Ana içeriğe atla

Beni Hiç Şaşırtmayan Pazarcılar

Sebze ve meyveyi ihtiyacımı marketlerden gidersem de zaman zaman pazardan giderdiğim olur.
Bu sefer de rotayı pazara çevirdim. Pazarın içine girmeden biber, fasulye ve domates aldım. Bir de içeriye bakayım istedim. 
Girişin hemen sağında iri iri şeftaliler dikkatimi çekti. Al beni diyordu. Kaç lira dedim 35 dedi. Bir kadın da şeftaliden tadıyordu. Tadı nasıl dedim. İyi dedi. İki kilo ver dedim. Arkadan tartıp verdi.
Alacağım bitmişti. Yine de bir dolaşayım dedim. Diğer taraflarda da şeftali 30-35 arası idi. 30 liralık olanlar da al beni, pişman olmazsın diyordu. Üstelik yarma yazıyordu. Ama almıştım beş fazlasına. 
İlk gördüğünü almamalıydın. Öğrenemedin gitti hala bu pazar alışverişini dedim ise de beş fazla verdim ama öyle zannediyorum aldığım şeftali çok iyidir diye kendi kendimi teselli ettim.
Eve geldim. İçişleri bakanı fasulye ve biberi çok beğendi. Tam aldığım sebzeler beğeni aldı derken şeftalilerden dört tanesi ezikmiş dedi. Haliyle az önceki mutluluğum boğazımda düğümlendi. Hani, nasılmış, bakayım demedim. Yine de düşünmeden edemedim. İri iri şeftalinin iki kilosundan dört tanesi ezik ise geriye sağlam kaç tane olurdu? 
Sabah dolabı açıp bir şey için bir şeyler atıştırayım ki altı dolsun istedim. Bir kapta diğer şeftalilerden ayrılmış dört âdet şeftali gördüm. Sanırım diğer kapta da ya dört ya da beş şeftali vardı.
Önceliğim bu ezik şeftaliler olsun deyip dolaptan çıkardım. Altını üstüne getirdim. Öyle böyle değil, ele alınacak gibi değildi şeftaliler. Tabağın tabanına suları bile akmış. Hasılı tabakta gördüğümüz gibi şeftaliler.
Şaşırdım doğrusu diyeceğim ama hiç şaşırmadım aslında. Çünkü ben bu familyayı iyi tanıyorum. Öne iyi ve iyileri koyan, müşteriyi çektikten sonra arkadan dolduran, doldururken de baksan bile ezik olduğunu fark ettirmeyen tipler bunlar. Çünkü ezik tarafını alta koyarlar, hafifçe alıp poşetin içine koyarlar. Sayıları her geçen gün azalıyor ve yok olmaya doğru gidiyor dediğim bu yetenekli kişiler hala mevcutmuş meğer. Bu işi meslek haline getirenlerin çoğu her müşteriye bir, iki ezik koyarak ezikleri eritirken bu mübarek bir poşete dört tane birden koyarak tüm ezikleri bana doldurmuş. Belki de hep ezik koyacaktı, ben böyle amca bulamam bir daha diye. Demek ki başka eziği yokmuş. Poşeti bağlamadan uzattı. Ben de içine bile bakmadan sepetime koymuştum. Halbuki bu tipler eziği koyduktan sonra bir güzel ağzını bağlardı. Ben bu amcayı ayakta uyuturum düşüncesiyle ağzını bağlamayı gerek görmemiş. 
Öğrenciliğimde de köye giderken Eski Garaj civarında bir seyyardan böyle şeftali almıştım. Kardeş, uzağa gideceğim, varıncaya kadar içinde erimesin, ne olur çok yumuşağını verme, parası önemli değil demiştim de tamam abi deyip doldurmuştu. Ağzını da bir güzel bağlamıştı. Parasını verip poşeti elime aldığımda şeftaliye parmağımın geçip gittiğini görünce, al şeftali senin olsun deyip tablasının üzerine poşeti bırakmıştım. Yok, öyle değil dediğine cevap bile vermemiştim. Ardımdan al paranı diye seslendiyse de para da senin olsun deyip paramı almadan geçip gitmiştim.
Seyyar satıcılarda ve pazarcı esnasında eskiye oranla iyi ve orta ürün verme ön plana çıksa da demek ki huylu huyundan vaz geçmiyor.
Konya pazar ve tablacı esnafının çoğunun sebze ve meyveyi seçtirmemesinden geçtim. Gözümün içine baka baka çürük, çarık ve ezikleri doldurmaları zoruma gidiyor. Bu tür mal satan Konya pazarcısı ve tablacısı bu kafa yapısıyla, gösterdiğinden farklı malı vermeye nasıl devam ediyor, biz ise böyle malı almaya nasıl devam ediyoruz, inanın anlamış değilim. Kendi evine götürmeyeceği ürünü başkasına nasıl veriyor bunlar? Yazık ki yazık. 
Pazarlar eskisi gibi değil. Çoğu insan bundan dolayı marketlere yöneldi. Aynı fiyata seçerek alıyor üstelik. Pazar ve tablacılar müşterilerinin çoğunu marketlere kaptırmasına rağmen böyle giderse ileride sinek avlayacağız diye niye düşünmezler de böyle kendi topuklarına sıkıyorlar?
Bir diğer husus, marketler pazarlarla aynı fiyata hatta pazar fiyatından düşüğe sattığı gibi tek tek seçtiriyor. Marketlerden, seçile seçile sebze ve meyve fire verirken pazarcı esnafı doğru dürüst fire de vermiyor. Çünkü çürük çarık dolduruyor.
Burada tüm pazarcı esnafı ve tablacı böyledir demiyorum. İçlerinde malını dürüst satanlar ve seçtirenler vardır ama sayıları azdır. Çoğunluğu sahtekar, günü kurtarma üzerine ticaret yapıyorlar.
Öyle zannediyorum pazarlarda Konya dışında sebze ve meyve seçtirmeyen bir şehir bilmiyorum. Sebze ve meyve seçtirmeme Konya pazarcısına has. Konyalı tepki vermediği müddetçe de pazarının bu hastalığı ve hastalıklı satışı devam edecek. Aslında bunları adam etmenin bir yolu var: Tüketici ürününü seçtirmeyen pazarcıdan alışveriş yapmayacak. Akşama kadar malı elinde kalan tıpış tıpış malını seçtirecektir. Bunun için tüketicide bilinç gerek.
Ezik şeftaliler yüzünden ben bu esnafa kızdım ve bu yazıyı döşedim ya. Şimdi bir düşüncedir aldı beni. Ya bu adam, bu amca yaşlı. Ağzında doğru dürüst diş yoktur. Şuna dişine göre yumuşaklarından vereyim de afiyetle yesin diye beni düşünmüş olmasın. 
Aman neyse be. Öyle de olsa yazıyı baştan alıp yazamam. 

Yorumlar

  1. :)) Babam ve ağbim pazarcı. Rahmetli babam pazarlığı bulunduğum şehrin pazarından almaz, ertesi gün başka bir şehrin pazarından alırdı. Öldükten sonra ona çok hak verdim, sizinle aynı sorundan muzdarip olduğu için almazdı. Bende ya manavdan ya marketten ya da ağbimin 2-3 arkadaşı var onlardan alırım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Babanıza Allah rahmet eylesin. Bundan muzdarip olan çok. Yalnız tüketicinin baş tutanı olmadığı için bir irade ortaya koyamadığından, Konya bildim bileli böyle. Yapılan tam bir kaba ham softalık. Dindar, mütedeyyin bilinen Konya'ya yakışmıyor bu. Eskiye oranla gelişme olsa da hala eksiklik çok. Pazarcılık yapmak da zor elbet. Kolay değil. En iyisi sürekli birinden alışveriş yapmak sizin yaptığınız gibi. Öyle olunca ürünün iyisini veriyor. Belki biraz pahalı veriyor ama değiyor. Önceki mahallemde bulmuştum öyle birini. Yeni mahallemde bulamadım. Bir de tek pazarcı tüm alacağını satmıyor. Bazılarını tanıdıktan alsak bile mecburen bazılarını başkasından almak gerekiyor. Seçmece mutlaka olmalı. Müşteri de elini sıkıp sıkıp koymamalı. Çoğu altını üstüne getiriyor kasanın.

      Sil
  2. Gezip dolaştığım yerler içinde pazarcıların ek ahlaksızı maalesef konyadakiler.
    Hem çürük çarığını veriyor, hem de çok gereksiz bağırıp çağırıyorlar

    YanıtlaSil
  3. Güya bağırıp çağırmak yasaklandı kanunla. Dinleyen kim? Müeyyide uygulanmıyorsa kanun ne işe yarar. Konyalılar tepki göstermedikçe bazı pazarcı esnafının çürük çarık ürün tartması devam edeceğe benziyor. Konyalılar ise sadece homurdanır. Bu da sonuca götürmüyor maalesef.

    YanıtlaSil
  4. Hocam haklısınız pazar esnafının tümünü gezdim nerdeyse seçtirme yok ellerine ne geçerse onu koyuyorlar poşete ve ne acayiptirki minnetleride yok almazsan alma bende almıyorum hocam marketten istediğim gibi seçiyorum vesselam

    YanıtlaSil
  5. Keşke ellerine be geçerse onu koysalar, en azından bazıları iyi çıkar. Arka tarafa müşteri yokken çürük ve çarığı ayarlıyor. Çürk ve çarık kısmı da alt tarafa gelecek şekilde istifliyor. Doldururken sırayla koyuyor gibi yapıyor. Anlaşılan bu işin hurda ve hilesini öğrenmişler. Eskiden marketlere pazar arasında uçurum olurdu. Şimdi marketler daha uygun oluyor. En azından içine sinerek alıyorsun.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde