24 Haziran 2024 Pazartesi

Yürüyüş Parkuru Görgü Kuralları

Şehrin uygun yerlerine, insanımızın nefes alacağı yeşil alan yerleri oluşturmada belediyeler epey bir tecrübeli.

Belediyeler nereye bir park açarsa, yemyeşil yapıyor. Ağacından çimine, bankından kameriyesine, yürüyüş parkurundan ara geçiş yollarına, tuvaletinden kafesine varıncaya kadar hepsini düşünüyor ve halkın hizmetine sunuyor. 

Park yapmakla kalmıyor. Sulama, temizlik ve güvenliğini de ihmal etmiyor. Yürüyüş parkuru eskidikçe yeniliyor. 

Evinden bunalan; arkadaşıyla buluşmak, çayını bu parklarda içmek, kahvaltı yapmak, parkurunda yürümek isteyen bu parklarda buluyor kendisini.

Yediden yetmişe, kadınıyla erkeğiyle sabahın erken saatlerinde yürüyüş severlerle başlayan park sefası, gecenin geç saatine kadar devam ediyor. Adeta bir panayır yerini andırıyor bu tür parkların çoğu. Yaz akşamlarında iğne atsan düşmez buralarda.

Kısaca parklar önemli bir işlevi yerine getiriyor.

Bu tür parklara gelenlerin çoğu oturmak için geliyor. Kimi de sadece yürüyüş yapmak ve ter atmak için geliyor. Zevklerle renkler tartışılmaz. Elbette isteyen oturur isteyen de yürür. Yeter ki kimse kimseyi rahatsız etmesin. 

Kim kimi rahatsız ediyor parklarda? Özellikle parkurda yürürken belli bir tempoyu yakalamış yürüyüş severler rahatsız ediliyor.

Kimler rahatsız ediyor? O parkta uzun süre oturup biraz da yürüyeyim diyenler, parkı transit geçerken parkuru kullananlar, parkuru ters kullananlar, parkuru kesip geçenler, parkurda kalabalık yürüyenler, köpekler, bir de bisiklet sürenler. Bunlar yürüyüş yapanların hızını kesiyorlar. 

Malumunuz yürüyüş yapanlar bu işi günlük rutine bindirmiş, yürürken de belli bir tempoyu yakalarlar. Bir tempoda yürürler. Ama gel gör ki yukarıda saydığım kesimler bu tempolu yürüyüşü kesmede pek mahirler. Hele dört kişinin yürüyeceği parkuru 2-3 kişi öyle kapatıyor ki arkadan gelen isterse geçebilsin. Parkura öyle bir yayınlıyorlar ki yanlarından ve aralarından geçebilmek mümkün değil. Bu yürüyenler gerçek yürüyüş yapsalar tempoları bu dersin. Ama amaçları yürümek falan değil. Adeta yürüyenleri engellemek için parkura kullanıyorlar. 

Bence bu tür parkura yayılanları, futbol maçlarında kale önünde defans olarak görev vermek lazım. En azından memlekete bu şekil bir hayırları olur. Bak bakalım o zaman gol olur mu? Çünkü aralarından ne top geçer ne de insan. 

23 Haziran 2024 Pazar

Müslüman ile İslamcı *

Birbirinin yerine kullanılan iki tabir var. Bunlar: Müslüman ve İslamcı. 

Önce TDK bu iki tabire ne anlam vermiş bir bakalım. 

Müslüman: İslam dininden olan. İslam dininin kurallarını yerine getiren kimse. 

İslamcı: Müslümanlığın esaslarını sadece dinî hayatta değil, hukuksal, ekonomik ve siyasal düzenlemelerde de geçerli kılmak isteyen. 

Bu iki tabir bazen birbirinin yerine de kullanılır ise de her İslamcıya Müslüman denirken her Müslüman İslamcılığı kabul etmeyebiliyor. 

Bu iki kavram arasındaki ayrımı, Sunucu Mehmet Akif Ersoy'un kısa bir videosunda gördüm. Tanımadığım biriyle konuşuyor. Sizlerle paylaşmak isterim.

Sunucu, kendi dindarlığıyla meşgul olana Müslüman, başkasının Müslümanlığıyla meşgul olana İslamcı denir dedikten sonra sözü muhatabı aldı. 

