4 Kasım 2024 Pazartesi

Cuma Vaazı ve Hutbesinden

Okul dönüşü cuma namazını kılmak için daha önce hiç içinde namaz kılmadığım bir camiye gitmeye niyet ettim. 

Ezanın okunmasına 3-4 dakika varken girdim içeriye. 

Gençten biri vaaz veriyordu. Genç dedim ise bana göre genç. 35-40 yaşlarında biri. 

Hitabeti de güzel hatibin. 

Daha önce neden bahsetti bilmem. Girdiğim andan itibaren isimlerden bahsediyordu. 

"Adını soruyorum. Samet diyor. Bir defa Samet ismi konmaz. Çünkü Samet Allah'ın ismi. İhtiyaçsız demek. Halbuki sen ihtiyaçsız mısın? O yüzden isim verirken dikkat etmek lazım. İlla Samet ismi konacaksa başına abd getirilmeli ve Abdüssamet konmalı. 

Aynı şekilde Rahim ismi veriliyor. Rahim de cennette Müslümanlara merhamet edecek demektir. Bu da Allah'ın bir ismi. Bu da verilemez çocuklara. Abdürrahim şeklinde isim verilmeli. 

Bunlar önemli hususlar. Basite almamak lazım" dedi. 

Hatip ezana rağmen konuşmaya devam etti. Hatta ezan bitti, konuşmayı da bitirmedi. Keşke ezan başlar başlamaz bitirseydi. 

Nihayet son nefeste kelimeyi şehadet getirterek son noktayı koydu. 

İlk sünnetin ardından hutbe ye, az önce vaaz veren çıktı. Belli ki caminin imamı.

Hutbeyi irat ettikten sonra bir konuyu izah edeceğim dedi. Başladı konuşmaya: Zuhri ahir kaldırılmadı. Salgın dolayısıyla tesbih öne alındı. Zuhri ahir ve vaktin sünnetini kılmak isteyenler için cami açık. Her yerinde kılabilirler. Bunu dışarıda konuşup iftira ediyor ve gıybet yapıyorsunuz. Niye gelip sormuyorsunuz. Biz din namına yeni şeyler ihdas etmiyoruz. İlk sünnet, iki rekat farz, hutbe ve ardından son sünneti kılıyor ve tesbihatı yapıyoruz. Tesbihattan herkes faydalansın istiyoruz. Bir de son sünneti kılmadan çıkanlar için şunu söyleyeyim. Sevabı hak edip sonucunu almadan gidiyor bunlar. Yapmayın dedi.

İmam, zuhri ahir kaldırılmadı dese de bal gibi kaldırıldı. Pandemiden beri kişilerin kendi inisiyatifine bırakıldı. İsteyen kılar isteyen kılmaz. Öyle zannediyorum, çoğunluk kılmıyor.

İyi ki Diyanet bu inisiyatifi aldı. Ki bana göre kılınmaması gereken bir namaz zuhri ahir. Pandemi de çok önce kaldırılmalıydı. Çünkü şüphe üzerine ihtiyat gözetilerek yeni bir namaz ihdas edilemez.

Samet ve Rahim isimlerinin konmasına gelince, imam ne derse desin, piyasada hem Samet hem de Rahim ismi var. Aile başına abd eklese bile toplum çoğu zaman baştaki abd kısmını söylemiyor.

Allah'a ait bu isimlerin abd eklenmeden konmasında sakınca var mı? Çoğunluk caiz değil derken, Nurettin Yıldız, konmasında bir sakınca yok. Yalnız konması tercih edilmez diyerek farklı bir fetva veriyor. Bu konuda ben de Nurettin Hoca gibi düşünüyorum. Çünkü Samet ismini alan veya bu ismi veren kimse, bu kişi Allah gibi kimseye muhtaç olmasın anlamında vermiyor. Belki de namerde muhtaç olmasın, kendi kendine yetinsin anlamında bu ismi veriyor. Bence Allah'a ait bu isimleri verirken Allah'ın subuti sıfatları gibi düşünmek lazım. Malumunuz subuti sıfatlar Allah'ta sınırsız, kullarında sınırlı derecede olan sıfatlardır. Mesela Allah’ın işitme sıfatı var, insanın da. Allah’ın işitmesi sınırsız, kulun işitmesi ise sınırlıdır. Samet de Allah için sınırsız ihtiyaçsız, kul için sınırlı ihtiyaçsızlık gibi düşünmek gerek.

