25 Ocak 2017 Çarşamba

İş yapmak istemiyorsan, gösterdiğim yolu takip et...

Bir yerde mazeret üreten insan gördün mü selam vermeden kaçacaksın. Çünkü ona verebileceğin bir şey yoktur. Hatta onu dinler, onunla beraber bulunursan kokusu sana da siyebilir. Bir bakmışsın ki sen de mazeret üretmeye başlamışsın. Atalarımız boşu boşuna söylememiş, " Üzüm üzüme baka baka kararız" diye.

İş yapmada gözü olmayanın, rahatına düşkün olanın başvurduğu yöntemdir. Olumlu-olumsuz her icraata söyleyeceği sözü vardır böylelerinin. Laf ebesidir. Hayatta hiç pozitif enerji alamazsın, durmadan karamsarlık salgılar. Beğenmeyip eleştirdiği şeyi kendisinin yapmasını söylersen altta kalmaz. "Efendim, benim zamanım mı var, işim başından aşkın, başımı kaşıyacak vaktim olmuyor, vaktim olsa mükemmel yaparım" türünden dert yanmanın binlercesini duyarsın.

Ömrü mazeretle geçenler iş de yapmaz. Çünkü her şeye mazeret ve kılıf bulma mahareti var. Kimse ona bu konuda su dökemez. Bir dokunsan bin ah işitirsin. Sonunda o otururken sen kalkar o işi kendin yaparsın.

Efendim okumadınız mı dediğinde "Ben çalışmadım, çalışsaydım okur ve başarırdım" cevabı hazır zaten. Herhangi girdiği bir sınavın notunu sorsan: "Ben zaten çalışmamıştım ki, çalışmadan girdim. Çalışsaydım 95'ten aşağı almazdım.

Yapar göründüğü işi ise dünyanın en zor işidir. Ona göre kendi yaptığı iş doktorların, mühendislerin, öğretmenlerin, yerin altından kömür çıkaran işçinin işinden daha zordur.

Yok ben böylelerini severim, beraber olmaktan da zevk alırım dersen kendi düşen ağlamaz. Bu durumda kolları sıvayacaksın kendi işinle beraber bu mazeret üreten arkadaşın işini de sen yapacaksın. O oturacak, sen çalışacaksın. Sen çalışıp iş üreteceksin, o ise sana mazeret üretecek. Sonunda bir o üretecek, bir sen. Onun sadece dili çalışacak, senin bedenin. Onun sadece ağzı yorulacak, seninse tüm vücudun. Ne güzel ortaklık!

Rabbim sana selamet versin. Bol muhabbetler... 25/01/2017

“Diyar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa koyunu/Gelir de adl-i İlahi sorar Ömer’den onu”

-Buzda kalçası kırılanın sorumlusu kim?-

"Babam buzda düşüp kalcasını kırdı. Ameliyattan çıktı dualarinizi bekliyoruz."

Bu bilgiyi sanal alemde emekli bir öğretmenimiz paylaşmış. Kalçası kırılan amcanın fotoğrafına baktığın zaman 75-80 yaşlarında var. Bu yaşlı amca kaç ay yatağa mahkum olacak, kalktığı zaman ne derece iyileşecek, ne şekil yürüyebilecek? Çünkü hasta çocuk değil, genç değil. Kemik üstelik kalça kemiği kolay kolay kaynamaz. Hasta yatakta bakımı da zor bu amcanın.

Kim bilir amca nereye gidiyor ya da nereden geliyordu. Belki de cami yolunda kazaya kurban gitti. Görünmez kaza. Allah şifalar versin. Başa gelen çekilir. Fakat bu kazada birilerinin, yetkili bir kurumun sorumluluğu yok mu? Kimse üzerine vazife çıkarmayacak mı? Yoksa suçlu burada yere sağlam basmadığı için amca mı? Sahi suçlu kim burada? İster kabul edin, ister etmeyin ben burada suçlu olarak ilgili belediyeyi bilirim. Sokaklar cam gibi. Değme adamın 2.70 uzanmaması, kolunu, bacağını kırmaması için hiçbir neden yok. Çünkü özellikle Güneş görmeyen ara sokaklar buz pisti gibi. Burada belediye hangi bir sokağa baksın, nasıl ulaşsın diye bir eleştiri getirilebilir. Hemen söyleyeyim bu eleştiriye katılmıyorum. Küçük bir ilçe belediyesinde bile çalışan insanın sayısını duyarsanız dudağınız uçuklar. Belediyeler üzerlerine vazife çıkarmıyorlar. Bir defa plansızlar. Karın kendi başına kalkmasını bekledikleri gibi buzların da kendiliğinden erimesini bekliyorlar. Haydi arka arkasına yapan karda belediyenin yapabileceği bir şey yoktu. Çünkü yağdıkça yağdı bereket. Neredeyse iki haftadır kar yağması yok. Esen lodosla birlikte biraz eridi. Kaç gündür aşırı don ve buzlanma var. Siz hiç belediyenin buz kırdığını gördünüz mü? Yok bu görev belediyenin değilse kime ait onu bilelim. Belediyeye ait ise -ki kuvvetle muhtemel- belediye nerede? Elemanı yetişmiyor da hizmet veremiyorsa hizmet veremediği sokaktan vergi, harç adı altında bir bedel de almasın. Bari, "Bizden medet beklemeyin, başınızın çaresine bakın, biz kendimize bakmaktan aciziz" desin. Bakamıyorsa, eli uzanamıyorsa niçin kendilerine 'Şehr'ul Emin' diyorlar? Yazık, gerçekten yazık.

Bir okulun bahçesinde, merdiveninde birinin ayağı kaysa hesabı okul müdürüne sorarlar, niçin kırmadın diye. Sokaktaki buzun, buzdan kayanın hesabını kim verecek? Yok mu üzerine alıp hesap verecek?

Cevabı olmayan sorular bunlar. Suçlu amca burada. Ayağını sağlam yere basacaktı, ya da oradan geçmeyecekti... Biz böyle düşünmeye devam edelim. Yarın ruzi mahşerde hesap sorar amca bize. Burada sessiz kalan bizler bülbül gibi şakırız orada. 25.01.2017

24 Ocak 2017 Salı

Okullarda Verilen Notlar Ne Derece Gerçeği Yansıtıyor? -5-

2016-2017 öğretim yılında I.dönemin son haftasında dersine girdiğim bir öğrenci yanıma geldi. "Hocam dersinizden notum 4 düşüyor, 84.25 puan ile dedi. Kızım! Derse katılan, sorumluluğunu bilen bir öğrencisin. Performans notu olarak iki tane yüz verdim, başka ne yapabilirim, dedim. "Bilmem, ama diğer notlarım hem 5" dedi, gitti.

Sistemden notuna baktım. Çocuk doğru söylüyordu. Öğrencimin tüm derslerinin puan ortalaması benin din kültürü dersim dışında 95'in üzerindeydi. Şaşırdım bu duruma. Çocuk karneyi aldıktan sonra ailesi veya bir başkası karneyi görse benim dersin notu sırıtıp duracak. Notu gören de bana kızacak. Çünkü ben görsem aynı karneyi ilk başta, dersin öğretmenine ben de kızardım.

Bu durumda bir anormallik var. Ya benim notumda ya da diğerlerinin notunda. Üstelik fen, İngilizce, matematik, Türkçe gibi derslere göre bizim dersimiz daha kolay. İki tane verdiğim performans notu bile 85 puana ulaştırmamıştı. Yazılılarım çok mu zordu? Zor değil. Haydi diyelim ki zor. Her iki sınavı test yaptım. Sınavlardan önce EBA adı verilen sisteme öğrencilere çözmeleri için her bir sınavda 50'er soru gönderdim. Gönderdiğim 50 sorunun 33-34 tanesini noktası, virgülüne dokunmadan sınavda aynen sordum. Üstelik sınavlardan önce EBA'ya gönderdiğim sorulardan soracağım diye sıkı sıkıya tembihledim. Kağıtları yanlış okumuş olabilirim, varsa düzeltelim diye tüm öğrencilere kağıtlarını gösterdim.

Sorarım size daha önceden çalışma soruları şeklinde test olarak kendilerine gönderilen sorular zor olur mu? Bir defa sorulacak sorular belli. Kağıtları da doğru okuduğuma göre geriye ne kalır? Bu duruma ne denir? Anladığım kadarıyla TEOG'da lazım olur diye tüm öğretmenlerimiz bonkör davranıyor. Çocuk benim dersimin dışında aldığı diğer notlardan memnun. Yüzü de gülüyor. Ben de gülmesini isterim elbet. Çocuklarımız mutlu olsun. Fakat lisede üzülmeye başlayacak, inanın.
*
2015-2016 öğretim yılında  son sınıfı 99 küsur ile bitiren çocuğum liseye başladı. İlk sınavlardan sonra yapılan veli toplantısına katıldım. Fazla müşterisi olmayan öğretmenleri görmeye çalıştım. Çünkü ara karnede tüm notları gösteriyordu. Ortalaması ortaokulda 95 civarında olan çocuğun puan ortalaması 63'e düşmüştü. Burası ortaokul değil diye bağırıyordu notları.

Bazı öğretmenlerin müşterisi niye azalmıyor diye birinin sırasına girdim. Ders öğretmeni İngilizce öğretmeni idi. Gelen veli öğretmenden izah bekliyordu. Çünkü çocuğunun aldığı notu beğenen yoktu. Öğretmen izah yaptıkça veliler: "Hocam nasıl olur? Çocuğumuzun 8.sınıfta İngilizcesi hep yüz idi" serzenişine öğretmen: "Orada kolay soruyorlar, burası lise" cevabı veriyordu. "Haydi kolay sordular diyelim, hem birinci hem de ikinci TEOG'da çocuğumuz hiç yanlış yapmadı, buna ne dersin" dediklerinde öğretmen: "TEOG'da da kolay soruyorlar cevabı verdi. Veli şaşkındı. Bir not bir yıl öncesinde 100, bu sene 50'ye düşmüştü. Ya TEOG sorularında, ya ortaokulda öğretmenin yaptığı sınavlarda ya da lisedeki verilen ölçme değerlendirmede bir sorun vardı. Sorun kimde bilmiyorum. Ama gördüğüm bir şey var. Notlar hep şişiriliyor. Bir yerde biri gerçek not vermeye kalkınca kimse durumuna razı olmak istemiyor ve basıyor vaveylayı.

Öyle zannediyorum, ortaokulda verilen notlarda bir şişirme, lisede de bir sıkma hakim. Bakalım üniversiteye girişte ne olacak, bunu da zaman gösterecek. Ama tüm öğretmenlerin not verme yönünden ortak bir yerde buluşmalarında fayda var. Yoksa bu gidişle orta yolu bulamayacağız, çocuklarımızın gerçek seviyesini öğrenemeyeceğiz. 24/01/2017