20 Ocak 2025 Pazartesi

Okulu Asan Dört Kafadar

Dört kafadar okulu kırmış bir öğleden sonra.

Gezip dolaşmışlar. Bir iş de yapmamışlar.

Akşama doğru Kızılay’a gidip kan gruplarını öğrenmişler günün kârı olarak.

Ertesi gün okula gitmişler ama okulun koyduğu kural gereğince, müdür yardımcısı, gidin velinizi getirin deyip bunları okula almamış.

Öyle ya. Veli okula gelecek. Benim bilgim dahilinde çocuğum okula gelmedi deyip teskere doldurup imza atacak. Değilse derse girmek ne mümkün.

Bilmeyenler ve unutanlar için Konya İHL’nin bir dönem böyle bir kuralı vardı. Sanırım bu kuralı iki, üç sene uyguladılar. Öyle zannediyorum, bu kural sadece bu okulun o dönemki yönetiminin nevi şahsına münhasır bir uygulamasıydı. Sonrasında bir veli, size ne, benim çocuğum gelmediyse. İş mi bu yaptığınız deyince okul bu uygulamadan vazgeçti. Ama vazgeçinceye kadar çoğu öğrenci ne çekti. Bunu ancak yaşayanlar bilir.

Bu dört kafadar babalarının yanına nasıl varsınlar da biz dün okula gitmedik desinler. Dediler diyelim. Kaç veli okula kadar gelip durumu izah eder.

Ben de kaçardım ama çarşamba günleri milli maç için kaçardım. Yaşar’ın kalemizi koruduğu ve 8 gol yediğimiz yıllardı.

Maçı seyreder, fazlasıyla golü yerdik. Yediğimiz gol yetmediği gibi ertesi günü de laflarıyla müdür yardımcısı bizi döverdi. İşin içinde milli maç için kaçma olunca, sağ olsun velimizi getirtmezdi. Karşılığında bir çuval laf yerdik.

Neyse biz dönelim tekrar bu okul kaçaklarına.

Dışarıda biraz oyalanmış bu dört kafadar. Ne yapalım ne edelim derken kafadarlardan bir tanesinin baba yarısı amcası varmış. Mahalli bir gazetenin sahibiymiş. Onun yanına gidelim, o bir çözüm bulur demiş bizimkiler.

Varmışlar gazete patronuna. Durum böyle böyle demişler. Gazeteci de okulun ilgili müdür yardımcısına, bunlar benim yeğenlerim. Bilgim dahilinde okula gelmediler demiş. Müdür yardımcısı da ikna olmuş. Tamam gelsinler okula demiş.

Dört kafadar soluğu okulda alırlar. Haliyle bir sevinmişler bir sevinmişler. Nasıl sevinmesinler. Babalarının haberi yokken bir telefonla işlerini halletmişler.

Müdür yardımcısının odasına girerler. Müdür yardımcısı da bunları beklemekte zaten.

Bunları görünce, müdür yardımcısı ayağa kalkar. Eline gazeteyi alır. Bir hışımla gazeteyi masaya çarparak, mahalli basına gitmişsiniz. Olmadı, ulusal basına çıkaydınız, olmaz mıydı, niye oraya gitmediniz demiş.

Dört kafadarın başından geçen bu anekdotu kafadarlardan bir tanesi anlattı. Hoşumuza gitti. Bize de katıla katıla gülmek kaldı.

Biz de gülelim. Yalnız gülünecek bir yer bulamadık derseniz, yazma diliyle konuşma dili farklıdır. Bunu 86/7C’li dört kafadardan dinlemek zorundasınız. Bunu en iyi yaşayan anlatır. Ben sadece nakilciyim.

Tamam, onlardan dinleyelim ama biz bu dört kafadarı bilmiyoruz derseniz, onlar kendilerini iyi bilir. Belki de bu yazıyı okuma zahmetine katlanırlarsa bizdik o kişiler derler. Şu var ki isimleri bende mahfuz.

19 Ocak 2025 Pazar

7 Ekim İşaret Fişeği miydi? *

07.10.2023 tarihinde başlayan ve 15 aydır devam eden Hamas-İsrail savaşı, ateşkes anlaşmasıyla son buldu. İnşallah bu ateşkes sürekli olur da Gazze'de yaşayan Filistinliler rahat bir nefes alır. Fakat görünen o ki Gazze'yi tamamen insansızlaştırmayı kafaya koyan İsrail, yarım bıraktığını tamamlamak için bir bahaneyle ateşkesi bozacak gibi.

Ateşkesin ardından, kamuoyunda bu savaşı İsrail mi kazandı, Hamas mı tartışması gündemde. Kan ve ölüm durduktan sonra kazananın ve kaybedenin hangisi olduğunu konuşmanın bir anlamı yok ise de en azından analiz bakımından yazıp çizmede fayda var. Bu sorunun cevabı konuya neresinden baktığımıza bağlı.

Gazze'yi insansızlaştıracağım hedefiyle yola çıkan İsrail, bu hedefine ulaşamadı. Bu yönüyle bu savaşı İsrail kaybetti denebilir.

Yine İsrail ve Hamas'ın imkan ve imkansızlıkları göz önüne alındığı, İsrail'in silah, techizat, teknoloji ve imkan yönünden her yönüyle Hamas'tan daha güçlü olduğu, yani İsrail'in tek favori olduğu bu orantısız savaşın, 15 ay sürdüğü göz önüne alındığında, kaybedenin yine İsrail olduğu düşünülebilir. Çünkü savunma sanayi yönünden çok güçlü olan İsrail'in arkasında aynı zamanda ABD ve Batı ülkeleri vardı. Buna rağmen hedefine ulaşamadı.

Savaşın bilançosuna baktığımızda, İsrail'in 1200 ölüsü, 5 bin civarında yaralısı var. Gazze'nin ise 50 bine yakın ölüsü, 100 binin üzerinde de yaralısı var. İsrail'de yıkılan bina sayısı bir elin parmağını geçmezken, Gazze'nin yüzde 70'i yerle bir oldu. İsrail tüm savaşı Gazze'de yaptı. Gazze'nin bomba düşmeyen hiçbir yeri kalmadı. Hastane, kilise, cami, sivil yerleşim yerleri yerle bir oldu. Kayıp yönüyle bakıldığında Hamas bu savaşın mağlubudur.

İmkansızlıklar içerisinde Hamas’ın İsrail’e on beş ay direnmesi yönüyle Hamas başarılı denebilir.

Bu savaşın suçlusu kim? Uyguladığı soykırım dolayısıyla Uluslararası Ceza Mahkemesinin Netanyahu’nun hakkında verdiği yakalama kararı göz önüne alındığında bu savaşın suçlusu Israil’dir.

Hamas’ın siyasetini, izlediği yolu tasvip etmesem de bu savaşın mağduru ve haklı olanı Filistin halkıdır.

İsrail’e karşı başarı elde edemeyeceğini bildiği halde Hamas’ın bu savaşı başlatması bir acizliğin, çaresizliğin sonucudur. Ne de olsa bu halk yıllar yılı Israil’in esareti altında. Her millet gibi bu halkın da özgür yaşama hakkı var.

Bu kısa değerlendirmelerin ardından, konuyu zamanı veya değil, Hamas’a getireceğim. Hamas ne derece Filistinlinin yanında? Bir örgüt kazanamayacağı savaşı niçin başlatır? Değdi mi Gazze’nin yerle bir olmasına, o kadar çoluk çocuk ayrımı yapılmadan insanın ölüp yaralanmasına? Kazanamayacağını bildiği halde Hamas’ın bu savaşı başlatması intihar değil mi? Nitekim 7 Ekimde başlattığı bu savaşta uzun süre dünya kamuoyu Hamas’ı suçlu buldu.

Sözün özü, davaları ne kadar haklı, mücadeleleri ne kadar kutsal olsa da kazanamayacağı bir savaşı başlatması yönüyle Hamas bu savaşın fitilini ateşledi. Dört gözle bunu bekleyen İsrail’e gel beni yok et dedi. Çünkü İsrail kanla beslenir, kanla büyür ve genişler. Adeta yaşam felsefesi bu.

Nitekim bunu fırsat bilen İsrail, harekete geçti. Gazze’ye orantısız güç kullandı. Gazze’yi adeta haritadan sildi. Bölgeyi yaşanmaz şehir haline getirdi. Orada insanlık dramını yaşattı. Hamas’ın liderlerini nokta atış bir bir öldürdü. Bununla da yetinmedi. Hamas’a destek veren Lübnan Hizbullah’ını bitirdi. Ne kadar Hizbullah lideri ve potansiyel lider adayı varsa tek tek öldürdü. Bu savaşta değişik saldırı araçlarını silah olarak kullandı.

İran’a yöneldi. İran’ı kaç defa vurdu. İran’daki Hamas liderini vurdu.

Suriye’nin üzerinde boza pişirdi. Ne kadar stratejik öneme sahip yer varsa hepsini yok etti. Golan Tepelerine işgal etti.

