2 Eylül 2024 Pazartesi

Polise Yasak Yok mu?

Pazar günü Muhacir Pazarından geliyorum. Millet Bahçesinin sağıma alıp Ahmet Özcan Üst Geçidine doğru gidiyorum. 

Işıklara geldim. Bölünmüş yolun ilkini geçtim. Yayalara kırmızı yandığı için orta refüjde beklemeye koyuldum. 

Feridiye Karakolu tarafından gelen araçların geçmesini beklerken önümden bir polis arabası geçti. Sola Muhacir Pazarına doğru dönerken polis arabasını süren polisi, bir eli direksiyonda, diğer eli kulağında telefonla konuşuyor gördüm. Yanında da resmi üniformalı bir polis oturuyordu. Arka koltuklarda polisin olup olmadığına dikkat etmedim.

Göreve gidiyor olmalılar. Siren sesi yok, korna çalma yok, hızlı gitme yok. 

Araç süren polisin telefon konuşması dikkatimi çekti. Polistir, amiri aramış olabilir ya da 112'ye gelen bir ihbarı haber veriyor olabilirler. 

Yalnız araç hareket halinde iken vatandaşa telefonla konuşması yasak. Polis görürse veya kameraya yakalanırsa vatandaşa ceza yazılıyor.

Acaba polisler bu yasaktan muaflar mı? Bunu bilmiyorum. Muaf olsalar bile vatandaşa örnek olmaları gerekir ve hareket halinde iken telefonla konuşmamalıdırlar.

Eğer görev gereği telefona cevap vermesi gerekiyorsa, pekala konuşması için telefonu yanındaki mesai arkadaşına verebilir ya da kulaklık aracılığıyla konuşmasını yapabilir.

Önemli bir olay için illa kendisi cevap verecekse, aracı sağa çekip konuşmasını yapabilir. 

Görev gereği konuşma yapıyor olsa, yanındaki arkadaş bu konuşmaya cevap verebilir. Belli ki özel bir görüşme yapıyor.

Doğru mu bu polisin yaptığı? Doğru olduğunu kimse söyleyemez. Bir kural ve bir yasak varsa herkesi bağlamalıdır.

Millete telefonla konuştuğu için ceza yazan polisin bu tavrı, imamlar için söylenen, “Ele verir telkin, kendi yutar salkımı” sözüne çok benziyor. Yine “İmam osurursa cemaat sıçar” sözü de bu konuya uygun sözdür.

Hasılı polisin trafikte üstelik kavşakta gizleme gereği bile duymadan alenen telefonla konuşması bana garip geldi. Polisin kırmızıda geçtiğini, hız sınırına riayet etmediğini, güvenlik şerifin kullandığını, kaldırım üzerine araç koyduklarını görmüştüm de telefonla konuşanına ilk defa denk geldim. Telefon dışında diğer yaptıklarının bir makul izahı olabilir ama bence telefonla konuşmasının hiç makul izahı olamaz. Telefon vatandaşa risk ise, trafiği tehlikeye atıyorsa, aynı şeyler polisler için de geçerlidir.

İstifa ve Parti Değiştirme

Ülkemizde tek taraflı bir mekanizma olan istifa pek işlemez. İnsanımız bulunduğu yerde çakılı kalmak ister. Yerinde kalmak için gerekirse kırk kapıyı çalar. Olmadı görevden alınmayı bekler.

İstifa pek işlemez desem de  nadiren de olsa parti değiştirmelerde işliyor. Kişi bir partiden milletvekili veya belediye başkanı seçiliyor. Sonra bir bakmışsın, seçildiği partiden, önce istifa ediyor sonra bir başka partiye yani seçilmediği partiye geçerek vekillik veya belediye başkanlığına devam ediyor.

Bu şekil istifa ve parti değiştirme, iktidar ve kökleşmiş, kaç defa seçime girmiş, seçmen nezdinde az veya çok bir karşılığı olan partilerde pek olmuyor. Genelde yeni kurulmuş, partileşme sürecini tamamlayamamış, aldığı tepki oylarla az veya çok vekil veya belediye başkanı kazanmış partilerde oluyor. 

Güçlü partiler bu tür vekil veya belediye başkanlarını markaja almak suretiyle kendi partilerinin vekil veya belediye başkan sayısını artırma yoluna gidiyor. El altından, bizim partiye geçersen, sana şöyle destek veririz, güzel hizmet edersin, eli-kolu bağlı oturmazsın, il veya ilçenin şu sorununu çözmede yardımcı oluruz. Önümüzdeki seçimde de vekil veya belediye başkan adaylığı sözü veriyoruz. Yeter ki geç gibi şeyler söyleniyor olmalı. Vaatleri gören vekil bir sonraki dönemi daha garantilemek ister. Üstelik seçildiği partinin öbür seçime kalıp kalmayacağı, kalırsa da varlık gösterip gösteremeyeceği belli değil. Uygun bir ortamını bulup istifa ediyor, ardından parti değiştiriyor. 

İstifa edip parti değiştirenlerin çoğu X partisinden aday adayı olup listeye giremeyen veya belediye başkanı gösterilmeyenlerden oluşuyor. Bunlar X partisinden yüz bulamayınca, Y partisi ile dirsek temasına geçiyor. Beni aday gösterirseniz, partinize gelirim şartı koşuyor. Küçük partiler zaten aday bulmakta zorlanınca bu tip bulunmaz Hint kumaşlarını havada kapıyor ve partilerinden aday gösteriyor. Haliyle parti aidiyeti oluşmuyor. Aidiyet oluşmayınca da bu tipleri partilerin de tutmak mümkün olmuyor.

Bu şekil parti değiştirmeye istifa denir mi, tartışılır. Bana göre bu tür istifa sadece parti değiştirmek için tercih ediliyor. Bulunduğu statü veya başkanlıktan ayrılmıyor. Yani imkan yönünden bir kayıp yaşanmıyor. 

Halbuki esas istifa, bulunduğu makam, mevki, statü ve imkanlardan vazgeçmektir. 

Kişi seçildiği parti ile anlaşamayabilir. Prensiplerine uymayan bir partide durmaktansa istifa etmesi anlaşılabilir. Yalnız bu durumda vekilliğine veya belediye başkanlığına bağımsız devam etmesi etik olandır.

Böyle yapmayıp istifa edip başka partiye geçmek, kendisini seçen seçmene saygısızlıktır. Çünkü seçmen A partisinden dolayı değil, B partisinden dolayı o kimseye oy vermiştir. Bu şekil istifayı tercih edecek olanların seçmenlerinin görüşünü bir şekilde almasında yarar görüyorum. Ben şu şu gerekçelerle Z partisine geçmek istiyorum. Ne dersiniz demeli? Bunu temayül ile mi yapar, seçmenin arasına girip karşılıklı görüşerek mi yapar, mevzuat uygunluğu varsa seçmeninin önüne sandık mı koyar, bilmiyorum.

Hasılı istifa ve parti değiştirmelerde memleket ve seçmen menfaatinden ziyade istifa edenin kendi menfaatini gözettiği su götürmez bir gerçek. Bu tiplerin de siyasetimize verebileceği bir şey yoktur.

1 Eylül 2024 Pazar

Ciltli Kitap *

Lise son sınıfta bir sınıfın rehberliği verildi. Kimdir, necidir, öğrencileri tanıyayım diye rehber öğretmenden "Öğrenci tanıma fişi" istedim.

Öğrencilere dağıttım. Soruları okuyarak doldurun dedim. İlaveten, şiddet görüyor musun türünden bazı sorular yazdırarak kağıdın arka tarafına yazmalarını istedim. Ayrıca sorularda olmayan özel durumunuz varsa onu da yazın dedim.

Herkes yazdı. Topladım kağıtları. Bir tanesi yazmamış. Niye yazmadın dedim. Cevap vermeden yüzüme baktı. Sonra vereyim dedi. Şimdi yazalım dedim. Öğrenciler, hocam bu arkadaş BEP'li dedi. Yanına biri oturarak soruları okudu. Verdiği cevapları yazdı.

Bu sınıfın aynı zamanda kendi branşımdan dersine giriyorum. BEP'li öğrenciyi hiç dersimde görmedim. Çünkü dersimin olduğu öğleden sonra okula rehabilitasyon aracı gelerek rehabilitasyona gitti. Bereket ortak sınavları sabahtan yaptığımız için dersimden bir başka öğretmenin gözetiminde sınavlara girdi. 

Öğrencinin kağıdı anlamsız kelimelerle dolu. Çoğu soruya ise hiç cevap verilmediğini gördüm. Her sınav kağıdından sıfır aldı. BEP'li olduğu için elliden aşağı puan vermedim. 

Bir gün bu BEP'li öğrenci ile teneffüste özel görüştüm. Okuyup yazabiliyor musun dedim. Evet, ciltli kitap bile yazabilirim dedi. Bu cevabı alınca şaşırdım elbet. 

Nasıl şaşırmam ki. Sınavımdaki cevabı basit sorulara bile cevap yazmamış. Üstelik hazırlık soruları adı altında soracağım soruları bir hafta öncesinden gönderiyorum. Yazdığı anlamsız yerlere de verecek bir puan bulamadım. Öyle ya kitap yazacak kadar bilgi, birikim ve doküman olduğuna inanan bir şeyler yazardı. 

Kısaca ne yazdığını gördüm ne okuduğunu. Buna rağmen bu cahil cesaretinin nereden geldiğini anlayamadım. 

Ha kişi okuyamayabilir, yazamayabilir. Okuyabilir ama yazamayabilir. Adı üzerinde BEP'li. Çünkü zihinsel engelli. Kimsenin bu durumda olmasını istemesem de içimizde var böyleleri. 

Hayretime giden böyle birinin ciltli kitap bile yazarım demesi. Daha ayakları yere basmıyor deyip çok üzerinde durmadım. Öyle ya ciltli kitabını bile yazarım diyene ne diyeceksin? Belli ki kendini bilmiyor ya da kendini olduğundan farklı gösteriyor. 

Bu çocuğu masum kabul ederim. Çünkü lise son sınıf da olsa daha çocuktur. 

Bir de BEP'li olmadığı halde tıpkı BEP'li öğrenci gibi ben bunun kitabını yazdım diyenler var. Koca koca kelli felli adamlar bunlar. 

İşinin uzmanıdır, bilgi ve birikimi vardır. Kitap yazanlara bir şey demem. İlminin ve bilgisinin sadakasını veriyor. Ya bir de bir şeyden anlamadığı halde o şeyin kitabını yazdığına inananlara ne demeli? İşte asıl korktuğum tipler bu tipler. Çünkü özgüveni tavan yapmış, cahil cesaretini, kitabını yazdım diye gizleyenler, telafisi olmayan kırıp dökmekten başka bir şeye imza atamazlar. 

*25.09.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.