Muhatabı, ben kendi dindarlığımla uğraşırım dedi. Ardından tasavvufta şöyle bir hikayeye yer verilir deyip hikayeyi anlatmaya başladı:

Şeyhin oğlu büyümüş. Şeyh, oğluna haydi sabah namazını kılmak için camiye gidelim demiş. 

Baba oğul camiye giderlerken oğlanın gözü mahalledeki evlere kaymış. Bakmış ki hiçbir evin ışığı yanmıyor. Hemen dönüp babasına, baba! Mahallede tek bir ışık yanmıyor. Hiç kimse sabah namazına kalkmamış deyince, şeyh:

Evlat, daha ilk defa sabah namazına gidiyorsun. Hemen mahalleliyi yargılamaya başladın demiş.

Sanırım Müslüman ile İslamcı tabirleri bu hikayeden daha güzel anlatılamazdı. Çünkü kendimizi ister İslamcı ister Müslüman görelim, kendi dindarlığı dışında başkasının dindarlığıyla uğraşan herkes, isterse İslamcı olmayı kabul etmesin, bir nevi İslamcı demektir.

Kendi Müslümanlığıyla uğraşanlar var aramızda. Onlara sözümüz olamaz. Ama kendini Müslüman gördüğü halde ya da Müslümanlığını yaşamaya çalıştığı halde başkasının Müslümanlığını sorgulayan milyonlar var bu ülkede.

Bu tür İslamcılar, İslamcılığını sosyal medya aracılığıyla yapıyor. Bunlara sosyal medya İslamcısı dense yeridir. Bunlar ha bire bu alem vasıtasıyla emir ve talimat yağdırıyor, birilerini eleştiriyor, yargılayıp duruyor:

Açık giyinene kızıyor. 

Oruç tutmayana veryansın ediyor. 

Alenen oruç yiyene demediğini bırakmıyor. 

Camiler bomboş, giden yok deyip maça gidenle, camileri karşılaştırıyor. Statlar dolu, camiler boş diyor.

Kendi düşüncesinde olmayan birilerinin namaz kılmasını, camiye gitmesini samimi bulmuyor. Gösteriş için gidiyor diyor. 

İçki içene köpürüyor.

Kısaca kendi Müslümanlığıyla meşgul olacağı yerde durmadan başkasının Müslümanlığıyla uğraşıyor. 

Bu demek değildir ki başkasına bakmayıp sadece kendimizle uğraşacağız. Kastım bu değil. Elbette her alandaki eksik ve aksak yönlere değinilecek. Ama önce kendimize bakmamız gerekiyor. Müslümanlığını iyi yaşayan birinin, sözünden ziyade yaşantısı insanlara örnek olur. Yaşantıyı bir tarafa bırakarak sürekli sözle dövmek iş değil. Çünkü bunun kimseye faydası olmaz. 

*28.06.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

21 Haziran 2024 Cuma

Nafile Boykot Turlarımız

Kökeni Beni Nadir, Beni Kaynuka, Beni Kureyza tehcirlerine mi yoksa Hayber Fethine mi ya da sonraki olaylara mı dayanır bilmem. 

Bildiğim, taraflar her ne kadar millet ve milliyetlerin düşmanı değiliz dese de Yahudiler Müslümanlardan, Müslümanlar da Yahudilerden hiç haz almaz. 

Biz bir de üstüne antisemitik değiliz deriz. 

Şu var ki bu iki millet bir kazana atılsa mümkün değil birlikte kaynamaları.

Hangisinin eline fırsat geçse yekdiğerini bir kaşık suda boğar. Nitekim şimdi fırsat, imkan ve güç Yahudilerin elinde. Var gücüyle Filistinlileri yok ediyor.

Yarın devir dönse, Yahudilerdeki bu fırsat, imkan ve güç Müslümanların eline geçse, İsrail devletinin bu yaptığına karşılık Müslümanlar da benzerini yapacak. Yahudi'ye dünyayı dar edecek. Çünkü ezilen ezer, incinen incitir, orantısız güç kullanılan, orantısız güç kullanır.

Yahudiler de daha doğrusu İsrail de bunu biliyor olmalı ki işi sıkı tutuyor. Kökünü kazıyayım diyor. Nasılsa bu aşamaya gelinceye kadar potansiyel tehlike olan Mısır, Irak, Suriye, Libya, Lübnan ve Ürdün etkisiz hale getirildi. İsrail'in önünde Gazze topraklarını temizlemek kaldı. Nitekim adım adım bunu yapıyor. Planından da ödün vermiyor. Onca tepkiye de kulak asmıyor. 

Aslında İsrail'in İslam dünyasından korkmasına hiç gerek yok. Yeter ki düşmanları İslam dünyası olsun. İslam dünyası bir güç olsa bile bu dünyanın İsrail'e göstereceği bir tehlikesi yoktur. Çünkü İslam dünyasının gücü olsa ve eline fırsat geçse birbirlerini boğazlar. Hoş İslam dünyasının güç olmaya zaten ne mecali var ne kapasitesi var ne niyeti var ne de böyle bir iradesi var. İslam dünyasında bu kafa olduğu müddetçe o küçük İsrail daha ne katliamlara imza atar.

Çünkü İslam dünyası sonuç alamayacağı işlerle uğraşıyor, nafile işler peşinde. Ellerinde Yahudi mallarını boykot silahı var. Dönerler dönerler Yahudi ürünlerini boykot ederler. Özellikle Cola boykotu. Bu Cola'ya öyle bir anlam yüklerler ki sanırsın ki Cola boykot edilince İsrail'in burnu sürtülecek, pes edecek. Böyle dediğin zaman boykotu küçümsememek lazım. Boykot önemli derler. Son zamanlarda da Mısır'ı örnek verirler paylaşımlarında. Bozuk cümlesiyle biri, güya "Mısır'da Cola satışları dip yaptığı için bedava dağıtmışlar. Hiçbir Mısırlı bedava olmasına rağmen Cola'nın yüzüne bakmamış". Haber ne kadar sahih bilen yok.

Diyelim ki Cola'yı boykot ederek sonuç alacağız. Peki, bunda ne kadar samimiyiz? Bir defa Cola bu ülkede kendiliğinden bitmiyor, merdiven altı üretilmiyor, bize dışarıdan ithal gelmiyor, birileri kaçak satmıyor. Yahudi de elini kolunu sallayarak gelip bu ülkede zorla Cola satışı yapmıyor. Bu ürün bu ülkedeki fabrikalarda, bizim işçiler eliyle üretiliyor. Bunun üretimine bizim ülkemizin etkili ve yetkili makamları izin veriyor. Hatta ülkemizde fabrika açın diye teşvik veriliyor. Biz her şeyden önce bu ürünün satışına onay verenleri protesto edeceğimize, izinli ve onaylı ürüne boykot yapmaya kalkıyoruz. Hiç kusura bakmayalım. Bizim bu yaptığımız sivrisinekten kurtulmak için bataklığı kurutmak gerekirken, biz bataklık yerine sivrisinek avına çıkıyoruz.

Sivrisinek avımız bitmiyor. Marketinde bu ürünleri satana kızıyoruz. Alana kızıyoruz. İçene kızıyoruz. Kızıyoruz oğlu kızıyoruz. Bilmeyiz ki kızan kızdığıyla kalır. Kızmayan ve işini yapan yol alır. Örnek verdiğim Cola boykotunu diğer Yahudi ürünlerine uyarlayalım. Sonuç, sıfır elde var sıfır.

Bir diğer yaptığımız, yaptıklarından dolayı Yahudi’ye lanet okumak.

Tüm bu sonuç alıcı olmayan yaptıklarımız, acziyetimizin bir tezahürüdür. Daha sonuç almak istemiyorsak, elimizdeki bu iki sermayeye sahip çıkalım.

Biz boykotu bırakalım da Yahudilerle nasıl rekabet ederiz, bunun yolunu bulalım. Yahudi’yi taşlamaktan ibadete zamanımız kalmıyor. Halbuki ilk yapacağımız, bu Yahudi ürünlerinin yüzüne bakılmayacak emsal kalitede ürün üretip seri üretim yapmaktır. Bunun için kafa yormak, plan yapmak ve çalışmak gerek. Bu da bizde yok. Çünkü durmadan kızanın, nefretini izhar edenin, beddua edenin, boykot yapanın ise marka üretmede gözü olmaz.

Bizim her şeyden önce Yahudi düşmanlığımızı bir tarafa bırakmamız lazım.

Lütfen, boykota kalkarak yenilmişliğimizi ve acziyetimizi marifetmiş gibi göstermeyelim. En azından gülünç duruma düşmemiş oluruz.