5 Ekim 2024 Cumartesi

Allah Borcu mu Öncelikli, Kul Borcu mu?

Emekli polis olduğunu söyleyen biri aradı. Oğlan evereceğini, ev bulamadığını, falan yerdeki evimi kiralamak istediğini söyledi. Kiraya verme gibi bir düşüncem yok. Evi barkı olmayan bir yakınıma teklif edeceğim. Şayet oturmazsa olabilir dedim.
Tanıdığım akrabamı aradım. Ev aradığını duydum. Falan mevkide oturmak istersen başkasına kiraya vermeyeceğim, uygun fiyata otur dedim. Mevkiinin ters olduğunu söyledi.
Emekli polis ertesi günü tekrar aradı. Ne yaptın, evi verecek misin diye. Eve bakın, beğenirseniz oturun. Yarın evin önünde saat 13.00'de buluşalım dedim. Namazdan sonra buluşalım dedi. Olur dedim. Oğluyla beraber geldiler. Eve baktılar. Evi beğendiler. Bu mevki size ters. Buranın ulaşımı zor. Evi tutmamanız daha iyi olur. Kendi mevkiinizden tutun dedim. O bölgede bulamadık. Burayı tutmaya mecburuz dediler. Ödeyecekleri kira için de makul bir fiyat söyledim. Fiyata da tamam dediler.
Evde oturacak olan yeni evlenecek oğlan, abi evi beğendik beğenmeye. Eşim bu bölgede başka evlere baktı. Bu evin yerleşimi diğerlerinden farklı. Eve bir de eşimle baksak olur mu dedi. Olur dedim. Anahtarı verdim. Akşama doğru eşiyle bakmışlar, tamam tutuyoruz dediler. Geri kalan tüm anahtarları da verdim. Hayırlı olsun dedim. 
Ev sıfır. Daha ilk oturulacak. Ev temizliği için size benim de katkım olsun. Beş yüz lirasını ben vereyim. Bugün ayın beşi, kirayı ayın on beşinde başlatalım. Ben yarından itibaren elektrik, su ve doğal gaz için başvuru yapacağım dedim. Şuralara dolap yaptırsak olur mu dedi. Olur, yaptır, kiradan düşelim dedim. Ankastre şu marka olur mu dedi. Olur dedim. Yani ne istedilerse tamam dedim. 
Evin ertesi günü hem elektrik hem suyu açıldı. Kombiyi taktırdım. Gaz da iki üç gün içinde açıldı.
İlk ay kirayı aldım. İkinci aydan itibaren kiranın yarısını ben yarısını da yaptığı dolap için mobilyacı aldı.
Eylül ayında evlendiler. Düğüne gidemedim. Kirayı verirken şu kadarını kes, benim düğün hediyem olsun dedim. 
Evlendiklerinin ardından on beş gün geçmedi ki kira gününden birkaç gün geçtikten sonra kiraya verdiğim genç aradı. Abi, bunlar dolandırıcıymış. Altınları kaçırmaya kalktılar. Biz ayrılacağız. İki ay uzaklaştırma aldım deyince kiradan geçtim. Daha bismillah demeden ayrılmalarına üzüldüm. Allah kimsenin başına vermesin. 
Kirayı karşı taraftan alın. Ben numaralarını vereyim dedi. Dedim muhatabım sizsiniz. Ben karşı tarafı tanımam. Kirayı şu anda düşünme. Önce kendini bir toparla dedim. 
İki aylık uzaklaştırma sona erdi. Evi boşalttı kiracım. İki aylık kira, bir aylık yakıt bedeli kaldı. 
Ha şimdi verir ha şimdi arar diye on aydır bekledim. Maalesef bir geri dönüş olmadı. Niye böyle yaptı bilmiyorum. 
Şimdi düşünüyorum da evi boşalttığı zaman anahtarı üst komşuya ver demiştim. Sana vereyim abi, bir helalleşelim demişti. Sen anahtarı ver de bir ara helalleşiriz demiştim. Sanırım helalleşmesi, kirayı vermekten ziyade hakkını helal et demekten ibaretmiş. 
Bir ara hal hatır sormak için yazdım. Ne yaptın kendini toparladın mı dedim. İyiyim. Sorun yok. Toparladım abi demişti. Bekledim ki benim de size biraz borcum var. Onu geciktirdim. Şu gün ödeyeyim. Maalesef öyle bir şey göremedim. 
Bir ara durumu anlatan, iki aylık kira ve bir aylık yakıt bedeli var. Ödemeyi düşünüyor musun şeklinde bir şeyler yazdım. Okuduğu halde cevap yazmadı. Ardından yazdığım mesajı da hem ondan hem kendimden sildim. 
Geçti gitti. Giden para beni ne öldürür ne de ihya eder ama insan, abi ödeme imkanım yok. Ben hala düğün borcu ödüyorum, durumum bu da mı diyemez. 
İşin ilginci, durumda paylaştığım her yazıyı okuyanlardan veya yazıya bakanlardan. Belli ki numaram kendisinde duruyor. Silmemiş ve mesajımı da aldığına göre numaramı engellememiş. 
İnanın işin parasında falan değilim ama bu durum garibime gidiyor. 
Bir başka garibime giden ise evi kiralamak için beni arayan, kiralama sürecinde benimle görüşen, kira şu fiyat olsun diye benimle pazarlık yapan ve benimle o süreçte buluşmak için namaz sonrasını söyleyen babanın durumu. Baba bana kaç haftadır cuma mesajı gönderiyor hem de fotoğraflı. Belli ki numaram babasında da duruyor ki cuma mesajı gönderiyor. 
Diyelim ki bu genç ne umdu ne buldu. Çünkü evliliği başlamadan bitti. Bundan sonra da mahkeme süreci var. Bu da epey sürer. Garibimin kira borcunu düşünecek durumu yok. Ne yaptığını bilmiyor. 
Babaya ne demeli? Babanın yaptığı normal mi? Elbette oğlunun mürüvvetinin bu kadar kısa sürmesi babayı da etkilemiştir ama baba cuma mesajı gönderdiğine göre kendinde ve ne yaptığını biliyor yoksa diğer Cuma mesajı gönderenler gibi baba da mu be yaptığını bilmiyor. 
İnanın, babanın bu mesajları bana oğlunun yaptığından daha garip geliyor. Namaza önem veren baba, Allah'a olan borcunu unutmuyor ama kula olan borcunu tınmıyor. En azından benim oğlanın borcu var mı diye insan bir sorar. Bunu sormuyor. Bari numaramı sil. Silmiyor. Bari numarama cuma mesajı bari göndermese. Gönderiyor. Yoksa baba da mı ne yaptığını bilmiyor. Bu arada Allah borcu mu önce gelir yoksa kul borcu mu? Siz ne dersiniz bilmem ama benim önceliğim kul borcu. 
Anlaşılan ilginç bir aile ile karşı karşıyayım. Yukarıda dediğim gibi kiradan geçtim. Evin iki kilidinin çilingir vasıtasıyla kullanılamaz hale gelmesinden, kapının delinmesinden, yerine takılan bir kilidin iğreti durmasından, hem yatak odasına hem salona TV ünitesi koymak için duvarı delmesinden geçtim. Bu durumda ben ne yapayım ne edeyim. 
Her ne kadar ben bir şey yapamasam da en azından baba ile oğul numaramı silse, oğul durumdan beni takip etmese, baba da cuma mesajı göndermese herhalde daha iyi olur. Anlaşılan her ikisi de bana bu süreci unutturmamak için kavilleşmişe benziyor. 
Son olarak Allah herkese huzur versin. İyi kiracı ve iyi ev sahipleri versin. Hepimize akıl, izan, feraset ve basiret versin. Allah herkesi iyilerle ve halden anlayan anlayışlı kişilerle karşılaştırsın. 

