24 Kasım 2024 Pazar

Öğrenci ve Öğretmenler Günü

Hemen hemen her meslek grubuna 365 gün içerisinde yer vermişiz. 
Günü geldiği zaman da anarız, kutlarız, mesajlar göndeririz. 
Genelde her meslek grubu da kendi gününü kendi kutlar. 
Merak etmişimdir, günler niye var diye.
Sahi niye kutlar ya da anarız bazı günleri? 
Önemsendiği için midir, unutulmamak için midir yoksa önem atfetmek için için midir?
Kutlanan günlerden bir tanesi de her yılın 24 Kasımını, öğrenen ve öğreten yönünden Öğretmenler Günü olarak kutlarız. Dar anlamda okullara ve okullardaki öğretmene indirgiyoruz. 
Aslında 24 Kasım sadece okullarda ders veren öğretmenlere indirgense de öğrenen ve öğreten yönünden herkes öğrenci ve öğretmendir. İşi, gücü, mesleği ne olursa olsun, birinden bir şey öğrenmişsek biz onun öğrencisiyiz, o da bizim öğretmenimizdir.
Bu yönüyle aynı evde büyüdüğümüz anne babamız ve büyüklerimizden çok şey öğreniriz. Çünkü bilginin, görgünün ve terbiyenin ilk mektebi ailedir. 
Sanayi ve iş yerinde usta, kalfa ve çırağına, kalfa çırağa ustalık öğretir.
Birlikte gezip dolaştığımız arkadaşımızdan, sınıf, sıra ve okul arkadaşımızdan da yeni şeyler görür, uygularız.
Çarşı, pazarda tanıdık ve tanımadık insan manzaraları görürüz. Bazısı hoşumuza gider, bazısı gitmez. Bilerek veya bilmeyerek bunlardan da yeni şeyler öğreniriz ama olumlu ama olumsuz. 
Yemek pişirirken bile tarifini veren kişiden yemek yapmayı öğreniriz.
İbret aldığımız her şey bir bilgidir. Bu yönüyle de canlı veya cansızdan bir şeyler öğreniriz. 
Tecrübe de bir bilgidir. 
Yediğimiz kazık da. 
Kısaca kişi bir yerden veya kişiden bir şeyler öğrenirken öğrenci, öğrendiğimiz kişi ise öğretmendir. Yaşayan her varlık hem öğrenen hem de öğretendir. Herkes birbirinin hem öğrencisi hem de öğretmenidir. 
Bu yönüyle hayat öğrenen ve öğretenden ibaret desem yanlış olmaz. Beşikten mezara ilim denilen de bu olsa gerek. Çünkü hem öğreniyoruz hem öğretiyoruz. Bir yerde öğretmen varsa öğrenci de vardır. Aynı şekilde öğrenci varsa öğretmen de vardır. 
İsterim ki öğretmenler günü sadece okul öğretmenlerine indirgenmesin. Özelde okullu öğretmenlerin gününü kutlarken kendimizin de alanında bir öğretmen olduğumuzu unutmayalım. Güne de sadece öğretmenler günü denmesin. Günün adı, Öğrenci ve Öğretmenler Günü olsun. 
Herkesin öğretmenler günü kutlu olsun. 

23 Kasım 2024 Cumartesi

Tanımadığım Bir Hadsiz

Gezdim dolaştım. Evime doğru yaklaşırken eve girmeden şu zıkkımdan bir tane içip öyle gireyim diye bir tane yaktım.
Rüzgarla birlikte dumanın gelip gelmediğini test ederken marketten çıkan biri ne biçim çekiş öyle dedi. 
Rüzgardan duman gelmedi dedim. 
Verdiğim cevaptan cesaret bularak tekrar ne biçim çekiş öyle dedi. 
Bu sefer susma hakkımı kullandım. 
Ardından bırakmıyor mu seni dedi. 
Cevap vermeyip önü sıra yürümeye devam ettim. 
Tanıyor muyum bu kişiyi?
Hayır.
O halde bu samimiyet nereden?
İnsan hiç tanımadığına sen der mi? 
Kendini bilen, seviyesini korumak isteyen demez. 
Belli ki bu zıkkımla arası olmayan biri. 
Belki de yıllar yılı içip bıraktı. 
Tanımasam bile ben şu kadar içtim. Şöyle bir hastalığa maruz kaldım. Bıraktım. İnşallah siz de bırakırsınız dese, görmüş geçirmiş, iyiliğimi düşünüyor ve haklı dersin. Teşekkür edersin bu tavsiyesine. 
Gel gör tanımadığı biri ile senli benli olacak kadar laubali. 
Neyi, nerede, kime, ne şekilde konuşacağını dahi tartamayacak kadar haddini ve yol yordam bilmeyen biri. 
Toplumda bu tip itici tiplerin sayısı az değil. Bir şekilde karşına çıkar böyleleri. Moral bozmak için üstlerine yok. 
Böyle haddini bilmeyene cevap vermeyerek en güzel cevabı vermiş oldum. Cevap vermeyince de kös kös yürüyüp gitti. Şayet cevap verseydim, daha ne yumurtlardı, kim bilir. Böyle hadsiz ve seviyesiz biri olduğunu bilseydim, ilk başta hiç cevap vermezdim. 
Yürüyüp giderken, aa hocam, nasılsın diye bir öğrencim karşıma geldi. Hadsizden esirgediğimiz güler yüzü ve hal hatırı öğrencime gösterdim. İşe gidiyormuş akşam akşam. Kolay gelsin temennisiyle yoluma devam ettim. Öğrencimle yaptığım konuşmayı haddini bilmez de duydu. Umarım, bana cevap vermedi ama öğrencisiyle konuştu diyerek kırdığı potun farkına varmıştır. 

22 Kasım 2024 Cuma

Pazar Alışverişim

Okul çıkışı ekmek alıp eve döneceğim.

Ekmeği aldım. Bir de Çarşamba pazarına uğrayayım dedim. 

Girişte bir kadın ıspanak satıyor. Görünüşünden belli iyi olduğu. Bu ıspanağı gözüme kestirdim. 

İlerledim biraz. 

Gençten bir erkek ikiye bölünmüş mandalina uzattı. Al tadına bak diye. Tadına bakmaya gerek yok. Zira ince kabuk mandalina al beni diyor. 

Delikanlı, o o kadarından tatmakla anlamam ben dedim. Al amca başka da vereyim. Soy soy ye. Hatta önüne bir kasa koyayım. Şuraya otur, ye dedi.

Maşallah pek de cömert. 

İyi, ver iki kilo dedim. İki yüz lira uzattım. 

Hemencecik o kadar mı, dört bari olsun dedi.

Delikanlı, almak isterim. Yalnız evim mesafeli. Ağır olur, sen iki ver dedim. 

Olmadı ama daha şu çocuğu evereceğiz dedi, yanındaki kardeşini göstererek.

O zaman dört kilo parası al, bana iki kilo ver dedim. 

O da olmaz dedi. 

İki kilo tarttı. Para üstünü uzattı. 

Baktım tezgahta nar da var. 

Nar mayhoşu mu tatlı mı dedim yeni evlenecek olana. 

Mayhoşu. Vereyim mi dedi. 

Mayhoşu yiyemem. Benimki tatlı olmalı dedim.

Amca, irilerinden vereyim. Tatlı dedi. 

Yahu tatlı mı, mayhoşu mu? Az önce mayhoş dedin dedim.

Bu saat oldu amca. Ayakta duruyorum. Ne dediğimi biliyor muyum dedi. Gülüştük. Ayrıldım o tezgahtan. 

Az ileride bir nar gördüm. Nereden aklıma geldiyse gözüm hep narda. Alırsam, bu senenin ilk narını alacağım. 

Yaklaştım tezgaha. Mayhoş mu, tatlı mı dememe gerek kalmadı. Hem fiyatı hem de tatlı diye yazıyordu. 

Elli liralık ver dedim. 

Bir oradan, bir buradan aldı birer tane. Nereden, hangisini alayım diye tezgahın arka tarafına epey bir göz gezdirdi. Poşete dört tane koyup tartıya götürdü. Ne kadar geldiyse, poşetin içinden bir tanesini alıp bir başkasıyla değiştirdi. 

Tam bana uzatırken poşettekileri düşürdü. Her biri bir yere serpildi. Kah yerden kah tezgahtan bir dört tane daha alıp poşete koydu. Eli de terazi olmalı. Koymasıyla kaldırıp bana uzatması bir oldu. Tartıda ne kadar geldiğini görme imkanım yok. Arka tarafta kendi göreceği şekilde tartıp getiriyor.

Hem ekmek hem mandalina hem nar yeter bu kadar. Yükümü artırmaya gerek yok dedim. Çıkışa yöneldim. 

Girişte gördüğüm ıspanakla yüz yüze geldim. 40 lira imiş fiyatı. Bir kilo verir misin dedim. Poşete doldurup arka tarafa tartıya gitti. Demek ki terazinin ön tarafta olması sakıncalı. Mahrem diye bir şey var değil mi? 

Amca, elli liralık olsun mu dedi. Olsun dedim. 

Elinde poşetle kızımız diğer elinde de bir tek ıspanakla geri geldi. Kızım, fazlalık sadece bu tek ıspanak mıymış? Bunu da çekip aldın mı dedim.

Al amca, istediğin ıspanak olsun. Zaten 51 liralık geldiydi. Fazlaca vermiştim dedi. Elindeki tek ıspanağı da içine koydu. 

Soğan falan ister misin dedi. Yok dedim. 

Ispanağı aldım elime. Çıkışa doğru yürümeye başladım. 

Dur amca, nereye kaçıyorsun dedi.

Pek oralı olmadım. 

Amca paranın üstünü al diye seslendi. 

Geri döndüm. Teşekkür ederek uzattığı 50 lirayı aldım. Tekrar niye kaçıyorsun dedi kızımız.

Kızım, para üstünü unuttum. Seni bana soğan satmaya çalışıyor diye kaçıyordum dedim.

Yükümü aldıktan sonra tabanlarıma kuvvet evin yolunu tuttum.

Mandalina ve ıspanak on numara imiş. Satıcıların kazançları bereketli olsun. Nara gelince bir kabın içine konmuş narlar. Bir tanesini elime alıp kaldırdım. Kabın içi kıpkırmızı suyla dolmuş. Meğer pazarcının yere düşürdüğü veya koyduğu narlardan biri ikiye bölünmüş. İnce ince suyu akıyor. O haliyle niye koydu bilmem. Allah hayrını versin bu nar satan pazarcının.