Çoğunluk caiz değil derken az sayıdaki kişinin bu isimleri koymada bir sakınca görmemesi, bu demektir ki bu fetvada ittifak yok. İttifakın olmadığı hususlarda cami kürsüsünde kesin fetva gibi yasak koymak çok doğru olmasa gerek. 

2 Kasım 2024 Cumartesi

Adın Yürüyüş Severe Çıkmaya Görsün

Her fırından ekmek almam. Ekmeğimi beğendiğim fırın da evime biraz uzak. Çoğu zaman hem yürüyüşümü yaparım hem de ekmeğimi alırım. Adım da çok yürüyene çıkınca, evin ekmek ihalesi hep benimdir. Oğlan da hiç oralı değil. Nasılsa babası yürüyor. 
Her nereye gidersem, öncelikli A planım, oraya yürüyerek gitmektir. İlk defa tanıyanlar yürüdüğümü garipse de tanıyanlar için yürüme ve yürüdüğüm mesafe şaşırtıcı değil.
*
Beyin kanaması geçirmesinin ardından 8 ay boyunca yoğun bakımda uyutulan yakınım, 8 Ekimde hastanede vefat etti. 
Vefat ettiğini o günün sabah 6 sularında haber aldım. 
Soluğu hastanede aldım. 
Sabahın erken saatinde cenazeyi yıkayacak bir imam bulduk amcaoğlu sayesinde. 
Cenazemiz morgda yıkandı ve kefenlendi. 
Cenazeyi büyükşehir belediyesinin cenaze arabası aracılığıyla ilçeye götürüp defnettik. 
Aradan bir hafta geçtikten sonra morg görevlisi, kullanılan kefenin yerine kefen istemiş.
Hastanede çalışan akrabamız mevtanın oğlu yeğenimi aramış. Çarşıya çıkınca kefen alın, emaneti verin, ben de İbanına parasını göndereyim demiş olmalı yeğen. 
Artık aralarında ne konuştularsa. 
Var gör, ben çarşıya çıkamam dedi amcaoğlu. Yeğen de dayım yürümeyi sever. Söyle o alsın demiş olmalı. Haliyle kefen de bana ihale edildi.
Hiç kefenle işim olmamıştı bugüne kadar. 
Kefene dair bildiğim, büyüklerin kefen param, kefenim hazır. Sandığıma koydum dedikleri. Bir de Aziziye Camii civarında adımlarken bazı dükkanlarda "Kefen bulunur" yazısını görmekten ibaret idi. 
Çıktım evden. Dört bin adım yürüdüm. Valilik civarına vardım. Birkaç işi birden yapacağım. Önce bankaya uğradım. Bir saat kadar bankada sıra bekledim. Ardından çay ocağına giderek iki bardak çay içtim. Çayımı içerken İnternet bankacılığından birkaç işlem yaptım. E devletten tapu başvurusu yaptım.
Kalkıp kefen bulunur dükkanı buldum bir tane. Kefen fiyatını sordum. Takımı 800 lira imiş. Sadece kefeni 600 TL'ye veririm dedi bakkal. Takım dediğin kefenin içinde ne var dedim. Havlu ve koku dedi. Hastaneye bir sorayım takım mı istiyorlar yoksa sadece kefen mi dedim.
Aradım hastanedeki akrabamı. Kefen sadece dedi. 
Bakkalın 600'e bırakırım dediği kefeni bir de kefen toptancısına sorduk bir arkadaşla. 700 dedi toptancı. Bir de cenazenin içini gösteren ince ve adi kefen varmış ki ona 500 dedi.
Anlamadığım, toptancının verdiği ve perakende satan bakkal 600 istiyor. Toptancısı ise 700 çekiyor. Sonra insafa geldi de fiyatı makule indirdi toptancı. Bunu da o civarın eski esnafı arkadaş sayesinde yaptı.
Bu arada kefen param dedikleri pahalı bir şey sanırdım. 500 ile 800 arasında değişiyor fiyatlar. 
Neyse kefen param kefen param dedikleri, benim at ile deve sandığım kefenin fiyatı fazla değilmiş.
Kefen başta olmak üzere yıkama ve cenaze aracı işlemleri de Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından ücretsiz yapılıyormuş bu arada. Hastaneler de kefen istemiyormuş normalde. Ama bizim hastane istedi. Canı sağ olsun. Hastaneler de parayla aldıklarına göre alması istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Yalnız birinin alıp diğerlerinin almaması bir çelişki.
Ben bu yazıyı yazarken ara verip haberlere bir baktım. ABD'de ölen kişinin çantasının açıldığını, içinden vasiyet olarak 2000 dolar kefen parası, hediye işlerinde kullanılmak üzere 10 bin küsur dolar ve kitap gelirlerini bağışladığı bir vakıftan bahseden haberi okuyunca, 2000 dolar kefen parası dikkatimi çekti. Az buz bir para değil bu. Nereden baksan TL'ye vurunca 68 bin lira para yapar dolar kurunu 34 liradan hesaplayınca. İşte at ile deve dedikleri bu olsa gerek. Acaba bu kimsenin kefeni altından mı diye düşünmemek elde değil. Belki de biçilen değere göre kişiden kişiye farklı kefen parası alınıyordur. 
Merak edenler için kefen üç parçadan oluşuyor. Toplam 9 metre 700 cm kefen gidiyormuş. 
Kefeni aldık toptancıdan. Gittiğim gibi yürüyerek evin yolunu tuttum. Nasılsa yürüyüş severim ne de olsa. 
Eve gelince sizler özellikle görmeyenler için kefenin fotoğrafını çektim. Sağına, soluna baktım. Cep falan yok, haberiniz olsun. 
Ertesi günü bu emaneti hastaneye vereyim hem de raporu biten tansiyon hapımı raporlatayım diye hastanenin yolunu tuttum. 
Hastanede idari birimde üst düzey görev yapan arkadaşımın yanına uğradım. Kefeni görünce, abi, bu ne, niye benim bundan haberim yok. İstememeleri gerekir dedi. Problem yok. Aramadım. Emanet aldık, getirip geri teslim edeceğim. Burası bir kamu kurumu. Varsın olsun dedim. 
Bir cuma günüydü sanırım. İlacımı raporlattıktan sonra morga giderek emaneti teslim ettim. 
Oradan az bir yolu bir araçla gittikten sonra cuma namazını kılmak için Meram Belediyesinin yanındaki camiye geldik. Belediyede bir arkadaşın kahvesini içtikten sonra ver elini Karatay Terminali civarına deyip yürüdük birlikte. 
Benden için çok yürür, iyi yürür derler ama bana eşlik eden arkadaşım benden daha iyi ve teknik yürüyor. Başkası benim peşimden koşarken, neredeyse ben de arkadaş koşan durumuna düşüyorum yanında.
Hasılı yürürken bir kefen taşımadığım kalmıştı. İçine girmeden bu vesileyle elimde taşımış oldum. 

1 Kasım 2024 Cuma

Komşu Ahmet Abi

Ardıçlı TOKİ'den 2+1 bir dairem çıktı. Daireyi teslim almaya gittiğimde, görevli ile birlikte daireye gittim. Kontrol amaçlı su verildiğinde, iki-üç dairede su kaçağı oluşmuş. Bir tanesi de benim dairenin üstünde imiş. Sızan su benim daireye gelmiş. Boyayı da kabartmış. 

Görevli not aldı, buralar boyanacak diye. 

Nisan ayında teslim aldığım daireye bakmak için temuz ayında tekrar gittiğimde, yeniden boyanan yerlerin yine kabardığını gördüm. Fotoğrafını çekip yönetime gösterdim. Tekrar boyayalım. Yalnız yine kabarır. Dairenin pencerelerini gündüz açık bırakıp kurutulması gerek. Kuruyunca haber verin boyayalım dedi.

İyi de oturduğum ev ile TOKİ'deki evin mesafesi en 25 km var idi. Bir hafta boyunca günlük gelip kurutmak olacak iş değildi. Pencereleri açık bırakıp gitsem, havalar yağışlı. Açık pencereden evin ıslanma durumu da vardı.

Ne yapayım ne edeyim derken dairenin üst katında birinin balkonda oturduğunu gördüm. Hanıma, gel hanım üst komşuya çıkıp durumu izah edelim. Kabul ederse anahtarı verelim dedim.

Üst kata çıkıp zile bastık. Yaşlı bir teyze açtı kapıyı. Eşi geldi arkadan. Onlar da yeni taşınmışlar daha. Kapıda tanıştık. İçeri buyurun komşu dedi ismini o vakit öğrendiğim Ahmet abi. Rahatsız etmeyelim dedik ise de ne rahatsızlığı deyip içeri salona aldı bizi. Çayımız var deyip çay ikram etti. Bir bayram sonrasıydı sanırım. Lokum ve şekeri de önümüze koydular. Bayramlaştık. Evin durumunu söyledik. Dairedeki nemin kuruması lazım. Evimiz de uzak. Gelip gidemeyiz. Anahtarı size versek, açıp kapatabilir misiniz dedik. Biz yaşlıyız, işimiz, gücümüz var, inip çıkamayız demedi Ahmet abi ve eşi. O iş bizde. Gözünüz arkada kalmasın. Biz her gün açar, akşam pencereleri kapatırız dedi. Size zahmet olacak dedim. Ne zahmeti dediler. Bir şey olursa bizi ararsınız deyip cep numaramı verdim. Anahtarı teslim edip çıktık. Oturmayacaksanız, kiraya vermeyi düşünürseniz, kiracı da bulurum dedi Ahmet abi. 

