-Bu ülke bir kesime yol geçen hanı olmamalı-
-Neyin oylaması yapılıyor bugün mecliste?
-Dokunulmazların dokunulmazlığına dokunulsun mu dokunulmasın mı oylaması.
-Kim dokunulmaz?
-Vekiller.
-Bu, kendi elinle kendi ipini çek demektir.
-Yani?
-Çok komik bir uygulama.
-Ne demek istiyorsun?
-Suçluya seni yargılayalım mı yoksa yargılamayalım mı sorusunu sormak gibidir.
-Nasıl olmalı sence bu oylama?
-Vekile değil asıla sormalı bu soruyu.
-Bu şekilde olursa ne sakıncası olur?
-Sence normal ise bu uygulama, bundan sonra her suç işleyen zanlıları bir arada toplayalım. İşlediğiniz yanınızda kar mı kalsın, yoksa sizi yargılayalım mı ya da sizi hakim karşısına çıkarmamız konusunda bize izin verir misin diyelim?
-Olur mu öyle şey?
-İşte ben de olmaz diyorum.
-Haydi sadede gel artık.
-Dokunulmazlık kürsü dokunulmazlığıyla sınırlandırılsın. Her türlü sözü kürsüde söylesin. Savunduğu fikrin kanun olarak çıkması için elinden geleni yapsın. Savunduğu yasalaşıncaya kadar mevcut hukuka uysun. Dışarıda asıl vatandaşa suç olan vekile de suç olsun. Vatandaş yargılanıyorsa vekil de suç işlediğinde yargılansın. Burası yol geçen hanı değildir. Bana suç olan ona da suç olmalıdır. Adalet de budur.
-El hak doğrudur.
-Meclis doğru yargılamanın yollarını belirlesin. Yanlı davranmasın. Mahkeme suçluyu beklerken "Şimdi elime geçti" diyerek ağzının suyu akmasın. Kestiği parmak acımasın. Kararlar maşeri vicdanda makes bulsun. Karşılarına çıkan zanlılar, hakim ve savcıları İtalyan Hakem Collina veya dışarıda maç yöneten Cüneyt Çakır gibi görsün. 17.05.2016
17 Mayıs 2016 Salı
İpe un seren cübbelilerimiz*
Bir
partinin olağanüstü kongresi yapılacak mı yapılmayacak mı? Toplanan imzalardan
sonra mahkemelerin verdiği kararlar birbirini nakzeder şekilde. Yargıtay, ilçe
mahkemeleri hepsi rollerini oynadılar. Kongre süreci 6 aydır sürüncemede. Son
çare Arap saçına dönen bu durumu çözsün diye top, en yüksek mahkemeye atıldı. Oradan
karar çıkar mı çıkmaz mı, çıkarsa ne zaman çıkar bilinmez. Oldu olacak karar
vermesi için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine de götürün de tüm yargı süreci
tamamlanmış olsun. Onlar oyalana dursun.
Bir başka parti 2 hafta içerisinde kongresini yaparak Üsküdar’ı geçti… Karar
alınsa da, karar verilse de, kararın verilmesi bekletilse de olayın merkezinde
olaya alet olanlar maalesef adalet dağıtması gereken cübbeliler.
Kendimi
bildim bileli bizde adalet dağıtması gerekenler, kestikleri parmaklarla hep
gündemde olup birilerinin piyonu oldular.
Adına hareket ettikleri yamalı bohça hukukunu hep çiğnediler, hep
kullanıldılar. Bazen sırtlarını iktidara dayayıp başkasının haddini
bildirdiler, bazen iktidara kafa tutup siyasi parti gibi davrandılar. Hiçbir
zaman zamanında karar vermediler. Adalet
gecikirse geciksin. Çünkü bizim derdimiz adalet değildir dediler. Zamana,
zemine, mekana, makama, kişiye, fikre, güce karşı tavır değiştirdiler. Kıblesi adalet olanların
kıblesi hep güç oldu. Kâh cellat
oldular, kâh demokrasi ve hürriyet havarisi. Kâh kışladan brifing aldılar, kâh
görmezden geldiler. Hep rüzgâra göre yön değiştirdiler. Kâh ipe un serdiler,
kâh sumen altı. Emre göre demir kestiler. Rüzgarın önündeki yaprak misali bir o
tarafa bir bu tarafa savruldular da savruldular. Tuzu kokuttular yani.
“Sizi
buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” diyerek dönemin başbakan ve arkadaşlarını idam sehpasına gönderdiler.
