1 Ağustos 2024 Perşembe

Kaldırılan Sosyal Medya Paylaşımları

Hamas lideri İsmail Haniye'nin İran'ın başkenti Tahran'da, Cumhurbaşkanlığı makamına 150 metrelik bir mesafede konakladığı konutta bir hava saldırısı sonucunda öldürülmesinin ardından, 31 Temmuz 2024 tarihli günün sabahında sosyal medyada İsmail Haniye lehine, İsrail aleyhine paylaşımlar birbiri arkasına geldi.

Çoğu paylaşımcı ikinci bir paylaşım daha yaptı. Bu sefer ki paylaşımları "Şöyle bir paylaşım yapmıştım. Gönderin Kaldırıldı" şeklinde.

Çoğunda kaldırma nedeni olarak "Görünüşe göre tehlikeli olarak tanımadığınız kişi ve kuruluşların sembollerini paylaştın, gönderdin, bunları övdün veya rakip ettin. Bu, tehlikeli kişi ve örgütlerle ilgili Topluluk Standartlarımıza aykırı" gerekçesi yazılmış.

Yazılan paylaşımın kaldırılmasını kızıyoruz kızmaya. Niye kaldırıyorlar diye kızalım. Bunu akşam sabah yapalım. 

Peki, bu kızmamızın faydası var mı? Hayır. Kızdığımızla kalıyoruz. Maalesef yok.

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım.

Kullandığımız sosyal medya platformları Yahudi sermayesi ile kurulmuş, üretilmiş platformlar. Sermayesi ve üretimi Yahudi olmasa bile dünya yüzeyinde hiç kimse Yahudileri karşısına alamıyor. Çünkü baskın güçler. Yaptırımları ağır. Yahudiye rağmen dünyada sermaye olmak, güç olmak ve ayakta kalabilmek mümkün değil.

Tüketici ve üretici olmayan, hep başkasının üretip servis ettiğini kullanan bizler, Yahudi sermayesi ve üretimi ile kurulan bu tür sosyal medya platformlarını kullanarak istediğimiz her şeyi yazalım istiyoruz. İstiyoruz ki bir haksızlık var. Herkes bu haksızlığa karşı çıksın, herkes bizim görüşümüzde olsun ya da bizim görüşümüzde olmasa da biz yazalım, kimse sesini çıkarmasın istiyoruz. Bilelim ki böyle bir dünya yok. Herkes bizim gibi düşünmüyor. Mesela İran'da öldürülen İsmail Haniye bize göre kurtuluş mücadelesi veren bir mücahit iken onlara göre bu aktör bir terörist. Biz öldürülen kimseyi överken onlar yeriyor. Yani bizim mücahitlerle onların mücahitleri farklı. Bizim terörist gördüğümüzü onlar görmüyor.

Şimdi biraz empati yapalım. Bu sosyal medya platformlarını biz kurup herkesin kullanabileceği şekilde dünyaya servis etsek, bu platforma Yahudiler de girse, Haniyye öldürüldüğü için Yahudiler bu platformda göbek atsa, Haniyye aleyhine paylaşımlarda bulunsa, biz bu tür paylaşımlara izin verir miyiz? Herhalde cevabımız izin vermeyiz olur. Hiç kusura bakmayalım da Yahudiler de bunu yapıyor. Terörist gördükleri Haniyye için yazılan övgü dolu sözlere tahammül edemiyorlar ve paylaşımı engelliyorlar.

Sosyal medya hayatın bir parçası olduğu andan itibaren İsmail Haniyye ile ilgili paylaşımlar kaldırıldığı gibi niceleri kaldırıldı. Çünkü platformu kuran, servis eden, sermaye sağlayan onlar. Yani malın sahibi. Kuralları da mal sahibi belirler. O yüzden bırakalım paylaşımlarımızı kaldırıyorlar demeyi, onlara kızmayı ve köpürmeyi.

Düşünelim biz bu durumda ne yapmalıyız sorusunu soralım. Cevap basit aslında. Kendi sosyal medya platformlarımızı kurmak. Kendi platformumuzu kurduğumuz zaman istediğimiz her türlü paylaşımı yapalım. Birilerini överken diğerlerini yerelim. Kim ne diyebilir buna.

Var mıyız böyle bir şeye? Maalesef yokuz. Çünkü biz üretmek için değil, başkasının ürettiğini kullanmak için varız. Böyle bir irade ortaya koyma niyetimiz olsaydı, şimdiye dek kaç tane bu platformlardan kurardık. Ama kurmadık ya da kuramadık veya kurdurmadılar. 

Vakit geç değil, sadece kötü komşu mal sahibi yapar sözünü prensip edineceğiz. Onlar bizim paylaşımları kaldırdı mı? Madem öyle biz de kendi platformumuzu kurduk diyebilmektir.

Hoş, hangi alanda ne ürettik ki kendi sosyal medyamızı kuracağız...

31 Temmuz 2024 Çarşamba

Çiçeği Burnunda Bir Amirin Serüveni (2)

Önceki yazımda bahsetmiştim. Diğer amirlerden farkını ortaya koyacak, kedinin ayağını ilk gün ayıracaktı. Çünkü bu memur ve amir takımı kendi haline bırakılacak bir kesim değildi. 

Mülakatlarda elene elene yapacağı hizmeti sekteye uğrayan çiçeği burnundaki amir gecikmeyi telafi etmek için hızlı giriş yapacaktı. 

Önce bir karşılama töreni yapıldı kendisine. Emrindeki amirlerin yüzüne tek tek bakarak hafızasına aldı. Yukarı çıkın dedi onlara. 

Onlar çıktı. O ise başka bir merdivenden çıktı makamına.

Makamının önünde bekleşen amirleri huzuruna aldı. Onları tek tek süzdü. Bir tanesini karşılamada görmemişti. Ona sen kimsin dedi. Ben falan dairenin amiriyim dedi. İyi de az önce karşılamaya niye gelmedin dedi. Yetişemedim efendim dedi. Olur mu öyle şey. Bir daha olmasın dedi ve korumasına dönerek bunu not al dedi. Öyle ya koskoca mülki amir gelmiş. Amirin yaptığına bak. Zamanında yetişecek efendim. Kısaca ilk günden kara listeye birini almıştı. Haydi bundan sonra biri geç kalsın da göreyim. 

Muhtarları toplamış bir gün toplantı odasına. Öyle ya onların da amiriydi. Verdiği saatte tüm muhtarlar sıra sıra girmişler içeriye. Aradan bir dakika geçer. Geciken bir muhtar huzura gelir. Geç geldin, almıyorum seni toplantıya. Çık dışarı der. Seçilmiş amir kuzu kuzu odayı terk eder. Diğer seçilmişler de hiçbir şey olmamış gibi oturup toplantı yaparlar. Öyle ya onlara dokunmayan yılan bin yaşasın. Amir haklı mı burada? Haklı elbet. Muhtar dediğin zamanında toplantıya gelmeli. Mülki amir değil, o beklemeli mülk amiri. Kimse eski köye âdet getirmesin.

Sabah erken saatte alt katında olan bir amiri çağırtır. Bir, üç dakika geçer amir gelmez. Ardı arkasına zile basar. Nerede bu diye. Ama amir yerinde yokmuş. Amir ilçenin öğleye kadar süren semt pazarına kadar gitmiş. Amacı da bir şeyler alarak yerli üreticiye destek olmak.

Her neyse de mesai saatleri içinde pazara gidilir miydi? Küplere biner. Çağırtır pazardan hemen.

Girer huzura. Nasıl gidersin, niçin gidersin, kimden izin aldın gibi ahiret sorularına muhatap olur. Yerli üreticiye destek dese de mülki amir kaçın kurrası. Yutmaz bunları. Hemen savunmanı ver der. Öyle ya yerel üreticiye destek diye makam mesai saatleri içerisinde terk edilir mi?

Neye uğradığını şaşıran amir savunmasını yazmak için kendi makamına giderken geri çağırtır. Seni bu defalık affediyorum der. Gördünüz değil mi merhameti. Tam idamlık adamı bu merhamet böyle ipten alır. Mülki amir de olsa zira o da bir kalp taşıyor.

Bu uyarıdan sonra bu amir mesai saatleri içerisinde hiç makam odasından çıkmadı. Sigarası bitse sahi dairesinin karşısındaki bakkala giderek sigara bile alamadı. Böylelerinin hakkında ancak böyle biri gelirdi. Siz buna dinsizin hakkından imansız gelir deyin.

Belki güvenliği açısından belki de kullarını denetleme amacıyla farklı merdivenler kullanıyor zaman zaman. Yangın merdiveninden giderken bir amir ve memuru mesai saatleri içerisinde sigara içerlerken görmez mi? Merhamet ve tolerans nereye kadardı böyle? Tahammülün de bir sınırı vardı. Onlara başlarım sizin sigaranıza demez mi? Öyle ya zıkkım içsinler.

İstihbaratı güçlü idi. Belki bu sayede belki de gören gözü, işiten kulağı sayesinde, balkonda içilen sigaranın izmaritinin söndürülmeden kül tablasına atıldığından haberdar idi. Haber gönderir o izmariti söndürün ve kül tabelasını boşaltın diye. İyi de ikinci katın bir köşesinde makamı olan bir mülki amir, birinci katın öbür ucundaki balkonda dumanı çıkan izmaritten ve kül tablası boşaltılmamış kül tablasından nasıl haberi olurdu? Buna ancak şapka çıkarılır. Diyarı Dicle dedikleri böyle bir şey olsa gerek.

Sayfam yine bitti. Ama mülki amirin yaptıkları ve yapacakları hala bitmedi. Biz en iyisi diğer yazımızda da yapılanlara devam edelim ki bu mülki amirin yaptıkları sonraki mülki amirler in kulağına küpe olsun.

Not: Yazılanların hayal mahsulü olduğunu söylememe gerek yok sanırım. İyi bir senaryo yazarı olduğumu bilin yeter. Çünkü senaryo yazmak benim işim. 

İsmail Haniye, İsrail ve İran

Bir saldırıyla üç çocuk ve dört torununu öldürmüştü İsrail. Belli ki esas hedef İsmail Haniye idi. 

Ama İsrail, ona önce evlat ve torun acısını tatsın. Sonra kendisini kaldırırız mesajı vermişti. 

Bunu bilmek için bir istihbarî bilgiye sahip olmaya gerek yoktu. Zira tüm olup bitenler dünyanın gözü önünde göstere göstere geliyordu. 

Esas hedefin kendisi olduğunu öyle zannediyorum İsmail Haniye de biliyordu. Öldürmek için her yolu mubah gören İsrail'i de iyi tanıyordu. Nereye gidip gitmeyeceğine ne yiyip ne içeceğine, hangi ülkenin güvenli olup olmayacağına dikkat etmesi gerekirdi. 

En azından kendisini törene davet eden İran, Haniye’yi güvenlikli bir yerde misafir etmesi ve her türlü tehlikeye karşı güvenlik tedbirlerini almalıydı.

Ülkesine bir tören için davet ettiği Haniye’ye, "Gelme. Ben senin güvenliğini sağlayamam" diyebilirdi. Madem bunu yapmadı. Pekala hava saldırılarına karşın daha güvenlikli bir yerde ağırlayabilirdi misafirini.

Tüm bunlar yapılmamış belli ki.

Geriye, İsrail'e operasyon yapma kalmıştı. İsrail için istihbarata gerek yoktu zaten. Çünkü gölge gibi takip ediyordu öldüreceği kişileri. Öldüreceği kişinin şurada, burada olması da önemli değildi. Zira her yerde operasyon yapabilirdi. Bunun için güç, kuvvet, teknoloji, imkan ve küresel destek vardı. 

Nihayet Haniye’nin misafir edildiği ve İran Devrim Muhafızları Ordusunun koruması altındaki  konuta, gece 02.00'de düzenlediği hava saldırısı ile Haniye’yi öldürdü. Mekanı cennet olsun. 

Suikastın yapıldığı ülke İran. Suikast ülkenin başkenti Tahran'da yapıldı. İran ile İsrail sınır komşusu bile değil.

Belli ki İsrail adım adım izlemiş Haniye’yi. Kalacağı yerin koordinatlarını belirleyerek düzenlediği hava saldırısı ile hedefine ulaşmış. 

Belli ki İran’ın hava saldırılarını bertaraf edecek savunma sistemi yok. Varsa da gece uykuya dalmışlar.

Bu menfur cinayette İsrail'e söyleyecek bir şey bulamıyorum. Çünkü hedefine ulaşmak için her yolu deneyen ve yaptıklarından dolayı dünyadan gelen ve gelecek tepkilere kulaklarını tıkayan bir İsrail var karşımızda. 

Belli ki İsrail yıllarca ne yapacağının hazırlığını yapmış. 7 Ekimden beri Gazze'de taş üstünde taş bırakmadan bir insanlık dramını gerçekleştiriyor. Hakkında soykırım uyguluyor şikayeti üzerine açılan davayı bile iplemiyor. Gazze'yle de yetinmiyor. Kah Suriye'ye kah Lübnan'a kah Irak'a kah İran'a kah Yemen'e nokta atış operasyonlar yapıyor.

Başka ülkeye saldırı o ülkenin bağımsızlığına halel getirirmiş, bu yaptığı diplomatik teamüllere aykırıymış. Tüm bunlar İsrail için vız gelir.

Aslında İsrail’in tek anladığı güçtür. İsrail'in bu orantısız saldırılarına ve maruz bıraktığı katliamlara karşı, karşısında hamaset, slogan ve ürünlerine boykot dışında bir güç yok. 

Burada İran’ı sorgulamak lazım. Koruyamayacağın bir kişiyi ülkene niçin davet ediyorsun? Sınırın bile olmayan İsrail gelip başkentinde nokta atış operasyon yapıyorsa, bu ülke ne için var? Başkenti bile güvenlikli olmayan ve İsrail için yolgeçen hanı olan bu ülkenin bu bölgede varlık sebebi nedir? Ülkesinde cereyan eden menfur cinayet İran’ın acziyetini mi ortaya koyuyor yoksa burada bir Acem oyunu mu var? Bu ülkenin Ortadoğu’da ki rolü, tıpkı İsrail gibi bir çıban başı rolünü üstlenmek midir?

Hasılı İran, olmayan karizmasını bir kez daha çizdirmiştir. Bu görüntüsüyle Filistin’in hamisi falan olamaz. Boşu boşuna devletim diye geçinmesin.