16 Kasım 2024 Cumartesi

Paha Biçilmez Öğütler *

Dostuna borç verirken dikkatli ol. Aksi halde her ikisini de kaybedebilirsin.

Hafızana güvenme. Her şeyi kağıda yaz. 

Bir ev satın almak istediğinde üç önemli şeyi düşün: Mevki, mevki mevki... 

Hiç kimseye işini tamamlamadan önce ücretini verme. 

Hayat arkadaşını özenle seç. Çünkü hayatının saadeti de, sefaleti de yüzde doksan ona bağlıdır.

Yarınki işini iyi yapmayı düşünüyorsan geç uyuma.

Ödünç şeyler almaya kendini alıştırma.

Telefonun hayatının güzel anlarını alıp götürmesine müsaade etme. Zira telefon senin kendi rahatın içindir, telefon ettiğin kişinin rahatı için değil.

Eğer annen sen bu işi yaparsan pişman olacaksın diyorsa, çoğunlukla bu gerçekleşir.

Cesur ol. Olamazsan, bari cesurmuş gibi görün. Çoğu kimseler aradaki farkı göremez.

İyi bir kitaba rast gelirsen, okuyamazsan dahi onu satın al.

Üç kez başarısız kalmış birine ortak olma.

Çocukların akıl baliğ olunca onları çalışmaya teşvik et. Hatta daha küçük yaşlarda da “Bunu  yapabilirsin” diyerek onları cesaretlendir.

Her duyduğunu tasdik etme. Her elindeki malı hemen harcama. Ve ihtiyaçtan fazla uyuma.

Harcamalarında dengeyi kaybeden, diğer işlerinde de başarılı olamaz.

Üç şeyi bozma: Asabını, güvenini, ahlakını. 

Kendin yapmadığın şeyleri çocuklarından bekleme.

Eşin için en iyi arkadaş ol.

"Bunu yapmaya asla vaktim yetmez" deme. Bütün başarılı insanların sahip olduğu vakit 24 saatten fazla değildi.

Cebinde daima bir küçük defter ve kalem olsun. Bazı değerli düşünceler aklına gelir de yazmazsan onları kaybedebilirsin.

Herkes övülmeyi sever. Övmek konusunda cimrilik etme. Ancak iki yüzlülükten de sakın.

Çocuklarınla oyun oynarsan, seni yenmelerine imkan tanı. 

Ve şunu asla unutma ki, yarınki başarın, bugünkü çalışmana bağlıdır.

Her ne olursa olsun çocuklarının yanında eşini eleştirme.

Bir yemeğe davetli olduğunda ev sahibinin gücünü aşan bir şey isteme.

*Mehmet Cömert’in Arapça çevirilerinden.

**04.12.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

İmralı Kartı *

İmralı'daki aktör bir zamanlar kendisine lider payesi verilmiş bir figürandı. Dağda iken dağa hakim idi.

Ne zaman ki dağdaki görevi bitip derdest edilip asmamak şartıyla paketlenerek bize teslim edildi. 

Beslemek için İmralı'ya koyduk.

Terörü bitirmek için biz her ne kadar İmralı'yı muhatap alsak da İmralı artık aktör değil. Onun yerine başkasını buldukları için o görevi başkası yapıyor.

Hoş dağda iken de aktör ve lider değildi. Olsa olsa emri başkasından alan lider görünümlü bir maşa olabilir. 

Çünkü nerede bir terör örgütü varsa o örgütün elebaşısı, dış güçlerin bir piyonudur.

Türkiye terörün kökünü kurutmak istiyorsa, İmralı’yı muhatap almaktan ziyade o terör örgütüne destek veren, koruyup kollayan dış gücün desteğini kesmesi gerekir. Çünkü terör örgütleri dış destek almadan yaşayamaz.

Türkiye bu dış desteği kesemediği için yıllardır terörle boğuşuyor. Operasyon düzenliyor, öldürüyor ve şehit veriyor. Yani bataklığı kurutamıyor. Bataklık kurutulmadıkça o bataklık terörü beslemeye ve üretmeye devam ediyor.

Kısaca terörün kökünü kurutmanın yolu İmralı değildir. Hele terör örgütü, sınırın ötesinde devletleşme yolunda hızla mesafe kat ederken Suriye'deki yapı İmralı’yı dinlemeyecektir. En azından özgürlüğü yok. Özgür olmayan kişi baskı altında diyecektir.

Biz Türkiye'de terör örgütünün belini kırdık, operasyon yapamaz noktaya getirdik diyeduralım. Terör örgütü ABD desteğinde Suriye'de devlet olma yolunda ilerliyor. Yani terör örgütü daha büyük oynuyor. Kobani olaylarıyla birlikte terör örgütü Irak’taki ve Türkiye’deki bütün güçlerini Suriye’ye kaydırdı. İki yüz bin kişilik düzenli bir ordusu olduğundan bahsediliyor. Biz ise yıllardır terörü bitirme noktasına geldik. Ülkedeki terörist sayısı belli. Ayakkabı numaralarına varıncaya kadar biliyoruz sözleriyle kendimizi avuttuk. 

Bu örgüt şimdilik devlet olmasa da fiili olarak ABD destekli bölgede varlığını sürdürüyor. İleride Kuzey Irak’ta olduğu gibi önce içişlerinde özerk bir devlet olur. Daha ilerisinde de bağımsızlığını ilan ederek tanınmayı bekler. 

Dünyaya ve bölgeye yön veren güçler Kuzey Irak, Kuzey Suriye ve İran içinden de benzeri bir oluşum içine girdikten sonra bu yapı, Türkiye’nin üç cephesinde bizim komşumuz olacak. Yani Türkiye bizim terör örgütü diye tanımladığımız bu örgütün başka ismiyle kuşatılacak. 

Türkiye’yi bekleyen en büyük tehlike, kuzeyimizde ABD tarafından oluşturulan bu oluşumdur. 

Anlatmak istediğim burnumuzun ucunda oyunlar oynanıyor. Buna dair tedbir ve önlemler almak yerine sembolik değerinden öte bir ağırlığı kalmayan İmralı kartını öne sürüyoruz. Bu da çevremizde ve sınırımızda olup biteni okuyamadığımız anlamına geliyor.

*20.11.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Kişişelleştiriyor muyum?

Bir yazımdan nem kapan bir nemci, nem kaptığı yazıdan bir şey çıkmayacağını anlayınca, geçmiş yazılarıma bel bağlamış. Suç unsuru bulabilir miyim diye aramış taramış. Sonunda bazı yazıları tespit ederek üzerine bir dilekçe yazmak suretiyle hakkımda şikayette bulunmuş.
İki eli çantalı gelmiş suç unsuru bulmaya. 
Gelen çantalılar ilk önce şikayetçinin huzuruna çıkarlar. Ne de olsa büyük makam ve güç sahibi. Dediklerini bir bir dinlerler ama kayda geçirmezler.
Ardından bir başkasının, sonra benim ifademe başvurdular. 
Önce hal hatır sordular. Sen mi yazdın bunları dediler. Yaz yaz güzel yazıyorsun, her konuda yazmışsın dediler. 
Sonra sadede geldiler. 
Niçin yazı yazdığıma, bu kadar çeşit yazı konusunu nereden bulduğuma, nasıl vakit ayırdığıma, işlerimi aksatıp aksatmadığıma, şu yazıda şöyle diyorsun, burada ne kastettiğime, şu şu kurumları niçin kötülediğime, maksadımın ne olduğuna, eleştirerek elime ne geçtiğine dair sorular sordular.
Hepsine kendimce cevap verdim. Bir soruları çok ilgincime gitti. Niçin kişiselleştiriyorsun, kişileri niçin hedef gösteriyorsun dediler? Niye kişiselleştireyim niye hedef göstereyim ki. Kişiselleştirsem ve hedef göstersem yazılarımda yer ve şahıstan bahsederim. Hiçbir yazımda kişilere yer olmaz. Yapılanlara yer veririm. Daha doğrusu kişilerin eylemlerine yer veririm. Yapılan hareket iyi de olabilir, kötü de. Över gibi yaparken eleştiririm. Eleştirir gibi yaparken överim. Gözlemlere dayanan toplumsal olaylara yer veririm. Daha doğrusu eleştiri konularım kişiler değil, eylemleridir. Kişilerin yapıp ettiklerini ortaya koyarım. Yapıp ettiklerin bunlar. Bunlar senin ürünün. Ürününü beğendi isen bu ürünü üretmeye devam et. Yok, beğenmedi isen bundan vazgeç demek isterim. Bu tür makamlara talip olanlara da bak, bu kişinin verdiği imaj bu. Sakın ola ki böyle yapma. Yoksa karizmayı çizdirirsin demek isterim. 
Gel gör ki ürününü ya da eserini ortaya koyduğum kişiler ortaya konan bu eserlerinden pek memnun kalmıyor. Koyduğum bu eserin görüntüsü hiç iyi değil, dost acı söyler. En iyisi ben bundan vazgeçeyim diyeceği yerde, acaba bunun kalemini nasıl kırarım hesabını yapmaya kalkıyor. Güçlü ise kalemi kırmak çok kolay. Bulursun iki tane kelle avcısı. Onlar da minareyi çalarak kılıfı hazırlar. Bu gerekçeyi hazırlamaktan da büyük zevk alırlar. Çünkü gücün yanında durmak, gücün emrine girmek bir şereftir onlar için. Öyle ya zayıfın yanında niye yer alsınlar. Ne karın doyurur ne de yükseltir insanı. 
Sadede gelirsem, yazılarımda kişiselleştirme yapmam. Zira hiç işim olmaz. Çünkü kişiselleştirme küçük insanların işidir. Büyük insan olmasam da küçük insanla işim olmaz. 
O yüzden yazılarım okunurken kimi kastediyordan ziyade yapılıp edilene bakmak ve buradan hisse kapmak gerek. Hala da nem kapılacaksa o zaman amme hizmeti yapmayacaksın. Yapacaksan da işini düzgün yapacaksın. Makamının hakkını vereceksin. Emanet edilen makamdan gücünü almayacaksın. Makama güç vereceksin. Makama oturarak ne oldum delisi olmayacaksın. Bu makam benim, istediğimi yaparım demeyeceksin. Alttakilere tepeden bakmayacaksın. Yapıp ettiklerini ortaya koyanlara tavır almayacaksın. Çünkü esas kişiselleştirme seni anlatana daha doğrusu ürününü yani eserini ortaya koyana had bildirmeye kalkmaktır.