20 Temmuz 2018 Cuma

Yeni Dönemden Beklediklerim ***


Yeni sistemle birlikte Türkiye 3.Cumhuriyet evresine geçti. Her başlangıç bir umuttur. Umarım yeni sistem, dertlerimize derman olur. Bu sistemle birlikte birikmiş sorunlarımızı çözmemizin yanında bakış açımızı da değiştirmemiz lazım. Bundan sonraki yapacaklarımız eskinin bir kopyası; eski hamam, eski tas olacaksa sistem değişikliğini niçin yaptık sorusunu sormaya başlarız kısa zamanda. İzniniz olursa bir vatandaş olarak yeni sistemden beklediklerimi madde madde belirtmek istiyorum:

-Ekonomiye neşter vurulmalı. (sıcak paraya değil, üretime dayanan bir ekonomi)
-Gençlere istihdam alanları açılmalı.
-Kamuya eleman ve öğretmen alımında, yönetici seçiminde uygulanmakta olan sözlü mülakat kaldırılmalı. Yerine merkezi sınav ve güvenlik soruşturması kriter olarak konmalı.
-Büyükşehir statüsüne alınmış illerdeki ilçe belediyeleri kaldırılmalı.
-Merkez ilçelerde bulunan kaymakamlıklar, ilçe milli eğitimler ve diğer ilçe müdürlükleri kaldırılmalı.
-Eğitim ve öğretim ameliyata alınmalı. İlkokul dışında eğitim ve öğretim zorunlu olmaktan çıkarılmalı, isteğe ve başarıya bağlı olmalı, okullarda eleme usulü ciddi bir şekilde uygulanmalı. Okulların her kademesinde "Tam Gün Eğitime" geçilmeli. Değerlendirme bilgi, davranış ve pratik şeklinde olmalı.
-Adalet sistemimizde, cezalandırma uygulamamız kamu vicdanını rahatlatacak şekilde cezalar caydırıcı olmalıdır. Yargılama makul sürede yapılmalı.
-Kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmalı.
-Vergi sistemimiz kazanca dayalı olarak yeniden düzenlenmeli.
-Vatandaşlık görevini yerine getirmeyerek vergisini ve borcunu ödemeyenlere yapılandırma yapılmamalı.
-Fikri, zikri, düşüncesi, siyasi görüşü ne olursa olsun; her türlü cemaat, tarikat, hareket, mezhep ve STK'ların şeffaf olması sağlanmalı; geliri, gideri, çalışması denetlenmeli.
-Bedelli askerlik belli periyotlarla önümüze gelen bir tercih olmaktan ziyade bir sistematiğe kavuşturulmalı. İhtiyaç fazlası asker adayının askerliğini bedelli olarak yapması tercihler içerisinde yer almalı. Bedelli usul ile elde edilen para, başta bedenen askerlik yapan erata en az asgari ücret olmak üzere maaş olarak verilmeli, şehit ve gazilerimize bu fondan yardım edilmeli, savunma sanayisine pay ayrılmalı, askerin iaşesi karşılanmalı.
-Kamuda görev alan herkes emekli oluncaya kadar yedi bölgede görev yapacak şekilde planlama yapılmalı; memur, amir belirli aralıklarla rotasyona tabi tutulmalı.
-Her türlü seçim beş yılda bir olmak üzere aynı gün yapılmalı.
-Siyasi Partiler Yasası yeniden ele alınmalı. İki defa girdiği seçimde yüzde üç oy alamayan parti kendiliğinden fesih olunmalı. Seçilme yaşı 25-30'a çıkarılmalı, vekil sayısı 450'ye indirilmeli. Siyasete atılanların siyaset öncesi, siyaset dönemi ve aktif siyasetten ayrıldıktan sonra mal varlığı incelenmeli. İki seçime giren parti yönetimi başarılı olamayınca görevinden ayrılmalı.
-Üniversitelerin istihdam alanı olmayan bölümleri kapatılmalı.
-Eğitim ve öğretim ülke ihtiyaçlarını giderecek ve rekabet ortamını sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmeli. İhtiyaç olan her alana yüzde 20 kontenjan fazlasıyla öğrenci alınmalı. Mezun olan kişilerin emsalleriyle rekabet etmesi sağlanmalı. Öğrencilerin ekseriyeti bir meslek öğrenecek şekilde yeteneğine uygun meslek okuluna yönlendirilmeli.
-Merdiven altı üretime izin vermeyecek şekilde denetimler artırılmalı. Belli bir kaliteyi yakalayamayan, halk sağlığını tehdit eden ürünlerin üretim ve satışına izin verilmemeli.
-İthale ihtiyaç olmayacak şekilde zirai ürünlerin ekim-dikimi, rekabet imkanı olacak şekilde planlanmalı, stokçuluğun önüne geçilmeli.
-Hayvancılık özendirilmeli, ihtiyacı karşılayacak şekilde beslenmeye imkan verilmeli, tekelciliğin önüne geçilmeli…

*** 24/07/2018 günü Yeni Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.




19 Temmuz 2018 Perşembe

Zamana Riayetin Neresindeyiz?

Yaz dönemi üç günlük mahalli bir kurstayım. Kursu veren, kursun yeri, kursun tarihi, kursun başlangıç ve bitiş saati belli. Kurs merkezi olarak ulaşımı kolay bir yer seçilebilirdi ama seçilmemiş.

Kursa başladık, tanışma faslından sonra kurs veren kişi, zamana riayet konusunda hassasiyetini belirtti: Ne zaman başlayacağımızı, teneffüse ne vakit çıkılacağını, teneffüsün süresini, öğle arasını ve bitiş saatini üstüne basa basa söyledi.

Hocamız, "Bu kursu almak için yüzlerce kişi müracaat etti. Maalesef herkes alınamadı. Siz şu 28 kişi meslektaşlarınıza göre şanslısınız..."dedi konuşmasının başında. Bu sözünü sunum esnasında birkaç defa daha söyledi. Kursa 1,5 saat geç intikal eden bir kursiyer, "Bu kursa seçilen bizlerden hangimiz bu kursu almaya layık kişileriz..." dedi konuşma arasında. Kursiyer meslektaşın konuşmasını da diğerleri gibi can kulağıyla dinledim. Avukat gibi konuşuyordu. Hem konuşması, hem giyim ve kuşamı dürüstlük abidesi gibi geldi bana. 

İlk gün geç gelmişti kursiyerimiz. Olabilir. Çünkü ilk gün alışık olmadığı bir yere zamanında ulaşması mümkün olmayabilir. İlk günü bu şekilde bitirdik.

Ertesi gün kurs başlamadan 5 dakika önce kurs salonuna girdim. Benden başka bir iki kişi vardı. Az sonra kurs hocamız geldi. Salonda kursiyerlerin çoğu olmayınca hocamız uzun bir hikaye anlattı. Niyeti herkesin gelmesini beklemek, yani bizi oyalamak. Yarım saat sürdü hikaye. Bu arada kursiyerlerimiz birer ikişer damladı. Bir saat gecikmeyle en son gelen kim olabilir? Dün "Hangimiz hak ederek bu kursa geldik" diyenden başkası değildi. 

Bu arkadaş gibi bazıları, gideceği yere en son ve gecikmeli gitmeye alışmış olabilir. Bu huyu değiştirmek zor. Zaten niçin geciktin veya gecikmeyelim desen sana bin bir mazeret öne sürer. Mazeretlerinin arkasındaki aymazlıktır aslında. İnsanları ikna ettim, kandırdım sanırlar bu halleriyle. Neyse geciksin gecikmeye. Konuşurken niçin dürüstlük abidesi gibi konuşur? Kursu almaya ehil olmadığını söylerken tüm herkesi niçin işin içine katma gereği duyuyor, anlayabilmiş değilim. 

Yarın kursumuzun son günü. Dört gözle kursa kaçta geleceğini bekleyeceğim. Kendisinden sonra gelen olacak mı? Umarım zamanında gelir de beni mahcup eder.


Bu Bakan İş Yapar! *

“Adalet esasımız olacak. Her şeyde adalet olmalı. Bizim varoluş nedenimiz çocuk, davamız çocuk. Kendi ego davamız olmamalı. Yeteneğinle bir yere gelirsen bu anlamlı olur. İlişkilerle bir yere gelmeye çalışırsan bu, Allah’ın gücüne gider. Bir okul müdürünü ilişkisinden dolayı atarsanız adaletsizlik olur. Gidişat yeteneğe doğru gitmeli. İlke temelli çalışalım referans temelli değil. Gerçek bir ekip oluşturun. Ekibinizi sıkıca kucaklayın." Bu sözler çiçeği burnundaki yeni MEB Bakanının 81 il müdürüne karşı yaptığı konuşmadan bir bölüm. Bu sözlere içimizden şapka çıkarmayacak olan yoktur sanırım.

Yeni hükümet sisteminin ilk kabinesi açıklandığında ismi MEB Bakanı olarak açıklandığında milyonlarda bir heyecan ve olumlu hava oluşmuştu. Demek ki millet boşuna beklenti içerisine girmemiş. Milletin beklentisi ve umudu devam etsin, eğitim ve öğretime vurulacak neştere destek versin; öğrencisi, velisi, vatandaşı, öğretmeni, alt ve üst yöneticileri Bakana güvensin; bu bakan iş yapar. Yeter ki Bakan konuştuklarının arkasında dursun ve Bakanı eğitim ve öğretimin başına getirenler Bakana açık çek versin. Bu Bakan eğitim ve öğretimin nerede olduğunu, nasıl çözülmesi gerektiğini, yönetici atamalarının ne şekilde yapıldığını ve idareci görevlendirmelerinin nasıl olması gerektiğini bilen biri. 

Sayın Bakan ilk toplantısında yönetici seçiminde referansın değil adalet temel prensibimiz olmalıdır. Bir yönetici atanmasında ehliyetten ziyade ilişkiler geçerli ise bu, Allah'ın gücüne gider, diyor. "Bu MEB'den bir cacık olmaz, ne olacak bu eğitimin hali" deyip umutsuzluğa düştüğümüz bir anda adaletten bahseden biri çıkıyor, gönüllere su serpiyor. Bakan, dediği gibi liyakat ve ehliyet üzere atamalar yapsın, bu halk ve eğitim camiası sonsuz kredi açar bu Bakana. 

Kim istemez ki hakkaniyetin ön planda olduğu bir görevlendirmeyi. Bundan sonra "Ben ehilim, atanamıyorum, bu işlerde ahbap-çavuş ilişkisi var" demesin. Bir yere gelemiyorsa  "Demek ehil değilim" desin. Bakanın bu sözünden mevcut koltuğuna referans ve torpil yoluyla gelen veya ehil olmadığı halde bir yere gelmeye göz kırpan korksun. Ehil olmadığı halde halen bir koltukta oturan varsa altından koltuğunun bir gün kayacağını düşünmeye başlasın şimdiden. Bakan, adalet ve hakkaniyeti esas almak suretiyle liyakata göre atama yaptığında bu, atanan kişinin onur ve haysiyetini de koruyacaktır. Öğretmen gelen müdürüne şunun adamı demeyecek, öğrenci dersine giren öğretmene bu adam torpilli demeyecek... İşte bu bakış birbirimize güveni getirecek. Güven ve itimadın geldiği yere huzur gelir. Bu ülkenin iki önemli ihtiyacı adalet ve güvendir. Bu iki ahlaki değerdeki yozlaşmayı kaldıralım, felç durumdaki eğitim ve öğretimimiz ayağa kalktığı gibi koşmaya başlar.

İlk konuşmasında en önemli soruna işaret eden bu Bakan; eğitim ve öğretimin, hatta bu ülkenin şansıdır. Belki de son şansı. Umarım kıymeti bilinir. Çünkü bu Bakan iş yapar, hem de çok!

* 23/07/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.