22 Kasım 2024 Cuma

Pazar Alışverişim

Okul çıkışı ekmek alıp eve döneceğim.

Ekmeği aldım. Bir de Çarşamba pazarına uğrayayım dedim. 

Girişte bir kadın ıspanak satıyor. Görünüşünden belli iyi olduğu. Bu ıspanağı gözüme kestirdim. 

İlerledim biraz. 

Gençten bir erkek ikiye bölünmüş mandalina uzattı. Al tadına bak diye. Tadına bakmaya gerek yok. Zira ince kabuk mandalina al beni diyor. 

Delikanlı, o o kadarından tatmakla anlamam ben dedim. Al amca başka da vereyim. Soy soy ye. Hatta önüne bir kasa koyayım. Şuraya otur, ye dedi.

Maşallah pek de cömert. 

İyi, ver iki kilo dedim. İki yüz lira uzattım. 

Hemencecik o kadar mı, dört bari olsun dedi.

Delikanlı, almak isterim. Yalnız evim mesafeli. Ağır olur, sen iki ver dedim. 

Olmadı ama daha şu çocuğu evereceğiz dedi, yanındaki kardeşini göstererek.

O zaman dört kilo parası al, bana iki kilo ver dedim. 

O da olmaz dedi. 

İki kilo tarttı. Para üstünü uzattı. 

Baktım tezgahta nar da var. 

Nar mayhoşu mu tatlı mı dedim yeni evlenecek olana. 

Mayhoşu. Vereyim mi dedi. 

Mayhoşu yiyemem. Benimki tatlı olmalı dedim.

Amca, irilerinden vereyim. Tatlı dedi. 

Yahu tatlı mı, mayhoşu mu? Az önce mayhoş dedin dedim.

Bu saat oldu amca. Ayakta duruyorum. Ne dediğimi biliyor muyum dedi. Gülüştük. Ayrıldım o tezgahtan. 

Az ileride bir nar gördüm. Nereden aklıma geldiyse gözüm hep narda. Alırsam, bu senenin ilk narını alacağım. 

Yaklaştım tezgaha. Mayhoş mu, tatlı mı dememe gerek kalmadı. Hem fiyatı hem de tatlı diye yazıyordu. 

Elli liralık ver dedim. 

Bir oradan, bir buradan aldı birer tane. Nereden, hangisini alayım diye tezgahın arka tarafına epey bir göz gezdirdi. Poşete dört tane koyup tartıya götürdü. Ne kadar geldiyse, poşetin içinden bir tanesini alıp bir başkasıyla değiştirdi. 

Tam bana uzatırken poşettekileri düşürdü. Her biri bir yere serpildi. Kah yerden kah tezgahtan bir dört tane daha alıp poşete koydu. Eli de terazi olmalı. Koymasıyla kaldırıp bana uzatması bir oldu. Tartıda ne kadar geldiğini görme imkanım yok. Arka tarafta kendi göreceği şekilde tartıp getiriyor.

Hem ekmek hem mandalina hem nar yeter bu kadar. Yükümü artırmaya gerek yok dedim. Çıkışa yöneldim. 

Girişte gördüğüm ıspanakla yüz yüze geldim. 40 lira imiş fiyatı. Bir kilo verir misin dedim. Poşete doldurup arka tarafa tartıya gitti. Demek ki terazinin ön tarafta olması sakıncalı. Mahrem diye bir şey var değil mi? 

Amca, elli liralık olsun mu dedi. Olsun dedim. 

Elinde poşetle kızımız diğer elinde de bir tek ıspanakla geri geldi. Kızım, fazlalık sadece bu tek ıspanak mıymış? Bunu da çekip aldın mı dedim.

Al amca, istediğin ıspanak olsun. Zaten 51 liralık geldiydi. Fazlaca vermiştim dedi. Elindeki tek ıspanağı da içine koydu. 

Soğan falan ister misin dedi. Yok dedim. 

Ispanağı aldım elime. Çıkışa doğru yürümeye başladım. 

Dur amca, nereye kaçıyorsun dedi.

Pek oralı olmadım. 

Amca paranın üstünü al diye seslendi. 

Geri döndüm. Teşekkür ederek uzattığı 50 lirayı aldım. Tekrar niye kaçıyorsun dedi kızımız.

Kızım, para üstünü unuttum. Seni bana soğan satmaya çalışıyor diye kaçıyordum dedim.

Yükümü aldıktan sonra tabanlarıma kuvvet evin yolunu tuttum.

Mandalina ve ıspanak on numara imiş. Satıcıların kazançları bereketli olsun. Nara gelince bir kabın içine konmuş narlar. Bir tanesini elime alıp kaldırdım. Kabın içi kıpkırmızı suyla dolmuş. Meğer pazarcının yere düşürdüğü veya koyduğu narlardan biri ikiye bölünmüş. İnce ince suyu akıyor. O haliyle niye koydu bilmem. Allah hayrını versin bu nar satan pazarcının. 

Kaht-ı Rical *

Eğer bir ülkede;

Seçimle de gelse aynı kişi yıllar yılı oda veya herhangi bir tüzel kişiliğin başkanı seçiliyorsa, 

Bir parti genel başkanı iktidar olsun veya olmasın, partiyi kurduğu andan itibaren ölünceye kadar karşısına rakip çıkmadan her kongrede o partiye genel başkan seçiliyorsa, 

Anayasal süresi dolmasına rağmen devam etmesi için kişiye özel kanuni veya anayasal düzenleme yapılmak suretiyle tekrar tekrar seçiliyorsa veya bunun çabası içine giriliyorsa, 

Seçimlerde iktidar muhalefete, muhalefet iktidara şeklinde yer değiştirmeyip iktidar olan hep iktidarda, muhalefet olan hep muhalefette duruyorsa,

Hiçbir seçim kazanamamasına rağmen istifa denen müessese düşünülmüyorsa ve sonucu belli seçime girmeye devam ediyorsa, 

Süresi dolmasına rağmen süre uzatımına gidiliyorsa, 

Başarısızlığı veya sağlık gerekçesini öne sürerek bulunduğu koltuğu bırakmak isteyene, yalvar yakar yapılarak efendim, sizsiz olmaz demek suretiyle koltukta ilanihaye kalması sağlanıyorsa, 

Süper Lig kulüplerinin çoğu futbolcusu yabancı oyunculardan oluşuyorsa,

Spor kulüplerinin çoğunu yabancı teknik direktörler çalıştırıyorsa, 

Ülkenin milli takımını bile yabancı teknik ekip çalıştırıyorsa, 

Futbol maçlarında adaletli maç yönetimi için yabancı var hakemlerine görev veriliyorsa, 

Ülkenin tarım, hayvancılık, çobanlık, inşaat ve sanayi gibi sektörleri yabancı uyruklu kişilere teslim edilmişse, 

Ülkenin kuruluşundan bu yana ülkeyi yönetenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyorsa, hâlâ geçmiş yöneticilere özlem duyuluyorsa, mevcut yöneticilerin alternatifi yoksa, 

Çocuk bakıcısı olarak yabancıların ağırlığı varsa, 

Evlenmek için Fas gibi Afrika’dan eş arayışına giriliyorsa, 

Bir derneğin bir vakfın bir yardım kuruluşunun bir STK’nin başında, kuruluşundan bu yana aynı kişi ve kişilerin başkanlığı devam ediyorsa, 

Bir kişiye birden fazla görev veriliyor, her görevine ayrı ayrı maaş veriliyorsa, ilaveten yönetim kurulu üyeliği görevini yürütüyorsa, 

Kısaca her alanın gediklileri sen, ben, bizim oğlana kalıyorsa, kimse benden bu kadar deyip görevini ve işini tadında, kıvamında süresinde bırakmıyorsa veya bıraktırılmıyorsa... 

O ülkede kaht-ı rical durumu söz konusudur. Bu, o ülke için en büyük sorundur. Bu da adam sıkıntısı demektir. Bu adam sıkıntısı ve adam yokluğundan, gelmiş geçmişlere özlem duyulmaya devam edilir. Yokluğu doldurulamaz. Mevcutlar da kendilerini bulunmaz Hint kumaşı görmeye devam eder. Olan da ülkeye olur. Böyle ülke gelişmediği gibi sürünmeye devam eder. Buna da yaşama denirse tabi.

*02.12.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

21 Kasım 2024 Perşembe

Roka ile Brokoli Benzerliği

Bir cuma günüydü. Fotokopi çektirmek için okula gitmeye niyetlendim. Çıkarken alınacak bir şey var mı dedim. Acil bir şey yok ama şunu şunu alabilirsin. Bir de bunu dedi içişleri bakanı. Aklım var nasılsa. Ne gerek var yazmaya dedim kendi kendime. 

Cumadan önce okula gidip fotokopi işlerini hallettim. Dönüşte cumayı markete yakın bir camide kıldım. 

İmam vaazdan "Samet ve Rahim isimlerini koymanın caiz olmadığını" işledi. Hutbeyi bitirirken de "Dışarıda gıybet yapmayın, iftira atmayın. Yeni bir din ihdas etmiyoruz. Dinde reforma gitmiyoruz. Zuhri ahiri kaldırmadık. Pandemide tespihatın sevabından herkes faydalansın diye zuhri ahiri ve vaktin sünnetini tespihat ve dua sonrasına bıraktık. Camimiz açık. İsteyen kılar. Gelip bunu sorsanız, açıklardım" şeklinde cemaatini haşladı. Ardından “bir de cumanın son sünnetini kılmadan çıkıp gidenler var. Bunlar, sevabı hak edip almadan gidenler” dedi. 

İmam kafamı iyice karıştırdı. 

Çıkışta markete uğradım. Sipariş şu şu vardı dedim, aldım. Sebze reyonuna göz gezdirdim. Zira bir de yeşillik vardı sipariş. Hatırlamaya çalıştım. Ne mümkün. Yeşillikle de aram olmayınca, uçup gitmiş aklımdan. 

