Ana içeriğe atla

Allah Borcu mu Öncelikli, Kul Borcu mu?

Emekli polis olduğunu söyleyen biri aradı. Oğlan evereceğini, ev bulamadığını, falan yerdeki evimi kiralamak istediğini söyledi. Kiraya verme gibi bir düşüncem yok. Evi barkı olmayan bir yakınıma teklif edeceğim. Şayet oturmazsa olabilir dedim.
Tanıdığım akrabamı aradım. Ev aradığını duydum. Falan mevkide oturmak istersen başkasına kiraya vermeyeceğim, uygun fiyata otur dedim. Mevkiinin ters olduğunu söyledi.
Emekli polis ertesi günü tekrar aradı. Ne yaptın, evi verecek misin diye. Eve bakın, beğenirseniz oturun. Yarın evin önünde saat 13.00'de buluşalım dedim. Namazdan sonra buluşalım dedi. Olur dedim. Oğluyla beraber geldiler. Eve baktılar. Evi beğendiler. Bu mevki size ters. Buranın ulaşımı zor. Evi tutmamanız daha iyi olur. Kendi mevkiinizden tutun dedim. O bölgede bulamadık. Burayı tutmaya mecburuz dediler. Ödeyecekleri kira için de makul bir fiyat söyledim. Fiyata da tamam dediler.
Evde oturacak olan yeni evlenecek oğlan, abi evi beğendik beğenmeye. Eşim bu bölgede başka evlere baktı. Bu evin yerleşimi diğerlerinden farklı. Eve bir de eşimle baksak olur mu dedi. Olur dedim. Anahtarı verdim. Akşama doğru eşiyle bakmışlar, tamam tutuyoruz dediler. Geri kalan tüm anahtarları da verdim. Hayırlı olsun dedim. 
Ev sıfır. Daha ilk oturulacak. Ev temizliği için size benim de katkım olsun. Beş yüz lirasını ben vereyim. Bugün ayın beşi, kirayı ayın on beşinde başlatalım. Ben yarından itibaren elektrik, su ve doğal gaz için başvuru yapacağım dedim. Şuralara dolap yaptırsak olur mu dedi. Olur, yaptır, kiradan düşelim dedim. Ankastre şu marka olur mu dedi. Olur dedim. Yani ne istedilerse tamam dedim. 
Evin ertesi günü hem elektrik hem suyu açıldı. Kombiyi taktırdım. Gaz da iki üç gün içinde açıldı.
İlk ay kirayı aldım. İkinci aydan itibaren kiranın yarısını ben yarısını da yaptığı dolap için mobilyacı aldı.
Eylül ayında evlendiler. Düğüne gidemedim. Kirayı verirken şu kadarını kes, benim düğün hediyem olsun dedim. 
Evlendiklerinin ardından on beş gün geçmedi ki kira gününden birkaç gün geçtikten sonra kiraya verdiğim genç aradı. Abi, bunlar dolandırıcıymış. Altınları kaçırmaya kalktılar. Biz ayrılacağız. İki ay uzaklaştırma aldım deyince kiradan geçtim. Daha bismillah demeden ayrılmalarına üzüldüm. Allah kimsenin başına vermesin. 
Kirayı karşı taraftan alın. Ben numaralarını vereyim dedi. Dedim muhatabım sizsiniz. Ben karşı tarafı tanımam. Kirayı şu anda düşünme. Önce kendini bir toparla dedim. 
İki aylık uzaklaştırma sona erdi. Evi boşalttı kiracım. İki aylık kira, bir aylık yakıt bedeli kaldı. 
Ha şimdi verir ha şimdi arar diye on aydır bekledim. Maalesef bir geri dönüş olmadı. Niye böyle yaptı bilmiyorum. 
Şimdi düşünüyorum da evi boşalttığı zaman anahtarı üst komşuya ver demiştim. Sana vereyim abi, bir helalleşelim demişti. Sen anahtarı ver de bir ara helalleşiriz demiştim. Sanırım helalleşmesi, kirayı vermekten ziyade hakkını helal et demekten ibaretmiş. 
