4 Şubat 2025 Salı

Çay Parası

Bakanlık müfettişleri rehberlik ve denetim, inceleme ve soruşturma için gruplar halinde tüm Türkiye’ye dağılırlar.

Ankara’dan bölgelerine gittikleri zaman okulları denetlerler. Bu denetimleri de iki, üç hafta falan sürer.

Konya’nın bir ilçesinin büyük bir beldesindeki endüstri meslek lisesine de denetim için bakanlık müfettişleri gelir.

Müfettişler çalışma odası olarak okul müdürünün odasını kullanırlar.

İncelenecek evrakları okul müdüründen isterler.

Okul müdürü, çay, kahve ne içersiniz diye sorar.

Derler ki “bizim prensibimizdir. Biz teftişe gittiğimiz kurumdan yemeyiz, içmeyiz”.

“Siz bilirsiniz” der okul müdürü.

Onlar hummalı bir şekilde çalışırken, okul müdürü ara sıra hizmetlisinden çay ister ve yanlarında içer.

Bir böyle iki böyle. Müdür içiyor ama kendileri çay içmiyor. Çünkü prensipleri bu.

Yalnız bu okuldaki teftiş bir hafta sürecek. Beş gün boyunca çaysız ne yapacaklar?

İçlerinden bir tanesi, “Müdür bey, çayı kendi başına içiyor. Bize söylemiyor” diyerek okul müdürüne laf dokundurur.

Müdür de “Efendim, içmeyiz dediniz. Bu durumda ne yapabilirim, siz söyleyin” şeklinde cevap verir.

“Çay içeriz ama parasını vermek şartıyla” derler.

Okul müdürü de tamam der. Çaylarını söyler. Çayları getiren hizmetliye, “Gidinceye kadar müfettişler istedikçe çay getireceksin. Kaç çay içtiklerini yazacaksın. Giderken içtikleri çayın parasını verecekler. Tamam mı” diye tembihler.

Bu tembihi koridora çıkıp tekrar söyler. Çünkü anlattığına göre hizmetlisinin kafası biraz kalınmış. Bir lafı hadi deyince birden anlamazmış.

Müfettişler denetimi bitirip öğretmenlerle toplantı yaparlar.

Ardından ayrılmak için bahçeye inerler. Okul müdürü de uğurlamak için onlara refakat eder.

Müfettişler arabaya binip tam giderlerken, müfettişlere çay getiren hizmetli, durun diye bağırır ve koşarak yanlarına gelir.

Hizmetlinin koşarak geldiğini gören müfettişler bekler.

Hizmetli, “Hani siz çay parasını vereceğidiniz. Vermeden nere gidiyoruz? Şu kadar çay borcunuz var” der.

Hizmetlinin bu yaptığına hepsi hem güler hem şaşırır. Başmüfettiş hiç bozuntuya vermeden, “Müdür bey, bu hizmetlinin kıymetini bil” der ve çay borçlarını kuruşu kuruşuna ödeyip ayrılırlar.

3 Şubat 2025 Pazartesi

Etkisiz ve Yetkisiz Belediyecilik

Belde demeye bin şahit köyden bozma ilçelerimiz var. Hem nüfus hem de ekonomik yönden gelişip şehir havasına bürüneceği yerde hem nüfus hem de gelişme yönünden gerisin geriye giden ya da yerinde sayan bu ilçeler 90'lı yıllar siyasetinin bir eseri.

O günün iktidar ve muhalefeti birkaç seçmenin oyunu devşirmek için verin bize oyunuzu. Köyünüzü belde, belgenizi ilçe yapalım dedi. Her seçmen bu seçim yatırımını yemese de yiyen seçmen de az değildi. Ne de olsa şehir olacaklardı.

Sonuçta köyler belde, beldeler ilçe, ilçeler il yapıldı.

Ne olur belde, ilçe, il yapıldıysa demeyin. Çoğu hak etmediği halde yerleşim statüsü değişince devlet oraya il ve eski ilçelerde hangi devlet kurumu varsa hepsini getirdi. Bunun için bol bol resmi daire binaları yaptı. Buralara kaymakam/vali atadı. Hepsine adliye ve askeriye götürüldü.

Sonradan adliye binaları geri çekildi.

Kısaca belde ve ilçe yapılan çoğu yerleşim yerleri, beklenen gelişmeyi gösteremediği gibi bu yerleşim yerlerinin beslediği eski ilçeler de gerisin geri gitti.

Kısaca siyasilerin bu gereksiz seçim yatırımları devlete yük ve maddi külfet dışında bir şey getirmedi.

Büyükşehir yasası ile birlikte belde olan yerlerin belediyelikleri düşürüldü. Bu isabetli karar nedense küçük ve gelişme istidadı göstermeyen ilçelere uygulanmadı.

Büyükşehir yasası ile birlikte küçük ilçelerin kaymakam ve belediye başkanı ile temsil dışında başka bir misyonu yok. Çünkü hizmetlerin kahir ekseriyeti büyükşehirlerin yetki ve sorumluluğuna verildi. Altyapı, su, ulaşım, imar, mezarlıklar, yollar, itfaiye vs. bütün hizmetler büyükşehrin uhdesinde. Bildiğim kadarıyla ilçe belediyeleri temizlik ve çöp işlerini yerine getiriyor.

Doğru dürüst bütçesi, teknik elemanı, imkanı olmayan belediye başkanları adeta yetkisiz ve sorumsuz belediye hizmeti ifa ediyor. İşsizlikten sıkılan belediye başkanları da kendilerine iş buluyor ki aldığı maaşın ve temsil görevinin hakkını versin.

İlçede pazar varsa pazarın olduğunun sabahı belediye anonsundan bereketli kazançlar duası yaptırıyorlar.

Makam arabasıyla yanında zabıtasıyla birlikte pazarı ziyaret ederek esnafla tokalaşıp işler nasıl diye hal hatır soruyorlar.

Her cumayı ayrı bir mahallede kılarak namaz sonrası cami cemaatiyle tek tek tokalaşıyor. Nasılsınız, iyi misiniz hemşerilerim? Var mı bir isteğiniz diyor. Mahalleli de bir istekte bulunursa, inan, o işe büyükşehir bakıyor. Ben bunu büyükşehre ileteyim diyor. Mahalleli ile bir evde, varsa kahvehanede çayını içip geri makamına dönüyor.

Pazar ve cuma değilse ilçenin parkı varsa parka giderek hemşerileriyle çay eşliğinde muhabbet yapıyorlar. Birden fazla park varsa ertesi gün de diğer parka gidiyorlar.

Hangi mahallede düğün varsa hepsine tek tek gidip hediyesini veriyorlar ve hayırlı olsun temennilerini iletiyorlar. Düğün sahibi de koskoca belediye başkanı düğününe teşrif etmiş deyip hizmette kusur etmiyor. Onun için mükellef bir sofra hazırlıyor. Düğünü bırakıp başkanın etrafında fırfır dönüyor.

Tüm bu hizmetler görülüp takdir edilsin diye bir sosyal medya hesabı açıyorlar. Gezip dolaştığı, tokalaştığı kişilerin görüntülerini sosyal medyada paylaşıyorlar.

Haklarını yemeyelim, sosyal medyayı çok iyi kullanıyorlar.

Buradan cenaze haberlerini de yayımlıyorlar.

Büyükşehir, özel idare, valilik, bakanlık her ne göndermiş, ilçesine her ne yapmışsa bunu da sosyal medyadan vermek suretiyle teşekkür belediyeciliği yapıyorlar.

Hasılı etkisiz, yetkisiz ve de sorumsuz belediyeciliği çok iyi temsil ediyorlar. Hizmetleri say say bitmez. Yokluklarında o küçük ilçe halkı ne yapardı bir düşünün.

İtaat ve Biat Kültürü *

Bulunduğu coğrafya ve kıtaya bakmaksızın dünyayı Doğu ve Batı diye ikiye ayırmak lazım. Kurumsallaşmış ve her yönüyle gelişmiş, muasır medeniyet seviyesine ulaşmış ülkeleri Batı, kurumsallaşmamış, gelişmemiş, çağın gerisinde kalmış ülkeleri Doğu olarak görmek mümkün.

Çin ve Rusya gibi ülkeleri ne Batılı ne de Doğulu görmek mümkün. Bu gibi ülkeleri gelişmiş ve süper güç olma yönüyle Batılı, demokratik olmama yönüyle Doğulu görebiliriz.

İstisnalar kaideyi bozmamakla beraber eğer bir ülke bir alanda gelişme göstermişse o ülkeler her alanda gelişmiş, gelişmeye paralel olarak devlet kurumları da gelişmiştir. Bir kurum kültürü ve devlet yönetim anlayışı oluşmuştur. Bu gibi ülkelerde devletin görevi ve yapacakları bellidir, vatandaşın da görevi ve yapacakları bellidir. Devlet yönetimi kişilere göre değişmez, vatandaşın hakları da kişiler yönetimine göre değişmez. Bu gibi ülkeleri Batı liginde görmek mümkün.

Ekonomik yönden gelişmemiş, gelir gider dengesini kuramamış, üretim ve marka değerler ortaya koyamamış ülkelerde ise gelişme ve değişim söz konusu olmaz. Bu ülkeler kurumsallaşmamış, yönetim kültürü oturmamış ülkelerdir. Bu tip ülkelerden bazılarına gelişmekte olan ülkeler denmek suretiyle o ülkelerin ağzına bir parmak bal çalınmıştır. Bu ülkeler okul puanıyla kırktan yukarıya çıkamayan ülkeler. Geri kalmış olanları ise 20-30 puanda kalan ülkeler. Gelişmekte dense de geri kalmış dense de bu ülkeler puan yönünden geçer not olan elli puanın altında olan ülkelerdir.

Bu iki dünyayı kıyaslama gibi niyetim yok. Şu var ki aynı dünyada iki ayrı dünyalı bunlar dense yeridir. Bu derece büyük uçurumun olmasının temelinde vatandaşlık olgusunun yattığını düşünüyorum.

Doğu toplumunda itaat ve biat kültürü hakimken Batı'da itiraz eden, eleştiren, yeri geldiğinde kolektif protesto eden, soran ve sorgulayan bir halk hakim.

İtaat ve biat kültürünün hakim olduğu toplumda itiraz ve eleştiri yok denecek kadar azdır. Hak arama mücadelesi olmaz. Demokratik tepki gösterilmez. Halk yöneticilere hesap sormaz. Aksine ülke yıkılsa bile bu niçin böyle oldu demez. Homurdanır, yine konuşmaz. Yöneticilere karşı boynu kıldan incedir. Çünkü sesini çıkardığı zaman başına ne geleceğini iyi bilir.

İtaat ve biat kültürüyle yetişen kişiler temkinli olayım, ne olur ne olmaz diyerek yasak olmayan şeyleri de kendine yasaklar.

Toplum olarak üç maymuna, körler ve sağırlara oynamaya devam ettiği için yönetenler rahat bir nefes alır. Hesap vermedikleri gibi hesap sorarlar.

İtaat ve biat kültürünün hakim olmasında acaba şu sözler etkili olmuş olabilir mi? Mesela, "Nasılsanız öyle idare olunursunuz" sözünden hareketle, yönetici kötü olduğu zaman biz kötüyüz ki seçtiğimiz de kötü olabiliyor. Bu durumda yöneticinin suçu yok. Suç bizde denebilir. Halbuki bu sözü "Nasıllarsa öyle idare oluruz" şeklinde anlamak lazım.

Bir diğeri de "Ey iman edenler Allah'a itaat ediniz, peygambere itaat ediniz ve sizden olan emir sahiplerine itaat ediniz..." ayetinin eğer yönetici Müslümansa her ne yaparsa daima itaat edilmesi gerekir şeklinde anlaşılması da olabilir. Halbuki yöneticinin doğru yaptığını onaylama ve tasvip etmek gerekirken, yanlışını ise reddetme şeklinde anlamak lazım.

Sebep her ne olursa olsun, eleştiri kültürü yerleşmiş toplumlar aya çıkarken itaat ve biat kültürü ile yaşayanlar ise daima yaya kalmaya mahkumdur.

*07.02.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.