Ana içeriğe atla

Ötenazi Düşünülmeli

Tekirdağ'da cinsel istismar ve şiddete maruz kalan Sıla bebek entübe edilmiş durumda. Yoğun bakımda ölüm kalım mücadelesi veriyor.

8 yaşındaki Narin kızın vahşi ölümü tutuklu o kadar kişiye rağmen sık sık ifade değiştirildiğinden, kızı kimin öldürdüğü, niçin öldürüldüğü hala gizemini koruyor.

27 yaşındaki Şeyda polisi öldüren katil zanlısının, 26-28 suçtan sabıkalı 19 yaşında uyuşturucu bağımlısı biri olduğu hem polis kayıtlarında var hem de ailesi tarafından ifade ediliyor.

Beş defa psikolojik tedavi gören 19 yaşındaki genç, aynı günde yarım saat ara ile hem eski sevgilisinin hem de yeni sevgilisinin kafasını keserek surlardan atlayıp intihar ediyor.

Yukarıya yazdığım cinayetler son bir ayda olup biten ve Türkiye gündemine oturan, eski tabirle üçüncü sayfa gazete köşelerine ait haberler. Günde bu tür cinayetler olup da Türkiye gündemine oturmayan ne kadar olay oluyor, varın siz düşünün.

Cinayet, istismar, şiddet vb. olayların her türü içimizi ve yüreğimizi burkan menfur olaylar.

Gönül ister ki bu tür içimizi karartan olaylar hiç olmasa ve biz bu tür konuları hiç ele almasak, hep güzel haberler yazılı ve görsel medyayı süslese, biz de bunları yazı konusu edinsek. Ama bu dediğimiz birer temenniden ibaret. Maalesef hız kesmeden ülkenin hemen her yerinde oluyor bu tür vakalar.

Yukarıda yazdığım Sıla bebek ve Narin olayının üzerinden bir ay geçti. Üzerinde çok yazılıp çizildi. Ne kadar yazılıp çizilse de sözün bittiği yerdeyiz.

Hem Şeyda polisi hem de iki kızın kafasını kesen faillerin daha 19 yaşında olması dikkatimi çekti.

Biri 26-28 suçtan sabıkalı uyuşturucu bağımlısı biri. Diğeri de beş kez psikolojik tedavi görmüş biri.

Bu çocuklar daha bu yaşta nasıl suç makinesi olup çıkmışlar? Bunun üzerinde düşünmeye değer.

Belli ki hem uyuşturucu kullanan hem de tedavi gören bu 19 yaşındaki gençler hasta ve tedavisi elzem olan tipler. Bunların yeri polis ve asker gözetiminde hastanede tedavi görmek olmalıydı. İyileşinceye kadar hastane köşelerinden dışarıya bırakılmamalıydı. Çünkü her ikisinin de hem saldırgan hem de gözlerini kırpmadan öldürme özelliği var. Bu şekilde zarar verme itiyadı olan kişiler toplumun içine ve dışarıya normal insanmış gibi niçin salıveriliyor?

Diyelim ki bunlar tedavisi cevap vermeyen hastalar.

Tedavi cevap vermiyor diye bunların yeri dışarı mı olmalıydı?

Dışarı saldık diyelim. İnsanların içinde normal insanmış gibi dolaşan bu tip psikolojik ve patolojik hastalardan insanımızı kim koruyacak? Çünkü hiç kimsenin alnında hasta ve saldırgan özelliği var yazmıyor. Hoş, yazsa bile ne yapabilirsin ki.

Ardı arkası kesilmeyen bu olaylar şunu gösteriyor ki sokak, cadde, işyeri ve dışarıda kimse güvende değil. Çünkü her an için normal görünümlü birisinin saldırısına maruz kalmamak elde değil.

Hele beş defa tedavi gördükten sonra eski ve yeni sevgilisini öldüren 19 yaşındaki genç gösterdi ki bu tipler tedavi olsalar bile dışarıya bırakılmaması lazım. Çünkü belli ki başkasına zarar verme ve saldırgan özelliği devam ediyor. Üstelik bu gençle ilgili öldürülen kızın ailesi kaç defa şikayetçi olmuş, bunun yüzünden çocuklarının okulunu değiştirmiş. Sonuç, 19 yaşında iki gencin hayatı karartıldı.

Bu durumda ne yapılmalı?

Birileri suç makinesi olmaya ve seri cinayetler işlemeye devam mı edecek? Bence yapılması gereken, bu tiplerin ister hapishane ister hastane köşesinde ömürlerini tamamlaması ya da tedavi olmasına rağmen tedaviye cevap vermeyen bu kişiler için pekala alanında uzman hekimlerin heyet raporu ve aile izniyle ötanazi uygulanabilir.  Toplumun her kesimi, bir psikopatın egosunun potansiyel kurbanı olmaktansa varsın bu tip saldırgan hastaların canına kıyılsın. Başka da çare yok gibi görünüyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde