3 Aralık 2024 Salı

Sigara ve MESEM

Sigara içiminde Türkiye'nin dünyada ilk sıralarda yer aldığını bilmeyenimiz yoktur. 
Sigara içenlerin çoğu, sağlık, maliyet ve başka gerekçelerle sigarayı bırakmaya çalışsa da sigaraya başlama yaşı bu ülkede gittikçe aşağıya doğru inmekte. 11 yaşındaki çocuklar bile sigara içmeye başlıyor. 
Diğer lise ve ortaokullarda okuyan, bir hedefi olan ve bu hedef doğrultusunda ilerleyen çocukların büyük çoğunluğunun sigara içtiğini sanmıyorum. Sanayi ve işyerlerinde çalışan, aynı zamanda MESEM (Mesleki Eğitim Merkezi) adı verilen okullarda haftada bir gün okula gelen lise öğrencilerinin kahir ekseriyeti maalesef sigara içiyor. Neredeyse içmeyen yok gibi. Kız öğrencisi de içiyor, erkek öğrencisi de. Başı örtülüsü de içiyor, başı açığı da 9.sınıf öğrencisi de son sınıf öğrencisi de. 
Son yıllarda her üründe olduğu gibi sigaralara da büyük zamlar geldi. Bu zammın altından kalkamayan büyüklerin çoğu tütün içmeye yönelirken bu MESEM öğrencileri içerisinde tütün içen neredeyse yok gibi. Hepsi kaliteli ve pahalı sigara içiyor. Nasılsa devlet destekli bir işte çalışıyorlar. Ailelerinden görmedikleri harçlığı devlet veriyor. Bu yüzden de sigaraya verdikleri para onlara dokunmuyor. 
Devlet desteğinden dolayı her geçen gün öğrencisi artan MESEM öğrencilerine yeni öğrenciler katıldıkça, öyle zannediyorum sigara ve tütün içiminde açık ara önde olacağız. Çünkü aşağıdan dip dalga geliyor. 
Anlamadığım, 18 yaşın altındaki bu çocuklar bu sigaraları market ve bakkallardan nasıl alabiliyor? Çünkü bildiğim kadarıyla 4207 sayılı Kanunun 194.maddesinde, "18 yaşın altındakilere sigara satanlara 6 aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” yazmaktadır. Kanunun bu maddesi hala yürürlükte iken bu çocuklar bu sigara paketlerini nasıl satın alabiliyor, bakkal ve market bunlara nasıl satış yapabiliyor?
Herhalde bu çocuklara sigarasını anne babaları almıyordur. Ayrıca bunu kaç anne baba yapar? Öyle zannediyorum, ceza kanununun bu ağır yaptırımına rağmen çocuklar rahatça sigara almaya gidiyor, esnaf da çekinmeden satış yapıyor. Yani kimsenin yasağı dinlediği yok. Çünkü kanunun ilgili maddesi uygulanmıyor. Bugüne kadar da 18 yaş altına sigara sattığı için yargılanan ve hapis cezası alan bir işletme duymadım. 
Merak ediyorum, kanun yapıcı, uygulamayacağı, takip ve denetimini yaptıramayacağı böyle cezayı kanuna niçin koyar? Yürütme niçin görevini yapmaz? Bu ülkenin en büyük sorunu da budur zaten. Çünkü her şeyin kanunu, yönetmeliği var, hepsine ceza müeyyide var. Fakat uygulanmıyor. O zaman ne anladık bu işten. Kanunlar laf olsun, dostlar alışverişte görsün diye mi çıkarılıyor? 
Elbette bu işler yasakla, cezayla sonuç alınacak şeyler değil. Yaşı uygun olsun veya olmasın, sigara içen, içmeyi kafaya koyan bir şekilde bu sigarayı alır ve içer. Yine de Kanunun ilgili maddesinin tavizsiz uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Şayet uygulama imkanı yoksa bu konuda zaaf gösterilecekse, kanun koyucunun yapacağı, ilgili kanundaki uygulanmayan müeyyideyi kaldırmaktır. Çünkü devlet olmanın gereği, koyduğu kuralı uygulamaktan geçer. Ki devlet ciddiyeti bunu gerektirir. 

Yeni Bir Vekalet Savaşı mı? *

2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı sonucunda Suriye fiilen üçe bölünmüş durumda. 

Ülkenin bir tarafı ABD destekli YPG'nin kontrolünde. Şam ve civarı Rusya ve İran destekli Beşşar Esad yönetiminde. Bir kısmında ise Türkiye var. 

Üçe bölünmek suretiyle ülkenin istikrarsız hale getirilmesi yetmezmiş gibi HTŞ liderliğinde muhalif gruplar harekete geçti. Halep şehrini aldı. Bu örgüt sadece Halep ile yetineceğe de benzemiyor. Başka şehirleri de almak için ilerleyişini sürdürüyor. Şimdi ilerleyişini Hama'ya yöneltmiş durumda. 

İdlip, Halep, Tel Rifat vb. yerler HTŞ'nin elinde kalırsa Suriye fiilen dörde bölünmüş olacak. 

Görünen o ki Suriye'nin mevcut trajik durumu yeterli görülmemiş olmalı ki HTŞ'nin harekete geçmesiyle Suriye'de kartlar yeniden karılmaya başlandı. 

Suriye'de ne olup bittiğini anlamadan ülke olarak kutuplaşmak suretiyle Suriye üzerine yazıp çiziyoruz. 

Bir kısmımız bugün HTŞ'ye geçen şehirlere bir müddet sonra YPG'nin yerleşebileceği endişesini dile getiriyor. 

Bir kısmımız HTŞ'nin daha önce el-Nusra örgütünün isim değiştirmiş şekli olduğunu, bunun da el-Kaide demek anlamına geldiğini, HTŞ'nin tek gruptan değil, içinde birçok muhalif grubu barındırdığını, bunlara güvenilemeyeceğini söylüyor. 

Bir kısmımız HTŞ'nin arkasında ABD, İsrail ve Türkiye'nin olduğunu belirtiyor. 

Bir kısmımız HTŞ'nin Türkiye'ye yakın olduğunu dile getirerek Halep alındı, yani bizim oldu sevinç halini yaşıyor. 

Şu var ki HTŞ'nin harekete geçmesinde, Esad'ın zayıflığının, İran'ın geri durmasının, Rusya'nın Ukrayna’ya ağırlık vermesinin etkili olduğu görülüyor. Yani HTŞ veya HTŞ'ye destek verenlerin bu atmosferi gözettiği anlaşılıyor. 

HTŞ'nin hızlı ilerleyişi ne kadar sürer, nereleri alır, HTŞ aldığı yerlerde kalıcı olur mu? İçinde birçok yapıyı barındıran HTŞ, bu alınan yerlerde anlaşabilir mi? İleride birbirlerine girer mi? HTŞ'nin bu ilerleyişi Türkiye'nin lehine olur mu? Tüm bunları zaman gösterecek. 

Son günlerde Suriye'deki bu sıcak gelişmeler ümit ediyorum ki Türkiye'nin lehine olur temennisinde bulunuyorum. Yalnız HTŞ'nin bu hızlı ilerleyişini Suriye iç savaşının çıktığı ilk zamanlardaki IŞİD'in ilerleyişine benzetiyorum. Bu örgüt de hızlıca Suriye'nin birçok yerine sahip olmuş, hatta Irak-Şam İslam devletini kurmuş. Sonra IŞİD aldığı tüm yerleri ABD destekli YPG'ye bırakarak kayboldu. Endişem HTŞ'nin aldığı yerleri YPG'ye bırakacağı yönde. 
Hasılı Suriye’de yeniden karılan bu kartla neyin hedeflediğini zaman gösterecek. Şu var ki Suriye’de 2011 yılından bu yana Suriye’nin içindeki değişik örgütler, ABD adına bir vekalet savaşı verdiyse, bu son kartla da yine aynı amaca hizmet edildiğini düşünüyorum. İnşallah bu endişem yersiz çıkar. Sonuç olarak Halep’i aldık sevinci bir hayalden ibaret kalacağa benziyor. Boşu boşuna hayal kurmayalım.

*06.12.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

1 Aralık 2024 Pazar

Fulbolda Yapı Varmış Meğer

Türkiye Süper Liginde yapı var diyenler oluşturdukları algı ile nasıl yapı olduklarını ve yapının kim olduğunu GS-Eyüpspor ile göstermiş oldular.

Günler öncesinden başlamışlardı. Neymiş de Eyüpspor başkanı GS'li, teknik direktörleri Arda da GS'li. Bu maçta yatacaklar. Bak sana Eyüpspor'un kaç futbolcusu GS maçında oynamamak için kart cezalısı oldu. İşte GS böyle şampiyon oluyor. Bu ve benzeri sözleri söylediler de söylediler.

Bu kadar yazılıp çizilenden, Türkiye Futbol Federasyonu da etkilenmiş olmalı ki perşembe akşamı deplasmanda maç yapmasına rağmen GS'nin, pazar günü oynayacağı maçı pazartesiye alınması yönündeki teklifini Federasyon reddetti. Halbuki aynı durumdaki FB'nin ve BJK'nin maçları pazartesi oynanıyor.

Bu psikoloji bu atmosfer bu baskı altında GS-Eyüpspor maçı oynandı. Eyüpspor Avrupa maçından yorgun argın gelmiş, zorlu bir rakibe karşı mücadele etmiş GS'yi evinde salladı. Bir puan alma başarısı göstererek şampiyonluğun en büyük adayı GS'ye iki puan kaybettirdi. GS kendi sahasında kaybettiği bu iki puanla belki de şampiyonluğu ezeli rakibi FB'ye kaptıracak.

Arda, takımı ve Eyüpspor başkanı, oynadıkları oyunla, biz GS'li olabiliriz, bir önceki maçta sarı kart cezalısı olabiliriz, takım olarak eksikliğimiz olabilir, biz GS'nin şampiyon olmasını gönlümüzden geçirsek de biz ayrı bir takımız, diyerek cümle aleme göstermiş oldular. 

Görünen o ki yapı var diyenler, bu yapı GS'yi koruyor diyenler, Eyüpspor'un başkanı ve teknik direktörü GS'li diyenler başarılı oldu. 

Bence futbolumuzda GS'yi koruyan bir yapı var diyenlerin kendilerinin yapı oldukları ortaya çıktı. Ki bu yapı Samsunspor maçında da çok yaygara kopardı. Başkanları GS’li diye bas bas bağırdı. Samsunspor maçında sonuç alamadılar ama Eyüpspor maçında sonuca gittiler. 

Artık bu maçtan sonra kimse futbolumuzda GS lehine bir yapı var demesin. Çünkü elleriyle hedef gösterenlerin kendisi yapının ta kendisi. Bu maç bile futbolun sahada oynanan oyundan ibaret olmadığını göstermiş oldu. 

Bu vesileyle Eyüpspor'u, başkanını ve teknik direktörünü tebrik ederim. Onurlarıyla çıkıp oynadılar ve tuttukları takımın yorgunluğundan faydalanarak şampiyonluk yolunda GS'ye büyük bir darbe vurdular.

Maçı izlemedim ama öyle zannediyorum GS de oynamamanın, maça asılmamanın, belki de nasılsa Arda bizim çocuğumuz diye düşünüp maça iyi hazırlanmamanın bir güzel özeleştirisini yapacaktır.

Buradan, bir yapı yokken iftira atanlara, Arda GS’nin eski futbolcusu, maçı verir diyenlere bir sözüm olsun. Bu ülkede az, biraz futbol ile ilgilenen ne kadar insanımız varsa kendi şehirlerinin takımları dışında dört büyüklerden birini tutar. Kimi FB’li kimi GS’li, kimi BJK’li kimi de TS’li. Anadolu takımlarında profesyonel top oynayan her oyuncunun en büyük hayali bu dört takımın birinde oynamaktır. Çoğu da bu emeline ulaşmıştır. Bu dört takımda oynayan futbolcuların başka Anadolu takımını çalıştırması kadar doğal bir şey olamaz. Maçı yöneten hakemlerin de gönlünde bir takım yatar.

Hasılı Anadolu takımını çalıştıran dört büyüklerin eski futbolcusunun oynadığı takımı tuttuğunu söylemesinde, hakemlerin hangi takımı tuttuğunun bilinmesinde bir sakınca yok. Burada sakınca, tuttuğu takımı koruyup kollamasında sakınca olur. Ki bir takımı tuttuğunu söyleyen hakem ve teknik direktör maç yönetiminde ve futbol oynatmada daha titiz olur. Kendini bilen, kendisine saygısı olan bunu yapar. Nitekim Arda bunu yaptı, Sivasspor’u çalıştıran teknik direktör Bülent de bunu yaptı. Ki olması gereken budur.