

—Kaçar mı hiç. Yazdım bile... 

5 Mayıs 2021 Çarşamba

Bir 20'lik Fotom Bile Yok

Düğmeye kim bastı, millet nereden haber aldı bilmiyorum. Dünden beri sosyal medyada bir 20'li yaş furyası başladı. Düğmeye basılır basılmaz ellerinin altında sakladıkları 20'li yaşlar fotoğrafını paylaşan paylaşana. Meğersem herkes hazırlıklı imiş. Düğmeye basanı tebrik etmek lazım. Bu hıza ancak şapka çıkarılır. 

Ben desem, haydin 20'lik fotoğraflarınızı bir göreyim, aklından zorun mu var deyip kimse oralı olmazdı. Kıskandım doğrusu. 

Hazırlıklı olmayanlar da var tabi benim gibi. Belki de kıskançlığım bundandır. 

Doğrusunu isterseniz, benim de 20'lik fotoğrafım  var mı diye albümü karıştırma gereksinimi duymadım. Zira yok. 

Nasıl olsun ki... Bu yaşlarda çektirdiğim foto olsa olsa vesikalık olur. Onu da okul istemiştir kayıtta. Allah'ın emri gibi bilmem kaç cm ebatında, son altı ayda çekilmiş 6 adet foto isterlerdi pulun yanında. Ne yaptılar ne yapacaklardı bilmem bu 6 adet fotoyu. Bir tanesini kütüğe yapıştırsalar diğer 5 tanesi dosyada duruyordur mutlaka. 

Tek tük de olsa geçmişe dair vesikalık bulabilirim ama hangi yaşa ait olduğunu nereden bilebilecektim. Millette iyi hafıza varmış ki kaç yaşında iken çekindiğini biliyor. Belki de arkasına çekindiği tarihi yazmış olmalılar. Hoş, bu vesikalıklardan birini paylaşsam, gençliğinde de pek yaşlıymışsın şeklinde yorum yazıp gecemi zehir edeceklerin de pusuda beklediğinden adım gibi eminim. Sanki çok mu genç mişim diye sordum gibi. 

Boydan fotoğrafım olup olmadığını ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Vesikalığı bile pahalıydı bu fotolar şipşakçılarda. Değil ki zevkine olan boydan bir resmim olsun. 

Ama durun, yeni yeni aklıma gelmeye başladı. Aslında o yaşlarda amatör bir fotoğrafçıya amcaoğlu ile birlikte ellerimizi belimize koyarak bir fotoğraf çektirmiştik. Bizim de bir 20'lik fotoğrafımız olsun demiştik. Parasını da peşin almıştı bizim seyyar ve amatör fotoğrafçı. Tüm paramızı ona vermiştik. Haftaya alırsınız demişti. Bir de güzel çektim demişti. Bir sevinmiştik bir sevinmiştik. 

Haftayı iple çektik. Haftalar birbirini kovaladı, bizim boydan 20'lik foto gelmedi. Duyduk ki bizim amatör fotoğrafçı Avrupa'ya gitmiş. O gündür bugündür beklerim bizim Avrupalı dan, arkadaş sizin bende bir fotoğrafınız var demesini. Demedi. Biz üzerine bir bardak su içtik. Çünkü gelmedi bize bir fotoğraf. Meğersem adama Avrupa'ya gidiş harçlığı vermişiz. Belki de hiç çekmedi fotoğrafımızı. Bize poz verin derken çeker gibi yaptı. Hasılı bir 20'li yaş fotoğrafım bile yok ki size paylaşayım.

Sonraki yıllarda Avrupa'dan izinli geldikçe birkaç defa fotoğrafımızı istemiştik. Ne fotoğrafı diyerek bizi utandırmış, kırmızı yüzümün bir yanağı kararmıştı. Onun yüzünde ise hiç karalık emaresi görmedim. Zira yapa yapa alışmış ve utanmayı unutmuş olmalı. 

Neyse, o yıllara ait bir fotoğrafım olmasa da o yıllara ait bir anım var gördüğünüz gibi. Parasını peşin verdiğimiz, gelmeyen ve olmayan fotoğrafın acısı içimde kalmış. Görüyorum ki 20'li yaş fotoğrafınız var ama o yaşlara ait kazık yemiş bir anınız bile yok.

4 Mayıs 2021 Salı

Bir Ülke ki...

