Ana içeriğe atla

Nafile Boykot Turlarımız

Kökeni Beni Nadir, Beni Kaynuka, Beni Kureyza tehcirlerine mi yoksa Hayber Fethine mi ya da sonraki olaylara mı dayanır bilmem. 

Bildiğim, taraflar her ne kadar millet ve milliyetlerin düşmanı değiliz dese de Yahudiler Müslümanlardan, Müslümanlar da Yahudilerden hiç haz almaz. 

Biz bir de üstüne antisemitik değiliz deriz. 

Şu var ki bu iki millet bir kazana atılsa mümkün değil birlikte kaynamaları.

Hangisinin eline fırsat geçse yekdiğerini bir kaşık suda boğar. Nitekim şimdi fırsat, imkan ve güç Yahudilerin elinde. Var gücüyle Filistinlileri yok ediyor.

Yarın devir dönse, Yahudilerdeki bu fırsat, imkan ve güç Müslümanların eline geçse, İsrail devletinin bu yaptığına karşılık Müslümanlar da benzerini yapacak. Yahudi'ye dünyayı dar edecek. Çünkü ezilen ezer, incinen incitir, orantısız güç kullanılan, orantısız güç kullanır.

Yahudiler de daha doğrusu İsrail de bunu biliyor olmalı ki işi sıkı tutuyor. Kökünü kazıyayım diyor. Nasılsa bu aşamaya gelinceye kadar potansiyel tehlike olan Mısır, Irak, Suriye, Libya, Lübnan ve Ürdün etkisiz hale getirildi. İsrail'in önünde Gazze topraklarını temizlemek kaldı. Nitekim adım adım bunu yapıyor. Planından da ödün vermiyor. Onca tepkiye de kulak asmıyor. 

Aslında İsrail'in İslam dünyasından korkmasına hiç gerek yok. Yeter ki düşmanları İslam dünyası olsun. İslam dünyası bir güç olsa bile bu dünyanın İsrail'e göstereceği bir tehlikesi yoktur. Çünkü İslam dünyasının gücü olsa ve eline fırsat geçse birbirlerini boğazlar. Hoş İslam dünyasının güç olmaya zaten ne mecali var ne kapasitesi var ne niyeti var ne de böyle bir iradesi var. İslam dünyasında bu kafa olduğu müddetçe o küçük İsrail daha ne katliamlara imza atar.

Çünkü İslam dünyası sonuç alamayacağı işlerle uğraşıyor, nafile işler peşinde. Ellerinde Yahudi mallarını boykot silahı var. Dönerler dönerler Yahudi ürünlerini boykot ederler. Özellikle Cola boykotu. Bu Cola'ya öyle bir anlam yüklerler ki sanırsın ki Cola boykot edilince İsrail'in burnu sürtülecek, pes edecek. Böyle dediğin zaman boykotu küçümsememek lazım. Boykot önemli derler. Son zamanlarda da Mısır'ı örnek verirler paylaşımlarında. Bozuk cümlesiyle biri, güya "Mısır'da Cola satışları dip yaptığı için bedava dağıtmışlar. Hiçbir Mısırlı bedava olmasına rağmen Cola'nın yüzüne bakmamış". Haber ne kadar sahih bilen yok.

Diyelim ki Cola'yı boykot ederek sonuç alacağız. Peki, bunda ne kadar samimiyiz? Bir defa Cola bu ülkede kendiliğinden bitmiyor, merdiven altı üretilmiyor, bize dışarıdan ithal gelmiyor, birileri kaçak satmıyor. Yahudi de elini kolunu sallayarak gelip bu ülkede zorla Cola satışı yapmıyor. Bu ürün bu ülkedeki fabrikalarda, bizim işçiler eliyle üretiliyor. