Ana içeriğe atla

Adın Yürüyüş Severe Çıkmaya Görsün

Her fırından ekmek almam. Ekmeğimi beğendiğim fırın da evime biraz uzak. Çoğu zaman hem yürüyüşümü yaparım hem de ekmeğimi alırım. Adım da çok yürüyene çıkınca, evin ekmek ihalesi hep benimdir. Oğlan da hiç oralı değil. Nasılsa babası yürüyor. 
Her nereye gidersem, öncelikli A planım, oraya yürüyerek gitmektir. İlk defa tanıyanlar yürüdüğümü garipse de tanıyanlar için yürüme ve yürüdüğüm mesafe şaşırtıcı değil.
*
Beyin kanaması geçirmesinin ardından 8 ay boyunca yoğun bakımda uyutulan yakınım, 8 Ekimde hastanede vefat etti. 
Vefat ettiğini o günün sabah 6 sularında haber aldım. 
Soluğu hastanede aldım. 
Sabahın erken saatinde cenazeyi yıkayacak bir imam bulduk amcaoğlu sayesinde. 
Cenazemiz morgda yıkandı ve kefenlendi. 
Cenazeyi büyükşehir belediyesinin cenaze arabası aracılığıyla ilçeye götürüp defnettik. 
Aradan bir hafta geçtikten sonra morg görevlisi, kullanılan kefenin yerine kefen istemiş.
Hastanede çalışan akrabamız mevtanın oğlu yeğenimi aramış. Çarşıya çıkınca kefen alın, emaneti verin, ben de İbanına parasını göndereyim demiş olmalı yeğen. 
Artık aralarında ne konuştularsa. 
Var gör, ben çarşıya çıkamam dedi amcaoğlu. Yeğen de dayım yürümeyi sever. Söyle o alsın demiş olmalı. Haliyle kefen de bana ihale edildi.
Hiç kefenle işim olmamıştı bugüne kadar. 
Kefene dair bildiğim, büyüklerin kefen param, kefenim hazır. Sandığıma koydum dedikleri. Bir de Aziziye Camii civarında adımlarken bazı dükkanlarda "Kefen bulunur" yazısını görmekten ibaret idi. 
Çıktım evden. Dört bin adım yürüdüm. Valilik civarına vardım. Birkaç işi birden yapacağım. Önce bankaya uğradım. Bir saat kadar bankada sıra bekledim. Ardından çay ocağına giderek iki bardak çay içtim. Çayımı içerken İnternet bankacılığından birkaç işlem yaptım. E devletten tapu başvurusu yaptım.
Kalkıp kefen bulunur dükkanı buldum bir tane. Kefen fiyatını sordum. Takımı 800 lira imiş. Sadece kefeni 600 TL'ye veririm dedi bakkal. Takım dediğin kefenin içinde ne var dedim. Havlu ve koku dedi. Hastaneye bir sorayım takım mı istiyorlar yoksa sadece kefen mi dedim.
Aradım hastanedeki akrabamı. Kefen sadece dedi. 
Bakkalın 600'e bırakırım dediği kefeni bir de kefen toptancısına sorduk bir arkadaşla. 700 dedi toptancı. Bir de cenazenin içini gösteren ince ve adi kefen varmış ki ona 500 dedi.
Anlamadığım, toptancının verdiği ve perakende satan bakkal 600 istiyor. Toptancısı ise 700 çekiyor. Sonra insafa geldi de fiyatı makule indirdi toptancı. Bunu da o civarın eski esnafı arkadaş sayesinde yaptı.
Bu arada kefen param dedikleri pahalı bir şey sanırdım. 500 ile 800 arasında değişiyor fiyatlar. 
Neyse kefen param kefen param dedikleri, benim at ile deve sandığım kefenin fiyatı fazla değilmiş.
Kefen başta olmak üzere yıkama ve cenaze aracı işlemleri de Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından ücretsiz yapılıyormuş bu arada. Hastaneler de kefen istemiyormuş normalde. Ama bizim hastane istedi. Canı sağ olsun. Hastaneler de parayla aldıklarına göre alması istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Yalnız birinin alıp diğerlerinin almaması bir çelişki.
Ben bu yazıyı yazarken ara verip haberlere bir baktım. ABD'de ölen kişinin çantasının açıldığını, içinden vasiyet olarak 2000 dolar kefen parası, hediye işlerinde kullanılmak üzere 10 bin küsur dolar ve kitap gelirlerini bağışladığı bir vakıftan bahseden haberi okuyunca, 2000 dolar kefen parası dikkatimi çekti. Az buz bir para değil bu. Nereden baksan TL'ye vurunca 68 bin lira para yapar dolar kurunu 34 liradan hesaplayınca. İşte at ile deve dedikleri bu olsa gerek. Acaba bu kimsenin kefeni altından mı diye düşünmemek elde değil. Belki de biçilen değere göre kişiden kişiye farklı kefen parası alınıyordur. 
Merak edenler için kefen üç parçadan oluşuyor. Toplam 9 metre 700 cm kefen gidiyormuş. 
Kefeni aldık toptancıdan. Gittiğim gibi yürüyerek evin yolunu tuttum. Nasılsa yürüyüş severim ne de olsa. 
Eve gelince sizler özellikle görmeyenler için kefenin fotoğrafını çektim. Sağına, soluna baktım. Cep falan yok, haberiniz olsun. 
Ertesi günü bu emaneti hastaneye vereyim hem de raporu biten tansiyon hapımı raporlatayım diye hastanenin yolunu tuttum. 
Hastanede idari birimde üst düzey görev yapan arkadaşımın yanına uğradım. Kefeni görünce, abi, bu ne, niye benim bundan haberim yok. İstememeleri gerekir dedi. Problem yok. Aramadım. Emanet aldık, getirip geri teslim edeceğim. Burası bir kamu kurumu. Varsın olsun dedim. 
Bir cuma günüydü sanırım. İlacımı raporlattıktan sonra morga giderek emaneti teslim ettim. 
Oradan az bir yolu bir araçla gittikten sonra cuma namazını kılmak için Meram Belediyesinin yanındaki camiye geldik. Belediyede bir arkadaşın kahvesini içtikten sonra ver elini Karatay Terminali civarına deyip yürüdük birlikte. 
Benden için çok yürür, iyi yürür derler ama bana eşlik eden arkadaşım benden daha iyi ve teknik yürüyor. Başkası benim peşimden koşarken, neredeyse ben de arkadaş koşan durumuna düşüyorum yanında.
Hasılı yürürken bir kefen taşımadığım kalmıştı. İçine girmeden bu vesileyle elimde taşımış oldum. 