*Kimsenin kimseye güveni kalmamış, herkes birbirinden şüpheleniyorsa, 

*Herkes birbirinden ülkeyi kurtarmaya çalışıyorsa,

*Ülkenin adalet sistemi adalet dağıtmıyor ve mahkeme kararları uygulanmazsa,

*Ülke siyasetine yön verenler, yönetime talip olanlar kayıkçı kavgası yapmaya başlamış ve bundan ekmek yemeye devam ediyor, halkı da bu emellerine alet etmeye devam ediyorlarsa,

*"Şeriatın kestiği parmak acımaz" misali yargının acıtmadığını komisyonlar marifetiyle acıtmaya başlanmışsa, komisyonlar hakim ve savcı görevi üstlenmişse,

*Kamuya her türlü alımlarda referans tek geçer akçe olmuş, bunu sağır sultan dahi duymuş, kimse sesini çıkarmıyor ve gemisini yüzdürmeye devam ediyorsa,

*Yapıcı eleştiriye dahi tahammül edilmezse,

*Mutlu azınlığın dışında çoğunluk, yarınından endişe etmeye başlamış, geleceğe umutla bakamıyorsa,

*Kamu harcamalarında şeffaflık ve hesap verebilirlik olmazsa,

*Hamaset alır başını gider ve bu hamaset prim yapmaya devam ediyorsa,

*Belli değerler kişisel emellere alet ediliyorsa,

*Kişilerin verdiği sevgi ve kredi hoyratça kullanılıyorsa,

*İnsanlar işlerini kaybetme endişesi taşıyorsa,

*Güç ve koltuk sopa olarak kullanılır, herkese had bildiriliyorsa,

*Eşler evlerinden uzaklaştırılıyor, buna yargı eliyle çanak tutuluyorsa,

*Hapishaneler dolup taşmışsa,

*Her eleştiren düşman görülür ve bir şeyle yaftalanır olmuşsa,

*Sevgi ve nefret gözleri kör ederse,

*Ülkenin güvenliği, ekonomisi, yönetimi gibi hususlarda devlet aklı hakim olmaz; yasama-yürütme ve yargı tek elde toplanmış görünümü vermeye başlamış ve gemi su aldığı halde kimse sesini çıkaramıyorsa,

*Anne babalar çocuklarının kölesi olmuşsa,

*Kimse burnundan kıl aldırmıyor, yoğurdum ekşi demiyor, kendisini bir özeleştiriye tabi tutmuyor ve suç bastırırcasına saldırgan bir tavır alıyorsa,

*Yöneticiler güç zehirlenmesi yaşıyor ve ne yönetici ne de yönetilenler bu zehrin farkında değil veya farkında ama kimse sesini çıkarmıyor ve herkes zehir içmeye devam ediyorsa,

*Halkın alım gücü her geçen güç güçleşiyor ve buna dair tedbirler alınmıyor ve her şey normalmiş gibi davranılıyor, eskiden durum bundan daha kötüydü denerek geçmişle kıyas yapılmaya devam ediliyorsa,

*Üniversiteler bilim yerine diploma vermeye başlamışsa,

*Ülkede genç nüfus işsizlik oranı artmaya devam ediyorsa,

*Bir ülke üretim değil, tüketim yapıyor, bir başkasının ürettiğini alıp kullanıyor, bunu niçin biz üretmiyoruz denmiyorsa,

*Sabahımız akşamımız hamaset ve slogan olmuşsa,

*Ülkenin gündemi hep kısır tartışmalarla geçiyorsa,

*Siyasetçilerin dışında bir ülke hepten siyaset yapıyorsa, tüm siyaset birini övme ve birini yerme üzerine kurulu ise,

*Ülke algılarla yönetiliyorsa,

*Ülkenin mali gücü borçlanarak dönüyorsa,

*İsraf almış başını gidiyorsa,

*Konan kurallara devlet yetkililerinin kendisi uymuyorsa,

*Din ve değerler siyasete alet ediliyor ve din, dolgu malzemesi olarak kullanılıyorsa,

*Birleştirici olması gereken din, inananlarını ayrıştırmaya başlamışsa,

*Özgürlükçü siyaset yerine hepten güvenlikçi politika ülkeye hakim olmuşsa,

*Her olup biteni kendimize kastediyor diye bir alınganlık hakim olmuş, bunun karşılığında saldırgan bir tutum içerisine giriliyor, buna da kitleler inandırılmaya çalışılırsa,

*Kendi fikrimizi ve yapacaklarımızı anlatma yerine ömür, rakibimizi kötülemeye adanmışsa…

Kimse kusura bakmasın, bu ülkenin bir daha rayına giremeyecek şekilde çivisi çıkmış ve ağlayanı yok demektir.