Ana içeriğe atla

Tanımadığım Bir Hadsiz

Gezdim dolaştım. Evime doğru yaklaşırken eve girmeden şu zıkkımdan bir tane içip öyle gireyim diye bir tane yaktım.
Rüzgarla birlikte dumanın gelip gelmediğini test ederken marketten çıkan biri ne biçim çekiş öyle dedi. 
Rüzgardan duman gelmedi dedim. 
Verdiğim cevaptan cesaret bularak tekrar ne biçim çekiş öyle dedi. 
Bu sefer susma hakkımı kullandım. 
Ardından bırakmıyor mu seni dedi. 
Cevap vermeyip önü sıra yürümeye devam ettim. 
Tanıyor muyum bu kişiyi?
Hayır.
O halde bu samimiyet nereden?
İnsan hiç tanımadığına sen der mi? 
Kendini bilen, seviyesini korumak isteyen demez. 
Belli ki bu zıkkımla arası olmayan biri. 
Belki de yıllar yılı içip bıraktı. 
Tanımasam bile ben şu kadar içtim. Şöyle bir hastalığa maruz kaldım. Bıraktım. İnşallah siz de bırakırsınız dese, görmüş geçirmiş, iyiliğimi düşünüyor ve haklı dersin. Teşekkür edersin bu tavsiyesine. 
Gel gör tanımadığı biri ile senli benli olacak kadar laubali. 
Neyi, nerede, kime, ne şekilde konuşacağını dahi tartamayacak kadar haddini ve yol yordam bilmeyen biri. 
Toplumda bu tip itici tiplerin sayısı az değil. Bir şekilde karşına çıkar böyleleri. Moral bozmak için üstlerine yok. 
Böyle haddini bilmeyene cevap vermeyerek en güzel cevabı vermiş oldum. Cevap vermeyince de kös kös yürüyüp gitti. Şayet cevap verseydim, daha ne yumurtlardı, kim bilir. Böyle hadsiz ve seviyesiz biri olduğunu bilseydim, ilk başta hiç cevap vermezdim. 
Yürüyüp giderken, aa hocam, nasılsın diye bir öğrencim karşıma geldi. Hadsizden esirgediğimiz güler yüzü ve hal hatırı öğrencime gösterdim. İşe gidiyormuş akşam akşam. Kolay gelsin temennisiyle yoluma devam ettim. Öğrencimle yaptığım konuşmayı haddini bilmez de duydu. Umarım, bana cevap vermedi ama öğrencisiyle konuştu diyerek kırdığı potun farkına varmıştır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim derdi. Borcun günü geldiğinde gerekirse b