İhtilal yapıp ülke anayasasını askıya alanlara karşı şapka çıkardılar, 367
garabetine imza attılar, kayıp trilyon davası adı altında bir ülkenin
başbakanını mahkum ettiler, şiir okuyana ceza, devlet malına zarar verip yakıp
yıkanlara özgürlük verdiler. Hiçbir siyasi, örgütsel davada parmağa işemediler,
hiçbir faili meçhulü çözmediler, zamana yaydılar, hep rüzgarın esmesini
beklediler. Hiç yapamıyorlarsa davaları müruruzamana uğrattılar. Hiç sadra şifa
olmadılar. Nihai çözümün merkezi olmaktan ziyade hep problemin odağı oldular.
Çünkü hiçbir kararda kamu vicdanı rahatlamadı, maşeri vicdan oluşmadı. Hep sap
ile saman birbirine karıştı. Yaptıklarıyla hep birilerine yaranmak, bir yerde
tutunmak, bir yere gelmek ya da itibar kazanmak istediler. Kararlarıyla belki
bir yerlere geldiler ama hiçbir zaman
itibar elbisesi giyemediler. Unuttukları bir şey var. Kimse birilerine
itibar elbisesi giydirmez. İnsanlar ve kurumlar kendi itibar elbiselerini
kendileri giyer. Kendimiz ve vicdanımız olmaktan ziyade bir gücün militanı
oldular maalesef. Vicdan ile cüzdan arasında sıkışıp kaldılar. Sonunda cüzdan vicdanlarına
galebe çaldı.
Adalet
istemeyenler ve itibar kaybedenler sadece cübbeliler mi? Hayır. Maalesef toplum
olarak hepimiz sınıfta kaldık. Çünkü hiçbirimiz adalet istemiyoruz. Kendi
menfaatimize uygun karar bekliyoruz, onlara baskı yapıyoruz. İstediğimiz
şekilde karar vermişlerse alkışlıyoruz. İstemediğimiz karara imza atmışlarsa
aba altından sopa gösteriyoruz onlara. Çünkü adalet denilen şey bizim
istediğimizin olmasından ibaretti bize göre.
Her
biri en az milletin fertleri kadar değerli olan cübbelilerin kimseyi
ürkütmeyeyim, ne şiş yansın ne de kebap sadedindeki kararları kendi
değerleriyle aynı orantıda değildir. Hasılı biz cübbelilerle birbirimize
bakarak iyice karardık. Birimiz tencere, diğerimiz kapak olduk. Adalet diye bir
derdimiz olmadı hiç...
Cübbe
dediğimiz bir kumaş parçası değil, sizin itibar elbisenizdir. Bulunduğunuz
yerde tutunmak, daha yükseklere yükselmek ya da sürgünden kurtulmak gibi
nedenlerle kendinizi sıfırlamayın. Zira sıfırladığınız sizin onurunuzdur, bu ülkenin
onurudur. Onurunu kaybedenler asla itibar kazanamazlar. Eğer cübbenizin hakkını
veremiyorsanız onurluca görevinizden ayrılın. Korkmayın. Rızkı veren Allah’tır.
Gerekirse pazarcılık yapın, inşaatlarda vasıfsız işçi olarak çalışın ama bu
ülkede adalet bekleyen insanların ümitlerini yok etmeyin...
Kimseye aldırmadan kararını vicdanına göre veren cübbelilerimize selam olsun. 17/05/2016
*25.05.2016 tarihinde Anadolu'da Bugün Gazetesinde yayımlanmıştır.
Kimseye aldırmadan kararını vicdanına göre veren cübbelilerimize selam olsun. 17/05/2016
*25.05.2016 tarihinde Anadolu'da Bugün Gazetesinde yayımlanmıştır.
16 Mayıs 2016 Pazartesi
Hastanelerdeki randevu sistemi
Bir zamanlar kamuya ait hastanelere gidip muayene olmak,
film, röntgen, tomografi vb.çektirmek, kan ve idrar tahlili vermek, sonuçları
doktora göstermek bir ölümdü. Hatta ölümlerden ölüm beğenmekti.
Hastaneden muayene sırası almak için sabahın erken
saatlerinde gidip sıra almak gerekiyordu. Hele bir de çalışan isen önce
kurumuna gidip sevk alman, ardından gideceğin hastane için 1.basamak sağlık
ocağından sevk yaptırman gerekiyordu. Muayeneler 10.00-12.00, 14.00-15.30 arası
yapılırdı. Muayene sırası almakla iş bitmiyordu. Doktorun istediği tetkikler
için ayrıca sıra alman gerekiyordu. Hastanedeki işlem kesinlikle bir günde
bitmezdi. Çoğu zaman soluğu özel muayenelerde alırdı bir çoğumuz. Özel muayeneden
sonra tahlil ve tetkiklerin yapılması için tekrar hastaneye geri gelinirdi.
Çoluk-çocuk hasta oldu mu büyükler kara kara düşünmeye
başlardı. Dert muayeneye gitmeden başlardı. Hastanelerdeki iş yükünü azaltmak
ve hastalara daha iyi bir imkanlar sunmak için vardiya sistemi getirildi. Bu
yöntem de fazla sürmedi.
Doktorlara tam gün çalışma getirildi. Özel muayeneler bir
bir kapandı. Hastanelerde randevu sistemi başladı. Randevu almak kolaylaştı.
İster internetten, ister telefonla, ister sıramatikten alma imkanı getirildi.
Hekim seçme hakkı verildi. Hasta evinden çıkarken tatile, gezmeye gider gibi
muayeneye gitti. Kendisine ne kadar sıra var, sistemden takip etmeye başladı.
Doktor tahlil, tetkik istemişse röntgene varmadan sistem otomatik olarak hastaya
sıra verir oldu. Tetkikini yaptıran eline bir sonuç almadan muayene olduğu
doktoruna geri dönüyor. Çünkü tahlil ve tetkiklerin sonucu doktor tarafından
sistemden görülebiliyor. Toplum olarak hastaneler eziyet yeri olmaktan
çıktı. Bu sistemi kuranların hizmette sınır yok mantığıyla hareket ederek
işleyişi hızlandırmaya, daha da kolaylaştırmak için çalıştıklarını
yapılanlardan görmekteyim. Bu sistemi kim akıl etmiş, kim yürürlüğe
koymuşsa, kim hala arkasında duruyorsa, kim mücadele ediyorsa çok hastaneye yolu
düşmeyen biri olarak minnetlerimi ifade etmek isterim. İşleyişe ayak uyduran
hal ve hareketleriyle sisteme uyum sağlayan doktorundan, hemşiresine ve tüm
çalışananlarına ne kadar teşekkür etsek azdır. Hastalığıma çözüm olsa da olmasa
da tüm çalışanlardan gördüğüm insani davranış beni fazlasıyla mesrur
etmektedir. İnsan yerine konmak ayrı bir duygu gerçekten. Hastanelere gittikçe
kendimi daha değerli hissediyorum artık.
***
Cuma günden randevu alıp bugün annemi kontrole götürmüştüm Fizik Tedavi Polikliniğine. Tam randevu saatinde hastaneye vardım. Ama doktor yoktu. Yıllardır karşılaşmadığım bir durumdu. Eskileri unutmuştuk artık. Biz beklerken hastane görevlisi geldi: ".....doktor beyi bekleyenler! Doktorunuz hastalandığından bir gün rapor almıştır. Sizleri diğer doktorlara muayene olmanız için yönlendireceğiz, lütfen sekreterliğe müracaat edelim" dedi. İşimizi yönlendirildiğimiz doktor halledemedi ama olsun. Doktorumuzun olmadığına üzülmekle beraber çalışanların tavrı, problem çözmeye yönelikti.
Hizmette sınır yoktur mantığıyla çalışan bir çok hastanemiz var. Biz iyi ve güzel şeyleri görmekle beraber yeni şeyler istiyoruz: Doktorunu seçerek randevu saatinde hastaneye gelenler doktorunu görmek ister. Doktor da insandır, hastalanabilir. Hastane yönetiminden randevulu hastalara "Doktorunuz bugün/yarın muayenesinde olamayacağından randevunuzu bir başka güne almak istiyoruz, lütfen hastanemizi arayın" şeklinde bir mesaj gönderilebilir. Hangi birine gönderilecek diye düşünülebilir. İnanın zor bir şey değil bu. 2004 yılında Adana Balcalı hastanesinde bir randevumuz vardı. İki gün öncesinden okul ve birinci basamak... sevk işlemi için uğraşacaktım ki hastaneden bir telefon geldi. "Efendim 2 gün sonra şu saatte falan doktorla olan randevunuzu bir başka güne almak istiyoruz. Çünkü sizin randevunuzun olduğu gün doktorumuz Konya'da bir seminerde olacağından size muayene hizmeti veremeyecektir. Şu gün, şu saat uygun mu" diye. Hastanenin veya ilgili biriminin bu düşünceli davranışı çok hoştu gerçekten. Bizim gördüğümüz hastaneye gidip "Doktorunuz yok, sonra gelin" cevabı alıp geri dönmekti halbuki.
Doktor yoksa, makine bozulmuş ise randevulu hastalara e-posta, mesaj gibi yollarla hastalar bilgilendirilebilir. Yetkililerden bu konuda da duyarlılık bekliyoruz. Çünkü bir çoğumuz işinden izin alıp hastaneye gelmektedir. 16/05/2016
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)