Ana içeriğe atla

7 Ekim İşaret Fişeği miydi?

07.10.2023 tarihinde başlayan ve 15 aydır devam eden Hamas-İsrail savaşı, ateşkes anlaşmasıyla son buldu. İnşallah bu ateşkes sürekli olur da Gazze'de yaşayan Filistinliler rahat bir nefes alır. Fakat görünen o ki Gazze'yi tamamen insansızlaştırmayı kafaya koyan İsrail, yarım bıraktığını tamamlamak için bir bahaneyle ateşkesi bozacak gibi.
Ateşkesin ardından, kamuoyunda bu savaşı İsrail mi kazandı, Hamas mı tartışması gündemde. Kan ve ölüm durduktan sonra kazananın ve kaybedenin hangisi olduğunu konuşmanın bir anlamı yok ise de en azından analiz bakımından yazıp çizmede fayda var. Bu sorunun cevabı konuya neresinden baktığımıza bağlı.
Gazze'yi insansızlaştıracağım hedefiyle yola çıkan İsrail, bu hedefine ulaşamadı. Bu yönüyle bu savaşı İsrail kaybetti denebilir.
Yine İsrail ve Hamas'ın imkan ve imkansızlıkları göz önüne alındığı, İsrail'in silah, techizat, teknoloji ve imkan yönünden her yönüyle Hamas'tan daha güçlü olduğu, yani İsrail'in tek favori olduğu bu orantısız savaşın, 15 ay sürdüğü göz önüne alındığında, kaybedenin yine İsrail olduğu düşünülebilir. Çünkü savunma sanayi yönünden çok güçlü olan İsrail'in arkasında aynı zamanda ABD ve Batı ülkeleri vardı. Buna rağmen hedefine ulaşamadı.
Savaşın bilançosuna baktığımızda, İsrail'in 1200 ölüsü, 5 bin civarında yaralısı var. Gazze'nin ise 50 bine yakın ölüsü, 100 binin üzerinde de yaralısı var. İsrail'de yıkılan bina sayısı bir elin parmağını geçmezken, Gazze'nin yüzde 70'i yerle bir oldu. İsrail tüm savaşı Gazze'de yaptı. Gazze'nin bomba düşmeyen hiçbir yeri kalmadı. Hastane, kilise, cami, sivil yerleşim yerleri yerle bir oldu. Kayıp yönüyle bakıldığında Hamas bu savaşın mağlubudur.
İmkansızlıklar içerisinde Hamas’ın İsrail’e on beş ay direnmesi yönüyle Hamas başarılı denebilir.
Bu savaşın suçlusu kim? Uyguladığı soykırım dolayısıyla Uluslararası Ceza Mahkemesinin Netanyahu’nun hakkında verdiği yakalama kararı göz önüne alındığında bu savaşın suçlusu Israil’dir.
Hamas’ın siyasetini, izlediği yolu tasvip etmesem de bu savaşın mağduru ve haklı olanı Filistin halkıdır.
İsrail’e karşı başarı elde edemeyeceğini bildiği halde Hamas’ın bu savaşı başlatması bir acizliğin, çaresizliğin sonucudur. Ne de olsa bu halk yıllar yılı Israil’in esareti altında. Her millet gibi bu halkın da özgür yaşama hakkı var.
Bu kısa değerlendirmelerin ardından, konuyu zamanı veya değil, Hamas’a getireceğim. Hamas ne derece Filistinlinin yanında? Bir örgüt kazanamayacağı savaşı niçin başlatır? Değdi mi Gazze’nin yerle bir olmasına, o kadar çoluk çocuk ayrımı yapılmadan insanın ölüp yaralanmasına? Kazanamayacağını bildiği halde Hamas’ın bu savaşı başlatması intihar değil mi? Nitekim 7 Ekimde başlattığı bu savaşta uzun süre dünya kamuoyu Hamas’ı suçlu buldu.
Sözün özü, davaları ne kadar haklı, mücadeleleri ne kadar kutsal olsa da kazanamayacağı bir savaşı başlatması yönüyle Hamas bu savaşın fitilini ateşledi. Dört gözle bunu bekleyen İsrail’e gel beni yok et dedi. Çünkü İsrail kanla beslenir, kanla büyür ve genişler. Adeta yaşam felsefesi bu.
Nitekim bunu fırsat bilen İsrail, harekete geçti. Gazze’ye orantısız güç kullandı. Gazze’yi adeta haritadan sildi. Bölgeyi yaşanmaz şehir haline getirdi. Orada insanlık dramını yaşattı. Hamas’ın liderlerini nokta atış bir bir öldürdü. Bununla da yetinmedi. Hamas’a destek veren Lübnan Hizbullah’ını bitirdi. Ne kadar Hizbullah lideri ve potansiyel lider adayı varsa tek tek öldürdü. Bu savaşta değişik saldırı araçlarını silah olarak kullandı.
İran’a yöneldi. İran’ı kaç defa vurdu. İran’daki Hamas liderini vurdu.
Suriye’nin üzerinde boza pişirdi. Ne kadar stratejik öneme sahip yer varsa hepsini yok etti. Golan Tepelerine işgal etti.
Görünen o ki 7 Ekimde Hamas tarafından atılan işaret fişeğiyle, İsrail kendisi için potansiyel tehlike olan tüm komşu ülkelerinin hepsine ayar verdi, bir daha kolay kolay kendilerine gelemeyecek, kendisi için tehlike arz etmeyecek şekilde bölgeyi dizayn etti. Şimdi kaldı Gazze bir başına. Sanırım ateşkesle bir nefes alacak. Dünya kamuoyunun tepkisini bertaraf edecek. Bir zaman sonra Hamas yine suyumu bulandırdı deyip yarım bıraktığı Gazze’ye tekrar yönelecek.
Yazımı okuyan belki bana kızacak ama Hamas bilerek veya bilmeyerek 7 Ekimde İsrail’e saldırarak kana ve toprağa doymayan İsrail’e gollük pas verdi. Al da at dedi. İsrail de tıynetinin gereğini yaptı.
Keşke böyle olmasaydı.
Not: Ölen Gazzelilere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...