Görünen o ki 7 Ekimde Hamas tarafından atılan işaret fişeğiyle, İsrail kendisi için potansiyel tehlike olan tüm komşu ülkelerinin hepsine ayar verdi, bir daha kolay kolay kendilerine gelemeyecek, kendisi için tehlike arz etmeyecek şekilde bölgeyi dizayn etti. Şimdi kaldı Gazze bir başına. Sanırım ateşkesle bir nefes alacak. Dünya kamuoyunun tepkisini bertaraf edecek. Bir zaman sonra Hamas yine suyumu bulandırdı deyip yarım bıraktığı Gazze’ye tekrar yönelecek.
Yazımı okuyan belki bana kızacak ama Hamas bilerek veya bilmeyerek 7 Ekimde İsrail’e saldırarak kana ve toprağa doymayan İsrail’e gollük pas verdi. Al da at dedi. İsrail de tıynetinin gereğini yaptı.

Keşke böyle olmasaydı.

Not: Ölen Gazzelilere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

*22.01.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

İmralı Heyetinde Ben de Olmalıyım

Tüm Türkiye Öcalan'ın silah bırakma açıklamasına odaklandı. Şimdi yapılan her şey bu ortamı hazırlamaya yönelik çalışmalar.
Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve Ahmet Türk’ten oluşan DEM heyeti, İmralı ile Meclis arasında mekik dokuyor. İlkini gerçekleştirdiler. Şimdi ikincisine hazırlanıyorlar.
Bunlar bu yaşında bu hummalı çalışmalarıyla gıpta edilesi çalışmaya hizmet ederken, bense ülkemin geleceğini inşa ve imar konusunda hiçbir şey yapamamanın ezikliğini yaşıyorum. Çünkü bomboş oturuyorum.
Merak ediyorum, İmralı heyeti illa üç kişiden mi oluşması, hepsinin de DEM'li mi olması gerekiyor? 4.kişi olarak beni de yanlarına alamazlar mı? Benden bağımsız ve objektif birini mi bulacaklar? Koca İmralı'ya beni sığdıramazlar mı?
Ha ben de gitsem yanlarında. Ben de Öcalan'la görüşsem. Tarihe şahitlik etsem.
İlk defa bir terörist hem de başıyla karşılaşsam.
Onun tecrübelerinden faydalansam.
Bir örgüt nasıl kurulur, bunun yağı, tuzu nereden geliyor, buna niye gerek gördün, bu senin aklın mı yoksa bir akıl hocan var mı desem.
Eylem nasıl yapılır, canlı bombayı nasıl ayarlıyorsunuz, nasıl öldürüyorsunuz diye sorsam.
Ayrıca örgüte silah bıraktıracak mısın, örgütün ardında kim var desem.
Seni Beka vadisinden kim kaçırdı, Rusya ve İtalya’da niçin tutunmadın, Kenya’da ne işin vardı desem,
Seni derdest edip bize teslim ettiklerinden sonra yüzündeki bandajları çıkarırken canın yandı mı, o anda ne hissettin desem,
Yine kendisine, yeter çektiğin, biz seni çıkarmak istiyoruz ama sen niye çıkmak istemiyorsun, bu rahatlık niye? Bülbül bile altın kafesten çıkmak isterken, sen niye böyle yapıyorsun desem,
O konuşsa ben notlar alsam.
Bir fırsatını bulup İmralı'yı gezsem, çevreyi temaşa etsem,
Öcalan'ın gezip dolaştığı yerleri dolaşsam,
Yediğini, içtiğini görsem,
Günde kaç paket ve hangi marka sigara içtiğini, iki paket Marlbora içtiğin doğru mu diye sorsam, ikram ederse karşılıklı içsem,
Gündemi nasıl takip ettiğini öğrensem,
Dolaşırken günlük rutin yürüyüşümü de İmralı'da yapsam,
Geçmiş o kadar hizmetine karşılık sana bu dört tarafı nazır adayı, hizmetinin karşılığı olarak mı verdiler desem,
Beslemeyelim de asalım mı desem,
Görüyorum ki yediğin önünde, yemediğin arkanda desem,
Hitap ederken Sayın diye hitap etsem,
Dışarıya çıkınca terörist başı ile görüştüm desem,
Pervin, Sırrı, Ahmet'le birlikte Öcalan'ın mesajını gerekli yerlere iletmek üzere yola çıksam,
Muhteşem üçlü Bahçeli ile görüşmeye doğru giderken, ben de “Öcalan’la 45 dakika” başlıklı kitabımı yazmak için yanlarından ayrılsam; gittim, gördüm, yazdım desem,
Tv’lere çıkıp izlenimlerimi aktarsam,
İyi olmaz mıydı? 
Kısaca bu çorbada benim de tuzum olsaydı, fena mı olurdu? Sonra tüm yükü bu üç garibana yıkmak ne derece doğru?
Sözün özü, Öcalan nasıl devletin emrinde ise ben de bu taşın altına elimi koymak suretiyle devlete hizmet etmek isterim.
Lütfen yeni izin alınırken heyetin içinde şahsım da olacak şekilde izin alınsın.
Tüm kamuoyuna ve devlet yetkililerine duyurulur.