Ötenazi Düşünülmeli *

Tekirdağ'da cinsel istismar ve şiddete maruz kalan Sıla bebek entübe edilmiş durumda. Yoğun bakımda ölüm kalım mücadelesi veriyor.

8 yaşındaki Narin kızın vahşi ölümü tutuklu o kadar kişiye rağmen sık sık ifade değiştirildiğinden, kızı kimin öldürdüğü, niçin öldürüldüğü hala gizemini koruyor.

27 yaşındaki Şeyda polisi öldüren katil zanlısının, 26-28 suçtan sabıkalı 19 yaşında uyuşturucu bağımlısı biri olduğu hem polis kayıtlarında var hem de ailesi tarafından ifade ediliyor.

Beş defa psikolojik tedavi gören 19 yaşındaki genç, aynı günde yarım saat ara ile hem eski sevgilisinin hem de yeni sevgilisinin kafasını keserek surlardan atlayıp intihar ediyor.

Yukarıya yazdığım cinayetler son bir ayda olup biten ve Türkiye gündemine oturan, eski tabirle üçüncü sayfa gazete köşelerine ait haberler. Günde bu tür cinayetler olup da Türkiye gündemine oturmayan ne kadar olay oluyor, varın siz düşünün.

Cinayet, istismar, şiddet vb. olayların her türü içimizi ve yüreğimizi burkan menfur olaylar.

Gönül ister ki bu tür içimizi karartan olaylar hiç olmasa ve biz bu tür konuları hiç ele almasak, hep güzel haberler yazılı ve görsel medyayı süslese, biz de bunları yazı konusu edinsek. Ama bu dediğimiz birer temenniden ibaret. Maalesef hız kesmeden ülkenin hemen her yerinde oluyor bu tür vakalar.

Yukarıda yazdığım Sıla bebek ve Narin olayının üzerinden bir ay geçti. Üzerinde çok yazılıp çizildi. Ne kadar yazılıp çizilse de sözün bittiği yerdeyiz.

Hem Şeyda polisi hem de iki kızın kafasını kesen faillerin daha 19 yaşında olması dikkatimi çekti.

Biri 26-28 suçtan sabıkalı uyuşturucu bağımlısı biri. Diğeri de beş kez psikolojik tedavi görmüş biri.

Bu çocuklar daha bu yaşta nasıl suç makinesi olup çıkmışlar? Bunun üzerinde düşünmeye değer.

Belli ki hem uyuşturucu kullanan hem de tedavi gören bu 19 yaşındaki gençler hasta ve tedavisi elzem olan tipler. Bunların yeri polis ve asker gözetiminde hastanede tedavi görmek olmalıydı. İyileşinceye kadar hastane köşelerinden dışarıya bırakılmamalıydı. Çünkü her ikisinin de hem saldırgan hem de gözlerini kırpmadan öldürme özelliği var. Bu şekilde zarar verme itiyadı olan kişiler toplumun içine ve dışarıya normal insanmış gibi niçin salıveriliyor?

Diyelim ki bunlar tedavisi cevap vermeyen hastalar.

Tedavi cevap vermiyor diye bunların yeri dışarı mı olmalıydı?

Dışarı saldık diyelim. İnsanların içinde normal insanmış gibi dolaşan bu tip psikolojik ve patolojik hastalardan insanımızı kim koruyacak? Çünkü hiç kimsenin alnında hasta ve saldırgan özelliği var yazmıyor. Hoş, yazsa bile ne yapabilirsin ki.

Ardı arkası kesilmeyen bu olaylar şunu gösteriyor ki sokak, cadde, işyeri ve dışarıda kimse güvende değil. Çünkü her an için normal görünümlü birisinin saldırısına maruz kalmamak elde değil.

Hele beş defa tedavi gördükten sonra eski ve yeni sevgilisini öldüren 19 yaşındaki genç gösterdi ki bu tipler tedavi olsalar bile dışarıya bırakılmaması lazım. Çünkü belli ki başkasına zarar verme ve saldırgan özelliği devam ediyor. Üstelik bu gençle ilgili öldürülen kızın ailesi kaç defa şikayetçi olmuş, bunun yüzünden çocuklarının okulunu değiştirmiş. Sonuç, 19 yaşında iki gencin hayatı karartıldı.

Bu durumda ne yapılmalı?

Birileri suç makinesi olmaya ve seri cinayetler işlemeye devam mı edecek? Bence yapılması gereken, bu tiplerin ister hapishane ister hastane köşesinde ömürlerini tamamlaması ya da tedavi olmasına rağmen tedaviye cevap vermeyen bu kişiler için pekala alanında uzman hekimlerin heyet raporu ve aile izniyle ötanazi uygulanabilir.  Toplumun her kesimi, bir psikopatın egosunun potansiyel kurbanı olmaktansa varsın bu tip saldırgan hastaların canına kıyılsın. Başka da çare yok gibi görünüyor.

*07.10.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

4 Ekim 2024 Cuma

Geri Kalmış ve Gelişmekte Olan Ülkelere Biçilen Rol

Üretmeyeceksin.

Üreteceksen de ürettiğin marka değeri olmayacak. Başka ülkelerde üretimi pahalı gelen ürünleri üretip o ülkelere daha ucuza ihraç edeceksin.

Ülke, bir uçtan diğer uca çok uluslu şirketlere teşvik verilerek üretim ve ticaretle uğraşacak. Ülke insanı olarak bu şirketlerin işinde işçi olarak çalışacaksın.

Bir buluşa imza atmayacaksın. Başkasının imza attığını alıp kullanacaksın.

Kendi kendi yetmeyeceksin. Gelir ve giderin denk olmayacak. Hep açık vereceksin. Daima borçla yaşayacaksın. Hep faiz ödeyeceksin.

Enflasyon, hayat pahalılığı ve yüksek faiz hep kaderin olacak.

Vergi adaleti olmayacak. Gediği kapatmak için vergi oranlarını hep yüksek tutacaksın.

Hiçbir sorunu kökünden çözmeyeceksin. Bir kısmını sumen altı yapacaksın. Bir kısmını da pansuman tedbirlerle geçiştireceksin.

Paraları daima pul olacak. Döviz hep geçer akçe olacak.

Hep kutuplaşma ve gerilim olacak.

Hep kurtarıcı beklenecek.

Kurum ve kurallarıyla işleyen bir sistemleri olmayacak. Devletleri kişiye göre kişneyecek.

Her şeyin kural ve nizamı olacak ama caydırıcı cezalar olmayacak.

Yapanın yanına kâr kalacak, gemisini kurtaran kaptan olacak.

Daima geçmiş tarihleriyle övünecekler. Asla sadede gelmeyecekler.

Kast sistemi olmayacak ama adı konmamış bir kast sistemleri olacak.

Halk daima geçim gailesi yaşayacak.

Sosyal adalet olmayacak.

Hamaset ve slogan en büyük silahları olacak.

Halkın patlamaya hazır gazını etkili ve yetkili kişiler alacak.

Haksızlık diz boyu olacak.

Terör örgütleri ülkede terör estirecek. Güçlerini bu örgüte harcayacaklar.

Hep birbirleriyle uğraşacaklar.

İlim, bilim, teknoloji, sanayi, katma değer, buluş hak getire. Bunları başkası yapacak. Bunlar da parayı bastırıp alacak.

Devri sabık uygulanacak. İncinenler incitmeyi öğrenecek ve incitecekler.

Günübirlik siyaset yapılacak.

Olgular değil, algılar geçerli olacak. 

Şeffaflığa yer olmayacak...