Bir yazımdan nem kapan bir nemci, nem kaptığı yazıdan bir şey çıkmayacağını anlayınca, geçmiş yazılarıma bel bağlamış. Suç unsuru bulabilir miyim diye aramış taramış. Sonunda bazı yazıları tespit ederek üzerine bir dilekçe yazmak suretiyle hakkımda şikayette bulunmuş.
İki eli çantalı gelmiş suç unsuru bulmaya.
Gelen çantalılar ilk önce şikayetçinin huzuruna çıkarlar. Ne de olsa büyük makam ve güç sahibi. Dediklerini bir bir dinlerler ama kayda geçirmezler.
Ardından bir başkasının, sonra benim ifademe başvurdular.
Önce hal hatır sordular. Sen mi yazdın bunları dediler. Yaz yaz güzel yazıyorsun, her konuda yazmışsın dediler.
Sonra sadede geldiler.
Niçin yazı yazdığıma, bu kadar çeşit yazı konusunu nereden bulduğuma, nasıl vakit ayırdığıma, işlerimi aksatıp aksatmadığıma, şu yazıda şöyle diyorsun, burada ne kastettiğime, şu şu kurumları niçin kötülediğime, maksadımın ne olduğuna, eleştirerek elime ne geçtiğine dair sorular sordular.
Hepsine kendimce cevap verdim. Bir soruları çok ilgincime gitti. Niçin kişiselleştiriyorsun, kişileri niçin hedef gösteriyorsun dediler? Niye kişiselleştireyim niye hedef göstereyim ki. Kişiselleştirsem ve hedef göstersem yazılarımda yer ve şahıstan bahsederim. Hiçbir yazımda kişilere yer olmaz. Yapılanlara yer veririm. Daha doğrusu kişilerin eylemlerine yer veririm. Yapılan hareket iyi de olabilir, kötü de. Över gibi yaparken eleştiririm. Eleştirir gibi yaparken överim. Gözlemlere dayanan toplumsal olaylara yer veririm. Daha doğrusu eleştiri konularım kişiler değil, eylemleridir. Kişilerin yapıp ettiklerini ortaya koyarım. Yapıp ettiklerin bunlar. Bunlar senin ürünün. Ürününü beğendi isen bu ürünü üretmeye devam et. Yok, beğenmedi isen bundan vazgeç demek isterim. Bu tür makamlara talip olanlara da bak, bu kişinin verdiği imaj bu. Sakın ola ki böyle yapma. Yoksa karizmayı çizdirirsin demek isterim.
Gel gör ki ürününü ya da eserini ortaya koyduğum kişiler ortaya konan bu eserlerinden pek memnun kalmıyor. Koyduğum bu eserin görüntüsü hiç iyi değil, dost acı söyler. En iyisi ben bundan vazgeçeyim diyeceği yerde, acaba bunun kalemini nasıl kırarım hesabını yapmaya kalkıyor. Güçlü ise kalemi kırmak çok kolay. Bulursun iki tane kelle avcısı. Onlar da minareyi çalarak kılıfı hazırlar. Bu gerekçeyi hazırlamaktan da büyük zevk alırlar. Çünkü gücün yanında durmak, gücün emrine girmek bir şereftir onlar için. Öyle ya zayıfın yanında niye yer alsınlar. Ne karın doyurur ne de yükseltir insanı.
Sadede gelirsem, yazılarımda kişiselleştirme yapmam. Zira hiç işim olmaz. Çünkü kişiselleştirme küçük insanların işidir. Büyük insan olmasam da küçük insanla işim olmaz.
O yüzden yazılarım okunurken kimi kastediyordan ziyade yapılıp edilene bakmak ve buradan hisse kapmak gerek. Hala da nem kapılacaksa o zaman amme hizmeti yapmayacaksın. Yapacaksan da işini düzgün yapacaksın. Makamının hakkını vereceksin. Emanet edilen makamdan gücünü almayacaksın. Makama güç vereceksin. Makama oturarak ne oldum delisi olmayacaksın. Bu makam benim, istediğimi yaparım demeyeceksin. Alttakiler tepeden bakmayacaksın. Yapıp ettiklerini ortaya koyanlara tavır almayacaksın. Çünkü esas kişiselleştirme seni anlatana daha doğrusu ürününü yani eserini ortaya koyana had bildirmeye kalkmaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder