Ana içeriğe atla

Sigara ve MESEM

Sigara içiminde Türkiye'nin dünyada ilk sıralarda yer aldığını bilmeyenimiz yoktur. 
Sigara içenlerin çoğu, sağlık, maliyet ve başka gerekçelerle sigarayı bırakmaya çalışsa da sigaraya başlama yaşı bu ülkede gittikçe aşağıya doğru inmekte. 11 yaşındaki çocuklar bile sigara içmeye başlıyor. 
Diğer lise ve ortaokullarda okuyan, bir hedefi olan ve bu hedef doğrultusunda ilerleyen çocukların büyük çoğunluğunun sigara içtiğini sanmıyorum. Sanayi ve işyerlerinde çalışan, aynı zamanda MESEM (Mesleki Eğitim Merkezi) adı verilen okullarda haftada bir gün okula gelen lise öğrencilerinin kahir ekseriyeti maalesef sigara içiyor. Neredeyse içmeyen yok gibi. Kız öğrencisi de içiyor, erkek öğrencisi de. Başı örtülüsü de içiyor, başı açığı da 9.sınıf öğrencisi de son sınıf öğrencisi de. 
Son yıllarda her üründe olduğu gibi sigaralara da büyük zamlar geldi. Bu zammın altından kalkamayan büyüklerin çoğu tütün içmeye yönelirken bu MESEM öğrencileri içerisinde tütün içen neredeyse yok gibi. Hepsi kaliteli ve pahalı sigara içiyor. Nasılsa devlet destekli bir işte çalışıyorlar. Ailelerinden görmedikleri harçlığı devlet veriyor. Bu yüzden de sigaraya verdikleri para onlara dokunmuyor. 
Devlet desteğinden dolayı her geçen gün öğrencisi artan MESEM öğrencilerine yeni öğrenciler katıldıkça, öyle zannediyorum sigara ve tütün içiminde açık ara önde olacağız. Çünkü aşağıdan dip dalga geliyor. 
Anlamadığım, 18 yaşın altındaki bu çocuklar bu sigaraları market ve bakkallardan nasıl alabiliyor? Çünkü bildiğim kadarıyla 4207 sayılı Kanunun 194.maddesinde, "18 yaşın altındakilere sigara satanlara 6 aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” yazmaktadır. Kanunun bu maddesi hala yürürlükte iken bu çocuklar bu sigara paketlerini nasıl satın alabiliyor, bakkal ve market bunlara nasıl satış yapabiliyor?
Herhalde bu çocuklara sigarasını anne babaları almıyordur. Ayrıca bunu kaç anne baba yapar? Öyle zannediyorum, ceza kanununun bu ağır yaptırımına rağmen çocuklar rahatça sigara almaya gidiyor, esnaf da çekinmeden satış yapıyor. Yani kimsenin yasağı dinlediği yok. Çünkü kanunun ilgili maddesi uygulanmıyor. Bugüne kadar da 18 yaş altına sigara sattığı için yargılanan ve hapis cezası alan bir işletme duymadım. 
Merak ediyorum, kanun yapıcı, uygulamayacağı, takip ve denetimini yaptıramayacağı böyle cezayı kanuna niçin koyar? Yürütme niçin görevini yapmaz? Bu ülkenin en büyük sorunu da budur zaten. Çünkü her şeyin kanunu, yönetmeliği var, hepsine ceza müeyyide var. Fakat uygulanmıyor. O zaman ne anladık bu işten. Kanunlar laf olsun, dostlar alışverişte görsün diye mi çıkarılıyor? 
Elbette bu işler yasakla, cezayla sonuç alınacak şeyler değil. Yaşı uygun olsun veya olmasın, sigara içen, içmeyi kafaya koyan bir şekilde bu sigarayı alır ve içer. Yine de Kanunun ilgili maddesinin tavizsiz uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Şayet uygulama imkanı yoksa bu konuda zaaf gösterilecekse, kanun koyucunun yapacağı, ilgili kanundaki uygulanmayan müeyyideyi kaldırmaktır. Çünkü devlet olmanın gereği, koyduğu kuralı uygulamaktan geçer. Ki devlet ciddiyeti bunu gerektirir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...