Bulunduğu coğrafya ve kıtaya bakmaksızın dünyayı Doğu ve Batı diye ikiye ayırmak lazım. Kurumsallaşmış ve her yönüyle gelişmiş, muasır medeniyet seviyesine ulaşmış ülkeleri Batı, kurumsallaşmamış, gelişmemiş, çağın gerisinde kalmış ülkeleri Doğu olarak görmek mümkün.
Çin ve Rusya gibi ülkeleri ne Batılı ne de Doğulu görmek mümkün. Bu gibi ülkeleri gelişmiş ve süper güç olma yönüyle Batılı, demokratik olmama yönüyle Doğulu görebiliriz.
İstisnalar kaideyi bozmamakla beraber eğer bir ülke bir alanda gelişme göstermişse o ülkeler her alanda gelişmiş, gelişmeye paralel olarak devlet kurumları da gelişmiştir. Bir kurum kültürü ve devlet yönetim anlayışı oluşmuştur. Bu gibi ülkelerde devletin görevi ve yapacakları bellidir, vatandaşın da görevi ve yapacakları bellidir. Devlet yönetimi kişilere göre değişmez, vatandaşın hakları da kişiler yönetimine göre değişmez. Bu gibi ülkeleri Batı liginde görmek mümkün.
Ekonomik yönden gelişmemiş, gelir gider dengesini kuramamış, üretim ve marka değerler ortaya koyamamış ülkelerde ise gelişme ve değişim söz konusu olmaz. Bu ülkeler kurumsallaşmamış, yönetim kültürü oturmamış ülkelerdir. Bu tip ülkelerden bazılarına gelişmekte olan ülkeler denmek suretiyle o ülkelerin ağzına bir parmak bal çalınmıştır. Bu ülkeler okul puanıyla kırktan yukarıya çıkamayan ülkeler. Geri kalmış olanları ise 20-30 puanda kalan ülkeler. Gelişmekte dense de geri kalmış dense de bu ülkeler puan yönünden geçer not olan elli puanın altında olan ülkelerdir.
Bu iki dünyayı kıyaslama gibi niyetim yok. Şu var ki aynı dünyada iki ayrı dünyalı bunlar dense yeridir. Bu derece büyük uçurumun olmasının temelinde vatandaşlık olgusunun yattığını düşünüyorum.
Doğu toplumunda itaat ve biat kültürü hakimken Batı'da itiraz eden, eleştiren, yeri geldiğinde kolektif protesto eden, soran ve sorgulayan bir halk hakim.
İtaat ve biat kültürünün hakim olduğu toplumda itiraz ve eleştiri yok denecek kadar azdır. Hak arama mücadelesi olmaz. Demokratik tepki gösterilmez. Halk yöneticilere hesap sormaz. Aksine ülke yıkılsa bile bu niçin böyle oldu demez. Homurdanır, yine konuşmaz. Yöneticilere karşı boynu kıldan incedir. Çünkü sesini çıkardığı zaman başına ne geleceğini iyi bilir.
İtaat ve biat kültürüyle yetişen kişiler temkinli olayım, be olur ne olmaz diyerek yasak olmayan şeyleri de kendine yasaklar.
Toplum olarak üç maymuna, körler ve sağırlara oynamaya devam ettiği için yönetenler rahat bir nefes alır. Hesap vermedikleri gibi hesap sorarlar.
İtaat ve biat kültürünün hakim olmasında acaba şu sözler etkili olmuş olabilir mi? Mesela, "Nasılsanız öyle idare olunursunuz" sözünden hareketle, yönetici kötü olduğu zaman biz kötüyüz ki seçtiğimiz de kötü olabiliyor. Bu durumda yöneticinin suçu yok. Suç bizde denebilir. Halbuki bu sözü "Nasıllarsa öyle idare oluruz" şeklinde anlamak lazım.
Bir diğeri de "Ey iman edenler Allah'a itaat ediniz, peygambere itaat ediniz ve sizden olan emir sahiplerine itaat ediniz..." ayetinin eğer yönetici Müslümansa her ne yaparsa daima itaat edilmesi gerekir şeklinde anlaşılması da olabilir. Halbuki yöneticinin doğru yaptığını onaylama ve tasvip etmek gerekirken, yanlışını ise reddetme şeklinde anlamak lazım.
Sebep her ne olursa olsun, eleştiri kültürü yerleşmiş toplumlar aya çıkarken itaat ve biat kültürü ile yaşayanlar ise daima yaya kalmaya mahkumdur.
Yorumlar
Yorum Gönder