2 Kasım 2024 Cumartesi

Adın Yürüyüş Severe Çıkmaya Görsün

Her fırından ekmek almam. Ekmeğimi beğendiğim fırın da evime biraz uzak. Çoğu zaman hem yürüyüşümü yaparım hem de ekmeğimi alırım. Adım da çok yürüyene çıkınca, evin ekmek ihalesi hep benimdir. Oğlan da hiç oralı değil. Nasılsa babası yürüyor. 
Her nereye gidersem, öncelikli A planım, oraya yürüyerek gitmektir. İlk defa tanıyanlar yürüdüğümü garipse de tanıyanlar için yürüme ve yürüdüğüm mesafe şaşırtıcı değil.
*
Beyin kanaması geçirmesinin ardından 8 ay boyunca yoğun bakımda uyutulan yakınım, 8 Ekimde hastanede vefat etti. 
Vefat ettiğini o günün sabah 6 sularında haber aldım. 
Soluğu hastanede aldım. 
Sabahın erken saatinde cenazeyi yıkayacak bir imam bulduk amcaoğlu sayesinde. 
Cenazemiz morgda yıkandı ve kefenlendi. 
Cenazeyi büyükşehir belediyesinin cenaze arabası aracılığıyla ilçeye götürüp defnettik. 
Aradan bir hafta geçtikten sonra morg görevlisi, kullanılan kefenin yerine kefen istemiş.
Hastanede çalışan akrabamız mevtanın oğlu yeğenimi aramış. Çarşıya çıkınca kefen alın, emaneti verin, ben de İbanına parasını göndereyim demiş olmalı yeğen. 
Artık aralarında ne konuştularsa. 
Var gör, ben çarşıya çıkamam dedi amcaoğlu. Yeğen de dayım yürümeyi sever. Söyle o alsın demiş olmalı. Haliyle kefen de bana ihale edildi.
Hiç kefenle işim olmamıştı bugüne kadar. 
Kefene dair bildiğim, büyüklerin kefen param, kefenim hazır. Sandığıma koydum dedikleri. Bir de Aziziye Camii civarında adımlarken bazı dükkanlarda "Kefen bulunur" yazısını görmekten ibaret idi. 
Çıktım evden. Dört bin adım yürüdüm. Valilik civarına vardım. Birkaç işi birden yapacağım. Önce bankaya uğradım. Bir saat kadar bankada sıra bekledim. Ardından çay ocağına giderek iki bardak çay içtim. Çayımı içerken İnternet bankacılığından birkaç işlem yaptım. E devletten tapu başvurusu yaptım.
Kalkıp kefen bulunur dükkanı buldum bir tane. Kefen fiyatını sordum. Takımı 800 lira imiş. Sadece kefeni 600 TL'ye veririm dedi bakkal. Takım dediğin kefenin içinde ne var dedim. Havlu ve koku dedi. Hastaneye bir sorayım takım mı istiyorlar yoksa sadece kefen mi dedim.
Aradım hastanedeki akrabamı. Kefen sadece dedi. 
Bakkalın 600'e bırakırım dediği kefeni bir de kefen toptancısına sorduk bir arkadaşla. 700 dedi toptancı. Bir de cenazenin içini gösteren ince ve adi kefen varmış ki ona 500 dedi.
Anlamadığım, toptancının verdiği ve perakende satan bakkal 600 istiyor. Toptancısı ise 700 çekiyor. Sonra insafa geldi de fiyatı makule indirdi toptancı. Bunu da o civarın eski esnafı arkadaş sayesinde yaptı.
Bu arada kefen param dedikleri pahalı bir şey sanırdım. 500 ile 800 arasında değişiyor fiyatlar. 
Neyse kefen param kefen param dedikleri, benim at ile deve sandığım kefenin fiyatı fazla değilmiş.
Kefen başta olmak üzere yıkama ve cenaze aracı işlemleri de Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından ücretsiz yapılıyormuş bu arada. Hastaneler de kefen istemiyormuş normalde. Ama bizim hastane istedi. Canı sağ olsun. Hastaneler de parayla aldıklarına göre alması istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Yalnız birinin alıp diğerlerinin almaması bir çelişki.
Ben bu yazıyı yazarken ara verip haberlere bir baktım. ABD'de ölen kişinin çantasının açıldığını, içinden vasiyet olarak 2000 dolar kefen parası, hediye işlerinde kullanılmak üzere 10 bin küsur dolar ve kitap gelirlerini bağışladığı bir vakıftan bahseden haberi okuyunca, 2000 dolar kefen parası dikkatimi çekti. Az buz bir para değil bu. Nereden baksan TL'ye vurunca 68 bin lira para yapar dolar kurunu 34 liradan hesaplayınca. İşte at ile deve dedikleri bu olsa gerek. Acaba bu kimsenin kefeni altından mı diye düşünmemek elde değil. Belki de biçilen değere göre kişiden kişiye farklı kefen parası alınıyordur. 
Merak edenler için kefen üç parçadan oluşuyor. Toplam 9 metre 700 cm kefen gidiyormuş. 
Kefeni aldık toptancıdan. Gittiğim gibi yürüyerek evin yolunu tuttum. Nasılsa yürüyüş severim ne de olsa. 
Eve gelince sizler özellikle görmeyenler için kefenin fotoğrafını çektim. Sağına, soluna baktım. Cep falan yok, haberiniz olsun. 
Ertesi günü bu emaneti hastaneye vereyim hem de raporu biten tansiyon hapımı raporlatayım diye hastanenin yolunu tuttum. 
Hastanede idari birimde üst düzey görev yapan arkadaşımın yanına uğradım. Kefeni görünce, abi, bu ne, niye benim bundan haberim yok. İstememeleri gerekir dedi. Problem yok. Aramadım. Emanet aldık, getirip geri teslim edeceğim. Burası bir kamu kurumu. Varsın olsun dedim. 
Bir cuma günüydü sanırım. İlacımı raporlattıktan sonra morga giderek emaneti teslim ettim. 
Oradan az bir yolu bir araçla gittikten sonra cuma namazını kılmak için Meram Belediyesinin yanındaki camiye geldik. Belediyede bir arkadaşın kahvesini içtikten sonra ver elini Karatay Terminali civarına deyip yürüdük birlikte. 
Benden için çok yürür, iyi yürür derler ama bana eşlik eden arkadaşım benden daha iyi ve teknik yürüyor. Başkası benim peşimden koşarken, neredeyse ben de arkadaş koşan durumuna düşüyorum yanında.
Hasılı yürürken bir kefen taşımadığım kalmıştı. İçine girmeden bu vesileyle elimde taşımış oldum. 

1 Kasım 2024 Cuma

Komşu Ahmet Abi

Ardıçlı TOKİ'den 2+1 bir dairem çıktı. Daireyi teslim almaya gittiğimde, görevli ile birlikte daireye gittim. Kontrol amaçlı su verildiğinde, iki-üç dairede su kaçağı oluşmuş. Bir tanesi de benim dairenin üstünde imiş. Sızan su benim daireye gelmiş. Boyayı da kabartmış. 

Görevli not aldı, buralar boyanacak diye. 

Nisan ayında teslim aldığım daireye bakmak için temuz ayında tekrar gittiğimde, yeniden boyanan yerlerin yine kabardığını gördüm. Fotoğrafını çekip yönetime gösterdim. Tekrar boyayalım. Yalnız yine kabarır. Dairenin pencerelerini gündüz açık bırakıp kurutulması gerek. Kuruyunca haber verin boyayalım dedi.

İyi de oturduğum ev ile TOKİ'deki evin mesafesi en 25 km var idi. Bir hafta boyunca günlük gelip kurutmak olacak iş değildi. Pencereleri açık bırakıp gitsem, havalar yağışlı. Açık pencereden evin ıslanma durumu da vardı.

Ne yapayım ne edeyim derken dairenin üst katında birinin balkonda oturduğunu gördüm. Hanıma, gel hanım üst komşuya çıkıp durumu izah edelim. Kabul ederse anahtarı verelim dedim.