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Kaybettiğiniz yakınınız için Allah'tan rahmet, aile efradına ve sevenlerine de sabr-ı cemil ve başsağlığı dilerim. Kefen olayına gelince. Ankara'dan memlekete çok cenaze götürdük. Ankara'da hastanelerde vefat edenlerimiz de oldu. Daha hiçbir hastaneden cenazeniz için kullandığımız kefenin yerine kefen getirin dendiğini duymadım. Keçiören Belediyesine başvurduğumuz da belediyenin talep eden cenaze sahiplerine bir çanta içinde, kefeni, sabunu, kokusu, yıkama eldiveni vs. hepsi mevcut. verir. Hatta cenaze memlekete gidecekse, cenaze nakil arabasını da tahsis eder, ücretsiz. Eskiden yolda bazı mazot alıyorduk, ama şimdi mazot alma işi de yok. İlçemizde de belediye aynı (kefen) hizmeti ile birlikte taziye gelen misafirlere ikram edilmek üzere, yine bir karton kutu içinde gülsuyu, lokum, çay, şeker bile veriyorlar.

    Demek siz de benim gibi günlük alacağınız ekmeği seçiyorsunuz. Sayın hocam bu fırıncılar ekmek değil, hamur pişiriyorlar. Kullandıkları un, maya ve o beyazlatıcı kimyasal her neyse, kalitelisini değil de ucuzunu kullanınca işte ortaya böyle bir ekmek profili çıkıyor.

    Ben memlekette iken, bisikletime atlıyor ve sanayi tarafında iyi pişmiş (tava ekmeği; fındık kabuğu ateşinde pişiriyorlar) ekmek almaya gidiyorum. Aynı ekmek bakkalarda, avm'lerde de var ama, ben bizzat fırına gidip, orada her tarafı nar gibi kızarmış ekmeği alırım.
    Ankara'da ise ya halk ekmeği alıyorum, ya da beş yüz metre ileride bir avam'ye taş fırın ve tava ekmeği getiriyorlar, oradan alıyorum. Benim ekmeğimin her tarafı nar gibi kızarmış ve asla hamur olmayacak, yoksa almam, diğer alternatiflere bakarım. Benim için ekmek önemli.
    Güzel ve keyifli bir paylaşımdı. (işin içinde kefen olunca yazının keyfine diyecek olmuyor.)
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. Konya'da da istenmiyor kefen. Sanırım bizim mevtanın yattığı hastanedeki memurun işgüzarlığı. Hatta belediyeden bir arkadaşı arayarak cenaze aracı istedim. Abi cenazeyi yıkama ve kefenlrmeyi de belediye ücretsiz yapıyor dedi. Biz ise morgda çıkarmak istemedik mevtayı.
    Ekmeğe gelince, Konya buğday ambarı bilinir ama kaliteli ekmeği ara ki bulabilesin. Ekmek dışında her şeye benziyor. Ucuz da değil üstelik.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim derdi. Borcun günü geldiğinde gerekirse b

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder