12 Eylül 2024 Perşembe

İslam Dünyasının Şeytana İhtiyacı Var mı?

Bangladeş, bir zamanlar Doğu Pakistan olarak bilinen bir ülke. 1952 yılında başlattıkları bağımsızlık mücadeleleri fayda verir, 1971 yılında bağımsız bir ülke olur.

2024 yılına gelince, "Bangladeş, 1971'deki Bağımsızlık Savaşına katılanların çocuklarına kamuda kontenjan ayırır.

Bu kararın ardından öğrenciler protestolara başlar. Protestolar sonucunda 625 kişi ölür, 18.380 kişi yaralanır.

Yüksek Mahkeme kontenjan kotasını düşürdükten sonra protestolar sona erer.

Gösterilerdeki şiddet olaylarından sorumlu tutulan Cemaati İslami Partisi ve öğrenci kolunun yasaklanmasını ardından, protestocular bu kez de gösterilerdeki yaşamını yitirenler için adalet çağrısıyla sokaklara dökülmüş. 

Ölü sayının artmasından endişe ediliyor".  

Yukarıdaki haberi "internethaber.com" sitesinden okuyunca şaşırdım. Bir o kadar da üzüldüm. 

Şaşırma ve üzülme neye yarar? Zira bir hiç uğruna 625 kişi ölmüş. 18 binden fazla kişi yaralanmış. 

Acaba bağımsızlık savaşında bu kadar ölü vermiş mi Bangladeş. Bir bakalım. Wikipedia’ya göre Bangladeş-Pakistan savaşında ölen Hintli, Bangladeşli ve Pakistanlı sayısı şöyledir: 1426 Hintli, 1525 Bangladeşli, 8000 Pakistanlı.

Hintli ve Pakistanlı ölenleri bir tarafa bırakırsak, bağımsızlık mücadelesinde 1525 insanını kaybeden Bangladeş, kamuya alımlarda ayırdığı kontenjan bahanesiyle 625 insanını kaybetmiş. Neredeyse bağımsızlık savaşındaki insanının yarıya yakını bu protestolarda can vermiş.

Değer miydi bu kadar kişinin ölmesine ya da öldürülmesine?

Değer miydi bu kadar kişinin yaralanmasına? 

Değer miydi kamuda birilerine kontenjan ayırmaya?

Bu kontenjan ayırma işi bağımsızlık savaşının hemen ardından yapılsa, dersin ki babaları canlarını vermiş, çocuklarına kamuda görev vereyim.  Yıl olmuş 2024. Hükümet 53 yıl öncesinde yararlılık gösterenlerin çocuklarını korumaya kalkıyor.

Bilmeyenler için söyleyeyim. Bangladeş resmi dini İslam olan halkının % 91’i Müslüman olan bir ülke.

Hep düşünürüm, bu ölme, öldürme işleri niçin başka ülkelerde olmaz da hep İslam ülkelerinde olur?

Bu ölme ve öldürme, savaş, iç savaş, bombalama, gerginlik, kaos, fakirlik, kan ve gözyaşı niçin başka ülkelerde değil de hep İslam ülkelerinde olur?

Huyundan mıdır, suyundan mıdır, inandıkları dini yanlış yorumladıklarından mıdır?

Niçin hiçbir İslam ülkesinde balta kamuya alım olmak üzere oturmuş, değişmeyen ve işleyen kural olmaz?

Şeytan başka ülkeleri bıraktı da sadece İslam ülkelerinde mi fitne-fücur çıkarmaktadır?

Sebep nedir bilmiyorum ama herhalde İslam dünyasının şeytana ihtiyacı yoktur. Öyle zannediyorum, şeytan “Siz kendi kendinize yetersiniz. Bana ihtiyacınız yok. Ben gidip keyif çatayım” diyerek İslam dünyasını kendi haline bırakmıştır. Çünkü şeytan uğraşsa bu kadar kişinin bir hiç uğruna ölmesini zeminini hazırlayamaz.

Çiçeği Burnunda Bir Amirin Serüveni (6)

Mesaiye riayet konusunda çok hassastı. Bazı zamanlar mesai başlamadan kalkar. Tam 08.00'de tüm katı dolaşarak odalara girer. Hangi koltuk boş tespiti yapar. Sonra makamına geçer. 

Zamanında mesaiye gelmeyenler arasında kendi koruması da vardır. 

Koruması göreve geldikten sonra korumayı tüm kurumlara gönderir. Bundan sonra mesaiye geç gelme olmayacak uyarısında bulundurur.

Hala yeni gelenler varsa merdiven başında beklemesini, kim hangi dakikada gelmişse not almasını ister. Güvenlik de merdivende durur. Üç dakika geç kaldın, on dakika geç kaldın diye el kol işareti yapar ve kara listeye isimleri ekler. 

Güvenliğin uyarısını yeterli görmez ki akşam 16.30'da mesaiye geç gelenlerin makam önünde toplanması emrini verir. 

Bir yarım saat sonra içlerinde daire amirlerinin de olduğu kişileri makamına alır. Geç kalmayacaksınız bundan sonra der birkaç defa. Ardından "Sabahın sekizinde dikti demiş içinizden biri. O hanginiz" diye  sorar. Kimseden cevap çıkmaz. İstihbaratının güçlü ve her şeyden haberinin olduğunu söyler. İyi de istihbaratı güçlü ise sekizde dikti diyeni de öğrenmiş olması gerekmez miydi. Yine kah korumasını kurumlara gönderip bir daha gecikmeyin diyeceğine kah makamına çağırıp bir daha gecikme olmasın diyeceğine, gecikenlerden savunmasını alsa daha iyi olmaz mıydı. 

Neyse biz devam edelim mesaiye özen gösteren mülki amire. 

Birkaç gün sonra hizmetlisine talimat verir. Tam 08.00’de şu kurumu ara. Daire amiri gelmiş mi öğren der. kurumu ara. Hizmetli de müftünün gelip gelmediğini telefon açarak sorar.

Aradan bir hafta geçer ki bilgi vermek için saat 11.00 sularında bir kurumdan bir görevli mülki amirle görüşmek ister ama görüşemez. Çünkü mülki amir o vakitte kahvaltısını yapıyor. 

Mesaiye riayeti personelinden isteyen, bunu sık sık yineleyen mülki amir aynı zamanda yürümeyi de sever.

Bazı günlerde yanına yazı işleri müdürünü ve iki kurum amirini de alır. Amirlerden birini sağlıkçıdan, diğerini de doğayı bilen tarımcıdan seçer. Öyle ya rahatsızlanırsa biri muayene edecek, diğeri de dağ yolunu gösterecek, yazı işleri müdürü de dağdan emir verecekse onu ilgili kurum amirine duyuracak.

Yürüyüşe de makamdan yürüyerek gitmiyor. Belli bir yere kadar makam aracı onları taşıyor. Tıpkı yürüyüşe gidenlerin evden çıkınca asansöre bindiği ve yürüyüş parkuruna kadar da arabasıyla gittiği gibi.

Mesaide hassas olduğuna göre sanırsın ki bu doğa yürüyüşünü mesaiden sonra yapıyor. Mesainin içinde yapıyor. Üstelik bunu bir değil, kaç defa yapıyor. Sakın bu ne lahana turşusu demeyin. İlçenin tek sorumlusu. Ne yapsa yeridir. Kime ne, ne zaman gideceği.

Bu doğa yürüyüşü öyle bir iki saat sürmez. Saatleri bulur. Çünkü yürüyecekler, yorulunca oturup dinlenecekler. Bir şeyler yiyip içecekler.

Sağlıkçı ilçenin tek uzmanı. Uzman doktorun yazması gereken tüm ilaçları bu uzman yazıyor. Uzman doktor yürüyüşe gidince haliyle muayeneye ve ilaç yazdırmaya gelenler de geri döner. Doktor nerede diye soranlara yürüyüşe gitti denilmez. Ya toplantıda ya da bugün muayenesi yok denir. Bu durum hastaların kaç defa başına gelir.

Hastalık beklemeye gelmez demeyin. Sağlık için yürümek de önemli. Sonra bu konularda yalan söylemede bir sakınca olmaz herhalde.

Mülki amirle görüşmeye gelen olursa geri dönecek, imzalanacak evrak varsa bekleyecek. Öyle ya günün arkası bugün mü sanki. Sonra mülki amirin mesai saatleri içerisinde yürümeye hakkı yok mu? Personel 08.00-17.00 mesaisi yapacak, o ise dağ bayır gezip dolaşacak.

11 Eylül 2024 Çarşamba

Noter Kur'ası

Toplum yararına programlar (TYP) çerçevesinde okullarda temizlik görevlisi olarak çalışmak için müracaat edenler içerisinde, şartları tutan 98 kişi içerisinden; 13 asıl, 5 yedek seçmek istiyorsunuz.

Bunun için kura çekmeniz gerekiyor. Bu kurayı da siz çekemezsiniz. Çünkü bir güvenilirliğiniz yok. Bunun için yanı başınızdaki notere müracaat ediyorsunuz.

Noter ortada siz de kenarda üç eşit insan gibi oturuyorsunuz.

Orta yere saklama kabı gibi iki kutu konuyor.

İçinde katlanmış bildiğimiz kağıtlar var.

Ama bu kağıtlar değerli kağıt kabul ediliyor.

Kuraya başlamadan önce kutuları bir güzel sallıyor ve karıştırıyor noter.

Birinden isim çekiliyor, diğerinden ya boş ya asıl ya da yedek.

Kimin bahtına ne çıkarsa artık.

Asıl çeken seviniyor, boş çeken ise kör talihine yanıyor. 

Asıl ve yedek çıkanların isimleri tutanağa geçiriliyor katip tarafından. Siz de tüm bu olup biteni izliyorsunuz.

Bir 40 dakikanın sonunda kura işlemi bitiyor. Tutanaklara imzalar atılıyor. Sandalyeden kalkılıyor. 

Ardından bu işlemi kayda geçirip sözleşme haline getirmek için noter, dairesine geçiyor ve sözleşmenin altına imza attırdıktan sonra önüne bu faturayı koyuyor.

Faturayı görünce içim cız etti. 

Vay anasına, noter olmak varmış dedim içimden. 

Benden geçti artık ama hukuk okudu iseniz; hakim, savcı, avukat olmaya falan kalkmayın. Size tavsiyem noter olun noter. Sonra demedi demeyin. 

İstenen meblağın da aynı anda yatırılması gerekiyor. 

Ödenek isteyelim. Gelinceye kadar bekler misin desen, zinhar olmaz. Parayı nereden bulursan artık. Cebinden mi verirsin, birinden emanet mi bulursun. 

Bu kura işini halletmek için haddi zatında notere para harcamaya da gerek yok aslında. Pekala kaymakamlık bünyesinde oluşturulan bir komisyon marifetiyle bu iş meccanen yapılır. 

Belli ki devlet bu işi noterlere havale ederek hem noteri kazandırıyor hem de kendisi. Çünkü fifty fifty çalışıyor zannımca. 11.09.2021