Benden en az 15 yaş büyük Ahmet abi ve eşi, bir hafta boyunca her gün dairemi açıp nemin kurumasını sağladı. Kuruduğu zaman belki de yönetime gidip daire kurudu, boyayın bile demiştir.

Bir gün Ahmet abi aradı. Hocam, yeni evlenecek bir çift ev arıyor. Temiz birine benziyor. Kiraya vermek isterseniz, numaranızı vereyim mi dedi. Olur dedim. 

Yeni evlenecek çiftin babası aradı, eve talibiz diye. Görüşelim deyip dairede buluştuk. Ev boyanmıştı. 

Kiracı tutmak istediğini söyledi. Ahmet abi kiralar ne durumda dedim. Hocam, şu komşu beş bine, şu da altı bine oturuyor dedi. Ortasını bulalım. Bizimki ne 5 bin olsun ne de 6 bin. 5.500 olsun dedim. Ahmet abi de benden yana oldu. Hocamın verdiği fiyat makul dedi.

Kiracının bahtı kara çıktı. Evlenmeleri ile ayrılmaları bir oldu. Kiracım evden uzaklaştırma aldı. Hala mahkemelikler. 

Evde ve mahallede olup bitenleri Ahmet abi ara ara arar, söylerdi. 

Uzaklaştırma süresi bitince kiracı evi boşalttı. Ahmet abi aradı. Hocam evi ne yapacaksın? Kiracıyı sen mi bulacaksın ben mi dedi. Ahmet abi, o ev sana emanet. Varsa isteyen, verebilirsin dedim. O zaman kiracı hazır. Alttaki komşu dairesini değiştirecek. Ona verelim dedi. Tamam Ahmet abi. Eski kiracı anahtarı sana versin. Yeni kiracıya verebilirsin dedim.

Pek oturulmayan evi beş ay sonra başka birine 500 ilave ederek Ahmet Abi sayesinde verdik. Aynı kiracı hala oturmaya devam ediyor.

Kısaca dairenin tamir ve tadilatı ve kiraya verme işlerini Ahmet abi takip etti. Sağ olsun, hocam benden bu kadar demedi. Site yönetimiyle ilgili bilgileri ondan aldım. 

Ben onu arayacağım yerde ara ara beni arayıp hal hatır sormayı hiç ihmal etmedi. 

Ağır bir kalp ameliyatı geçirmiş olmasına rağmen hareketli, sıcakkanlı, fedakar ve insan canlısı biri idi.

Oğlununmuş oturduğu ev. Kısa zamanda mahallede herkes ile diyalog kurdu. Maşallah her şeyden de haberdar idi.

Her arayışında buyur gel hocam. Oturmaya da gelin derdi.

Her arayışında mahcup olurdum. 

Bir defa da o aramadan ben arayayım dedim. Bugün ararım, yarın derken tam aramak istediğim zaman vakit geç oldu, yatmıştır, şimdi vakit erken az sonra arayayım. Öğle vakti belki kaylule yapıyordur, rahatsız etmeyeyim. Yarın şu vakit ararım derken unuta unuta epey bir zaman geçti.

Bugün cumadan çıktıktan sonra çarşıya giderken telefonunu çevirdim. Cevap veren olmadı. Hayret bir şey. Bildiğim Ahmet abi her arayışımda telefonu açardı. Belki müsait değildir, az sonra bir daha ararım dedim. Telefonu cebime koydum. Az sonra Ahmet abinin telefonu aradı. Ahmet abi dedim. Bir kadın sesi idi. Ahmet abi yok muydu? Hal hatır sormak için aramıştım dedim. Cuma günü öldü cevabı alınca üzüldüm. Telefondan dönüş yapan kızı imiş. Ahmet abinin alt komşusuyum. Yakın tanımıştım. Erken kaybettim. Kaybına çok üzüldüm. Çok iyiliğini gördüm. Başınız sağ olsun kızım dedim.

Daha yakın tanısam da Ahmet amcanın yeri ayrı idi. Allah herkese Ahmet abi gibi komşular versin. Mekanı cennet olsun. Yakınlarının başı sağ olsun.