İçişleri bakanını arasam, evde torun vardı. Uyuma saati. Tam torunu uyuturken telefonum çalarsa, uyumaya çalışan torunun gözleri açılır, bir daha uyumaz. En iyisi oğlanı arayayım. Annesine sorsun dedim.

Aradım oğlanı. Annen ne yapıyor dedim. Çocuğu uyutuyor dedi. Evlat, evden çıkarken annen bir yeşillik istemişti. Neydi adı dedim. Hatırlamıyorum dedi. Öyle ya alışverişte gözü olmayan ne bilecekti ne istendiğini. Anneme sorayım mı dedi. Kapı kapalı mı dedim. Evet dedi. Kapıyı açarken torun uyanabilir, kalsın dedim. 

Bahtıma artık. Sebze ve meyve reyonuna özellikle yeşilliklere bir kez daha göz attım. Belki görünce ha şuydu diyeceğim. Hoş, yeşillik adına bir maydanoz, yeşil soğan, karnabahar, lahana, pırasa ve marulu bilirim. Bu arada yeşillik dağarcığım da fena değilmiş. Bir "r" olmalıydı alacağım yeşilliğin başında dedim. R ile başlayan yeşillik ne olabilirdi?

Galiba brokoli olmalı dedim. Başında olmasa da hemen ikinci harfinde baskın bir şekilde kendini gösteriyordu brokolinin "r" si. Tartıdaki kıza, kızım, brokoli hangisi dedim. İşte şu önündeki dedi. Burnumun ucundaymış. Önümdeki brokoliye baktım. Karnabaharın yeşil görünümlüsü dedim. Ne kadar kilosu dedim. Yeni geldi amca, bakayım fiyatına dedi. 100 lira imiş dedi. Annah dedim içimden. Bu annahı yer duysa ağlardı. 

Fiyatının tuzlu olduğunu, bir de başında olmasa da içinde r harfini baskın bir şekilde görünce, evin istediği bu olmalı dedim. Bu fiyata ben bu brokoliyi eve bastırmam ama ne edersin ki emir demiri keser. Kızım, şunu çıkarır mısın kasadan dedim. Tartıp verdi.

Ödemeyi yapıp eve geçtim. Aldıklarımı eve bırakıp çarşıya geçtim.

Gez dolaş, kürkçü dükkanına geri döndüm. Brokoli istememiştim. Niye aldın sorgusuna maruz kaldım. Sen ne istemiştin dedim. Demek ki zaruri bir şey değilmiş ki ev de hatırlamadı. Yahu r ile başlayan bir şey olmalı dedim. Tamam, şimdi oldu. Ben roka istemiştim dedi nice sonra.

Vay be, gitti 100 lira dedim içimden ama iş içten geçti. Bir rokayı, bir brokoliyi bir rokanın fiyatını bir de brokolinin kilosunu gözümün önüne getirdim. Ne fiyat yönünden ne görüntü yönünden ne de ihtiyaç yönünden bir bağlantı kurabildim. Nereden aklıma geldiyse bu brokoli. Eve bastırmadığım bu brokoliye verdiğim 100 lira, akşam yemeği öncesi içime ok gibi saplandı ama yapılacak bir şey yok. Halbuki roka alsaydım, 10-15 lira ile kurtaracaktım bu işi.

Saplanan oku hazmetmek için ha roka ha brokoli. Bir harf değişikliği ile brokolinin içinde roko var. Bu benzerlik insanı yanıltabilir, insanlık hali dedim ama saplanan ok hiç merhamete gelmedi. Züğürt tesellisi der gibiydi. 

Birkaç gün sonra akşam menüsünde brokoli vardı. Bir şey pahalı ise iyi olmalı. Şundan yiyeyim ki vücudum bayram etsin dedim. Zeytin yağı, sarımsaklı yoğurt, nar ekşisi ve limon suyu ile salata gibi yapılan brokoliye çatalı uzattım. Mide kabul etmedi. Öyle zannediyorum, dünya kuruldu kurulalı midem böyle eziyet görmemiştir. İlki böyle olur, ikincisine midem alışır deyip ikinci kez aldım. Midem Nuh dedi, peygamber demedi. Kilosuna 100 lira verdiğim brokoliden geçtim. İçine katılan yoğurda, nar ekşisine, limon suyuna yazık dedim ama olan oldu artık.

Son pişmanlık fayda vermese de benim için bir tecrübe oldu. En azından hayatımda brokoli yemedim demeyeceğim. Ben de pişman olup tecrübe kazanmak istiyorum diyorsanız, lütfen en yakın marketinize veya pazara gidin.

Yok, ben zaten haftalık brokoli alırım diyorsanız size afiyet olsun. Her ne kadar benim için bir şey ifade etmedi ise de zevklerle renkler tartışılmaz ise ağız tadı da tartışılmaz. Nimettir ne de olsa. Belki de vitamin deposudur. Faydası say say bitmez. 

Bu arada roka ile brokoliyi karıştıranınız varsa, bir iyilik yapmak isterim. Sizin için roka ve brokolinin görüntüsünü ekliyorum. Yine de karıştırmayın diye altlarına ismini yazdım.