Bir ara hal hatır sormak için yazdım. Ne yaptın kendini toparladın mı dedim. İyiyim. Sorun yok. Toparladım abi demişti. Bekledim ki benim de size biraz borcum var. Onu geciktirdim. Şu gün ödeyeyim. Maalesef öyle bir şey göremedim. 
Bir ara durumu anlatan, iki aylık kira ve bir aylık yakıt bedeli var. Ödemeyi düşünüyor musun şeklinde bir şeyler yazdım. Okuduğu halde cevap yazmadı. Ardından yazdığım mesajı da hem ondan hem kendimden sildim. 
Geçti gitti. Giden para beni ne öldürür ne de ihya eder ama insan, abi ödeme imkanım yok. Ben hala düğün borcu ödüyorum, durumum bu da mı diyemez. 
İşin ilginci, durumda paylaştığım her yazıyı okuyanlardan veya yazıya bakanlardan. Belli ki numaram kendisinde duruyor. Silmemiş ve mesajımı da aldığına göre numaramı engellememiş. 
İnanın işin parasında falan değilim ama bu durum garibime gidiyor. 
Bir başka garibime giden ise evi kiralamak için beni arayan, kiralama sürecinde benimle görüşen, kira şu fiyat olsun diye benimle pazarlık yapan ve benimle o süreçte buluşmak için namaz sonrasını söyleyen babanın durumu. Baba bana kaç haftadır cuma mesajı gönderiyor hem de fotoğraflı. Belli ki numaram babasında da duruyor ki cuma mesajı gönderiyor. 
Diyelim ki bu genç ne umdu ne buldu. Çünkü evliliği başlamadan bitti. Bundan sonra da mahkeme süreci var. Bu da epey sürer. Garibimin kira borcunu düşünecek durumu yok. Ne yaptığını bilmiyor. 
Babaya ne demeli? Babanın yaptığı normal mi? Elbette oğlunun mürüvvetinin bu kadar kısa sürmesi babayı da etkilemiştir ama baba cuma mesajı gönderdiğine göre kendinde ve ne yaptığını biliyor yoksa diğer Cuma mesajı gönderenler gibi baba da mu be yaptığını bilmiyor. 
İnanın, babanın bu mesajları bana oğlunun yaptığından daha garip geliyor. Namaza önem veren baba, Allah'a olan borcunu unutmuyor ama kula olan borcunu tınmıyor. En azından benim oğlanın borcu var mı diye insan bir sorar. Bunu sormuyor. Bari numaramı sil. Silmiyor. Bari numarama cuma mesajı bari göndermese. Gönderiyor. Yoksa baba da mı ne yaptığını bilmiyor. Bu arada Allah borcu mu önce gelir yoksa kul borcu mu? Siz ne dersiniz bilmem ama benim önceliğim kul borcu. 
Anlaşılan ilginç bir aile ile karşı karşıyayım. Yukarıda dediğim gibi kiradan geçtim. Evin iki kilidinin çilingir vasıtasıyla kullanılamaz hale gelmesinden, kapının delinmesinden, yerine takılan bir kilidin iğreti durmasından, hem yatak odasına hem salona TV ünitesi koymak için duvarı delmesinden geçtim. Bu durumda ben ne yapayım ne edeyim. 
Her ne kadar ben bir şey yapamasam da en azından baba ile oğul numaramı silse, oğul durumdan beni takip etmese, baba da cuma mesajı göndermese herhalde daha iyi olur. Anlaşılan her ikisi de bana bu süreci unutturmamak için kavilleşmişe benziyor. 
Son olarak Allah herkese huzur versin. İyi kiracı ve iyi ev sahipleri versin. Hepimize akıl, izan, feraset ve basiret versin. Allah herkesi iyilerle ve halden anlayan anlayışlı kişilerle karşılaştırsın. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde