Ana içeriğe atla

Kaldırılan Sosyal Medya Paylaşımları

Hamas lideri İsmail Haniye'nin İran'ın başkenti Tahran'da, Cumhurbaşkanlığı makamına 150 metrelik bir mesafede konakladığı konutta bir hava saldırısı sonucunda öldürülmesinin ardından, 31 Temmuz 2024 tarihli günün sabahında sosyal medyada İsmail Haniye lehine, İsrail aleyhine paylaşımlar birbiri arkasına geldi.

Çoğu paylaşımcı ikinci bir paylaşım daha yaptı. Bu sefer ki paylaşımları "Şöyle bir paylaşım yapmıştım. Gönderin Kaldırıldı" şeklinde.

Çoğunda kaldırma nedeni olarak "Görünüşe göre tehlikeli olarak tanımadığınız kişi ve kuruluşların sembollerini paylaştın, gönderdin, bunları övdün veya rakip ettin. Bu, tehlikeli kişi ve örgütlerle ilgili Topluluk Standartlarımıza aykırı" gerekçesi yazılmış.

Yazılan paylaşımın kaldırılmasını kızıyoruz kızmaya. Niye kaldırıyorlar diye kızalım. Bunu akşam sabah yapalım. 

Peki, bu kızmamızın faydası var mı? Hayır. Kızdığımızla kalıyoruz. Maalesef yok.

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım.

Kullandığımız sosyal medya platformları Yahudi sermayesi ile kurulmuş, üretilmiş platformlar. Sermayesi ve üretimi Yahudi olmasa bile dünya yüzeyinde hiç kimse Yahudileri karşısına alamıyor. Çünkü baskın güçler. Yaptırımları ağır. Yahudiye rağmen dünyada sermaye olmak, güç olmak ve ayakta kalabilmek mümkün değil.

Tüketici ve üretici olmayan, hep başkasının üretip servis ettiğini kullanan bizler, Yahudi sermayesi ve üretimi ile kurulan bu tür sosyal medya platformlarını kullanarak istediğimiz her şeyi yazalım istiyoruz. İstiyoruz ki bir haksızlık var. Herkes bu haksızlığa karşı çıksın, herkes bizim görüşümüzde olsun ya da bizim görüşümüzde olmasa da biz yazalım, kimse sesini çıkarmasın istiyoruz. Bilelim ki böyle bir dünya yok. Herkes bizim gibi düşünmüyor. Mesela İran'da öldürülen İsmail Haniye bize göre kurtuluş mücadelesi veren bir mücahit iken onlara göre bu aktör bir terörist. Biz öldürülen kimseyi överken onlar yeriyor. Yani bizim mücahitlerle onların mücahitleri farklı. Bizim terörist gördüğümüzü onlar görmüyor.

Şimdi biraz empati yapalım. Bu sosyal medya platformlarını biz kurup herkesin kullanabileceği şekilde dünyaya servis etsek, bu platforma Yahudiler de girse, Haniyye öldürüldüğü için Yahudiler bu platformda göbek atsa, Haniyye aleyhine paylaşımlarda bulunsa, biz bu tür paylaşımlara izin verir miyiz? Herhalde cevabımız izin vermeyiz olur. Hiç kusura bakmayalım da Yahudiler de bunu yapıyor. Terörist gördükleri Haniyye için yazılan övgü dolu sözlere tahammül edemiyorlar ve paylaşımı engelliyorlar.

Sosyal medya hayatın bir parçası olduğu andan itibaren İsmail Haniyye ile ilgili paylaşımlar kaldırıldığı gibi niceleri kaldırıldı. Çünkü platformu kuran, servis eden, sermaye sağlayan onlar. Yani malın sahibi. Kuralları da mal sahibi belirler. O yüzden bırakalım paylaşımlarımızı kaldırıyorlar demeyi, onlara kızmayı ve köpürmeyi.

Düşünelim biz bu durumda ne yapmalıyız sorusunu soralım. Cevap basit aslında. Kendi sosyal medya platformlarımızı kurmak. Kendi platformumuzu kurduğumuz zaman istediğimiz her türlü paylaşımı yapalım. Birilerini överken diğerlerini yerelim. Kim ne diyebilir buna.

Var mıyız böyle bir şeye? Maalesef yokuz. Çünkü biz üretmek için değil, başkasının ürettiğini kullanmak için varız. Böyle bir irade ortaya koyma niyetimiz olsaydı, şimdiye dek kaç tane bu platformlardan kurardık. Ama kurmadık ya da kuramadık veya kurdurmadılar. 

Vakit geç değil, sadece kötü komşu mal sahibi yapar sözünü prensip edineceğiz. Onlar bizim paylaşımları kaldırdı mı? Madem öyle biz de kendi platformumuzu kurduk diyebilmektir.

Hoş, hangi alanda ne ürettik ki kendi sosyal medyamızı kuracağız...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde