19 Mayıs 2017 Cuma

Konya ve Dönel Kavşak

-Haydi dön de göreyim seni-

Her yörenin kendine has adetleri vardır diğerlerine göre farklılık gösteren. Gelenekler ise bir milletin ortak kültürüdür, her bölgede aynı olur. Trafik kuralları da tıpkı gelenekler gibidir. Türkiye'nin hangi köşesine giderseniz yaya ve araç trafiği aynıdır. Tek istisnası var. O da Konya.

Konya'da da trafik kurallarının dönel kavşak kuralı hariç hepsi uygulanır. "Dönel kavşakta dönene yol ver" uyarı levhası konsa da mümkün değil. Kimse dönel kavşakta dönenin önceliği var, kuralına uymaz. Biri kalkar da "Ben hakkımı kimseye yedirmem, yol önceliği bana ait, geçerim kime ne" diye efelenirse sonucuna da katlanır. Çünkü kavşağa girmekte olan ne yavaşlar ne de yol verir. Gelir vurur. Vuran yol vermesi gerektiğini bilmez. Bilirse de uygulamaz. Zira dönel kavşak kuralı Konya'da uygulanmaz diye bilir. Bu yüzden geçmeye kalkar. Bir kural bilenle bir kural tanımazın inadı kazaya sebebiyet verir. Kaza sonucunda trafik kilitlenir. Önce bağırış-çağırış, ardından tutanaklar tutulur. Kazanın durumuna göre ya eksper gelir, ya da çekici çağırılır. 

Konya'da polisin, trafik işaretlerinin olmadığı bu tür kavşaklarda hiç kaza eksik olmaz. Kimse de kuralı uygulayalım demez. İnadım inat devam ediyor. Sen kural gereği önceliği kavşaktan dönene vereyim desen de kimse bu önceliği kullanmak istemez. Sen durursun, o durur. Adamın hakkını kullanmadığını görünce ben bari geçeyim diye hareket etmeye yeltenirsin o da harekete geçer. Bir iki tereddüdün ardından herkes yoluna gider. 

Demem odur ki Konya'da bu dönel kavşak kuralı işlemez. Konyalı'nın inadı da inattır. Sonunda kaza da olsa düz yoldan gelen yolu düzler geçer. Zaten dönel kavşağın adı da pek bilinmez buralarda. Bu kavşağın adı göbektir bizde. Birine yol tarif ederken de "Önüne göbek gelecek, göbeği geçtikten sonra ikinci göbek gelecek, onu da geçeceksin, sonra sağa sapacaksın..." şeklinde tarif edilir.

Hasılı Konya'daki kazaların ekserisi dönel kavşak, namı diğer göbek kazasıdır. Bu kural Konya'da uygulanmaz diye herkes başına buyruk takılır. Jet hızıyla kavşağı geçer. Dönel kavşağa giren de kuzu kuzu bekler. Ardından kavşağa giren araçlar diğer yolu tıkasa da herkes bekler. Çünkü beklemese başına ne geleceğini bilir herkes. Arada bir cins çıkar, geçmeye kalkar, ondan sonra ayıkla pirincin taşını. Bu durum yıllardır devam eder gider. Kimsenin pes ettiği falan yok. Bakalım Konya mı pes edecek, trafik kuralı mı değişecek? 

Kanaatimce Konya bu konuda kararlı. Sonucunda kaza da olsa, ölümlü kazaya sebebiyet verse de pek akıllanacağa benzemiyor. Normalde Konyalı'da pek inat olmaz ama bu konu'da Laz inadı var. O zaman ne yapalım? "Dönel kavşak kuralının geçerli olmadığı tek yer Konya'dır" diye trafik derslerinde anlatalım. Konya'yı bu kuraldan istisna tutalım. Konya Türkiye'ye uyacağına Türkiye Konya'ya tabi olsun. Böylece kaza oranları büyük oranda azalmış olur.

Dönel kavşakta geçme önceliği dönel kavşakta dönenlerindir" kuralı değişir mi değişmez mi bilmem ama yolunuz Konya'ya düşerse, Konya'da yaşamak durumunda iseniz, siz siz olun dönel kavşaktan pardon göbekten dikkatli geçin. Yok ben dönerim dersen kendini arabanla birlikte göbeğin içinde bulursun. Hiç başka yerde arama. Sonra da "Bana ne oldu, ben ne yaptım ki" diye masum havalarına yatma. Kendi düşen ağlamaz. 19.05.2017

Yemek göze mi hitap etmeli? Yoksa mideye mi?

Açık büfe yemek ortamında göze ve gönle hitap eden envaiçeşit yemekleri görmek mümkün. Fakat iştahla yiyebileceğin tadı tuzu olan yemeği ara ki bulasın. Ne tadı var ne de tuzu.

Anladığım kadarıyla buralardaki yemekler mideye hitap etmiyor, sadece gözü doyurmaya yönelik. Firmalar insan psikolojisini biliyor. Bu yüzden sadece gözü doyurmaya çalışıyor. Zaten göz doydu mu mide nasılsa doyar. Gözünün beğendiğini mideye yolladın mı istemez kalsın, açlık bundan iyi diyorsun. Aşçılar da özel seçilmiş olmalı. Öyle aşçı olacak ki  en güzel malzemeden nasıl kötü yemek çıkarabilecek. Zaten bu tür aşçılar da ancak böyle yerlerde çalışabilir.

Bu kadar adı, malzemesi ve görüntüsü güzel yemeği yapmaya zaman ayıracaklarına, o kadar masraf edeceklerine ve çok sayıda eleman çalıştıracaklarına müşterilerin yemek yerine parmaklarını yiyebilecekleri birkaç kap yemek pişirseler, nasıl olur? Hiç de fena olmaz sanırım. Böyle olsa menü zengin değil diye müşteri gelmez. Adamlar haklı. O zaman basacaksın yemeği. Müşteri zibil gibi olur. Nasılsa gelen bir defa gelir. Koşa koşa gelen memnuniyetsiz ayrılır. Onlar ayrılırken diğerleri girmek için sıra bekler. Bu durumda adam yemekleri niye güzelleştirsin, değil mi? Çok bile böylelerine bu yemekler. Şimdi de gözlerini doyurmak için aldıkları yemekleri midelerine indirenler, nasıl hazmedip sindirecekler...onlar düşünsün dursun. Az bile onlara... Firma da aldığı parayı nasıl karların onun hesabını yapsın. 19.05.2017

18 Mayıs 2017 Perşembe

Bu sene okullar erken havlu attı

Eğitim ve öğretim yılının son haftalarında ders işlenirken bir efor düşüklüğü olur. Ölümüne derse girilir, dersler lütfen işlenir. Çünkü kimsede bir istek ve şevk kalmaz. Bir yılın yorgunluğu üzerlerine çöker kalır. Okulun tüm paydaşları uzatmalara oynar. Son iki hafta bu şekilde geçer. Buna alıştı Türkiye.

2016-2017 öğretim yılının kapanmasına daha bir ay var. Bu sene önceki yıllardan çok farklı. Son bir buçuk ay kala herkeste bir boş vermişlik var. Öğrenci okula gelmiyor, gelen öğrenci ders işlenmesini istemiyor. Alıcı olmayınca öğretmenlerin canına minnet. Okul yöneticileri ise okullarında etkinlik üstüne etkinlik yapıyor. Okulunda etkinliğini bitiren bir başka okulun etkinliğine katılıyor. Her bir etkinliğin vazgeçilmezleri var. İlçe MEM ve sendika temsilcileri. Okullar durmadan protokol ağırlıyor bu günlerde. Her etkinlik protokol, her protokol reklam demektir bugünlerde. Ders olmuş olmamış, öğrenci derse gelmiş gelmemiş kimsenin umurunda değil. Önemli olan etkinlikle okulunu gösterirken kendini de ön plana çıkarmak.

Etkinliklerden fırsat bulup derse zaman kalır da az sayıda öğrenci gelirse öğrencileri oyalayacak oyuncağımız da var; akıllı tahtalar. Sağ olsun devlet düşünüp akıl edinmiş bu tahtaları. Öğrenci çantasını, kitabını getirmemiş ama yanlarında seyretmek üzere film arşivleri var. Filmin biri izlenip diğerine geçiliyor. Eğer devlet bu tahtaları düşünmeseydi okulların son günleri nasıl geçecekti? Ders işleniyor ama tahtalarımız çalışıyor şükürler olsun!

Okullarda istenen başarı gelmezse hiç düşünmeye gerek yok. Suçlu belli. Öğrencilerine dersi iyi öğretmeyen öğretmenler. Hepsi para göz zaten. Suçlu belli olduğuna göre faturanın kime çıkacağı da belli. O zaman dert edinmeye gerek yok. Vur patlasın, çal oynasın.

Eğitim öğretimin bitmesine bir ay kala durum bu ise milli eğitimin işi bitmiş demektir. Herkes uzatmalara oynuyor. Herkesin kafası kumda. Hal böyle iken MEB'in ağlayanı yok, sahibi yok. Olan daha hayatın cenderesinden geçmemiş, günaha batmamış taze dimağlara oluyor. Zararı görecek ve çekecek olan da Anadolunun saf insanı maalesef.

Hakkını yemeyelim, okulların bir iyi yönü var; çocuklarımız her türlü sahtekarlığı, düzenbazlığı, yalanı, dolanı buralarda öğreniyor. Buralarda bu şekilde iyi bir şekilde yetiştirilenler sonra piyasaya gönderiliyor. Her okul yetiştirdiği nesil ile ne kadar gurur duysa azdır.

Hasılı, okullar miadını doldurdu, uzatmalar da bitti. Deniz zaten bitti, kum göründü.

Ruhuna fatiha! 18.05.2017