Üst kata çıkıp zile bastık. Yaşlı bir teyze açtı kapıyı. Eşi geldi arkadan. Onlar da yeni taşınmışlar daha. Kapıda tanıştık. İçeri buyurun komşu dedi ismini o vakit öğrendiğim Ahmet abi. Rahatsız etmeyelim dedik ise de ne rahatsızlığı deyip içeri salona aldı bizi. Çayımız var deyip çay ikram etti. Bir bayram sonrasıydı sanırım. Lokum ve şekeri de önümüze koydular. Bayramlaştık. Evin durumunu söyledik. Dairedeki nemin kuruması lazım. Evimiz de uzak. Gelip gidemeyiz. Anahtarı size versek, açıp kapatabilir misiniz dedik. Biz yaşlıyız, işimiz, gücümüz var, inip çıkamayız demedi Ahmet abi ve eşi. O iş bizde. Gözünüz arkada kalmasın. Biz her gün açar, akşam pencereleri kapatırız dedi. Size zahmet olacak dedim. Ne zahmeti dediler. Bir şey olursa bizi ararsınız deyip cep numaramı verdim. Anahtarı teslim edip çıktık. Oturmayacaksanız, kiraya vermeyi düşünürseniz, kiracı da bulurum dedi Ahmet abi. 

Benden en az 15 yaş büyük Ahmet abi ve eşi, bir hafta boyunca her gün dairemi açıp nemin kurumasını sağladı. Kuruduğu zaman belki de yönetime gidip daire kurudu, boyayın bile demiştir.

Bir gün Ahmet abi aradı. Hocam, yeni evlenecek bir çift ev arıyor. Temiz birine benziyor. Kiraya vermek isterseniz, numaranızı vereyim mi dedi. Olur dedim. 

Yeni evlenecek çiftin babası aradı, eve talibiz diye. Görüşelim deyip dairede buluştuk. Ev boyanmıştı. 

Kiracı tutmak istediğini söyledi. Ahmet abi kiralar ne durumda dedim. Hocam, şu komşu beş bine, şu da altı bine oturuyor dedi. Ortasını bulalım. Bizimki ne 5 bin olsun ne de 6 bin. 5.500 olsun dedim. Ahmet abi de benden yana oldu. Hocamın verdiği fiyat makul dedi.

Kiracının bahtı kara çıktı. Evlenmeleri ile ayrılmaları bir oldu. Kiracım evden uzaklaştırma aldı. Hala mahkemelikler. 

Evde ve mahallede olup bitenleri Ahmet abi ara ara arar, söylerdi. 

Uzaklaştırma süresi bitince kiracı evi boşalttı. Ahmet abi aradı. Hocam evi ne yapacaksın? Kiracıyı sen mi bulacaksın ben mi dedi. Ahmet abi, o ev sana emanet. Varsa isteyen, verebilirsin dedim. O zaman kiracı hazır. Alttaki komşu dairesini değiştirecek. Ona verelim dedi. Tamam Ahmet abi. Eski kiracı anahtarı sana versin. Yeni kiracıya verebilirsin dedim.

Pek oturulmayan evi beş ay sonra başka birine 500 ilave ederek Ahmet Abi sayesinde verdik. Aynı kiracı hala oturmaya devam ediyor.

Kısaca dairenin tamir ve tadilatı ve kiraya verme işlerini Ahmet abi takip etti. Sağ olsun, hocam benden bu kadar demedi. Site yönetimiyle ilgili bilgileri ondan aldım. 

Ben onu arayacağım yerde ara ara beni arayıp hal hatır sormayı hiç ihmal etmedi. 

Ağır bir kalp ameliyatı geçirmiş olmasına rağmen hareketli, sıcakkanlı, fedakar ve insan canlısı biri idi.

Oğlununmuş oturduğu ev. Kısa zamanda mahallede herkes ile diyalog kurdu. Maşallah her şeyden de haberdar idi.

Her arayışında buyur gel hocam. Oturmaya da gelin derdi.

Her arayışında mahcup olurdum. 

Bir defa da o aramadan ben arayayım dedim. Bugün ararım, yarın derken tam aramak istediğim zaman vakit geç oldu, yatmıştır, şimdi vakit erken az sonra arayayım. Öğle vakti belki kaylule yapıyordur, rahatsız etmeyeyim. Yarın şu vakit ararım derken unuta unuta epey bir zaman geçti.

Bugün cumadan çıktıktan sonra çarşıya giderken telefonunu çevirdim. Cevap veren olmadı. Hayret bir şey. Bildiğim Ahmet abi her arayışımda telefonu açardı. Belki müsait değildir, az sonra bir daha ararım dedim. Telefonu cebime koydum. Az sonra Ahmet abinin telefonu aradı. Ahmet abi dedim. Bir kadın sesi idi. Ahmet abi yok muydu? Hal hatır sormak için aramıştım dedim. Cuma günü öldü cevabı alınca üzüldüm. Telefondan dönüş yapan kızı imiş. Ahmet abinin alt komşusuyum. Yakın tanımıştım. Erken kaybettim. Kaybına çok üzüldüm. Çok iyiliğini gördüm. Başınız sağ olsun kızım dedim.

Daha yakın tanısam da Ahmet amcanın yeri ayrı idi. Allah herkese Ahmet abi gibi komşular versin. Mekanı cennet olsun. Yakınlarının başı sağ olsun. 

31 Ekim 2024 Perşembe

Problemin Kaynağı Bir Trafik Canavarı

Bir sürücü, bir yakınımın arabasına arkadan vurmuş. Yakınımın arabasında fazla bir hasar yok. Kendisininkinde ise fazla hasar fazla.
Görünür veya görünmez kaza. İnsanlık hali olur böyle şeyler. 
Arkadan vurmuş isen her halükarda suçlusun. 
Suçludan beklenen özür dilemektir. 
Ama bu suçlu başka bir suçlu. Suç bastıran türden. Hem suçlu hem güçlü hem kaba hem saba. İnsanlıktan nasibini almamış bir mahluk. 
Başlar sayıp dökmeye: “Kadın sürücü yüzünden yaptığım bu üçüncü kaza. Bu kadınlar niye böyle? Ben bunların elinden daha ne çekeceğim böyle. Şöyle yapsaydın, ben kaza yapmazdım” türünden had bilmez konuşmalar. Karşıda kadın varmış, biraz nazik olayım gibi nezaket beklemek bu aklı evvelden mümkün değil. Üstelik kadının yanında küçük çocuğu var. Ne kadına saygısı var ne de çocuğa. Çocuk korkmuş umurunda bile değil. Varsa yoksa arabası. 
Suçlu ama güçlü kimsenin bakılır ki susacağı yok. Işıklarda görevli trafik polisi çağrılır. İnsanlıktan nasibini almamış bu insan azmanı polisin yanında da sesini kısmaz. Polis de sessiz bir şekilde dinler. Adama ne diyorsun. Suçlusun, sus bari bile demez. Güya ışıkta görev yapıyor, trafiğin güvenli akmasından sorumlu. Bunu da polis diye kavşağa koymuşlar. Belli ki kalabalık etsin diye bırakmışlar buraya. 
Yakınım laftan ve nezaketten anlamaz bu insan müsveddesi için tutanağa da ihtiyaç duymaz. Uzaklaşır oradan. 
Plakası alınan bu densizin aynı gün ters yola girdiği için 6000 TL ceza yediği tespit edilir. 
Şimdi problemin kaynağı olduğunu kabul etmeyen bu kaba ve saba erkek sürücünün kadın yüzünden yaptığı diğer kazalara da bakmak lazım ama bence yersiz. Çünkü belli ki hatanın kaynağının kendisi olduğunu kavramaktan aciz bir trafik canavarı var karşıda.
Erkek sürücülerde olduğu gibi kadın sürücüler arasında da acemi olan yok mu? Var. Bazen önünde giderken öndeki aracı sürenin kadın olduğu sürüşünden belli olur. İyi bir sürücü, öndeki araca göre takip mesafesini ayarlar. Öndeki sürücünün ikircikli sürüşüne göre tedbirini alır. Hem bunları yapmayacaksın hem de vurduktan sonra vaveylayı koparacaksın. 
Tek kelimeyle insaf...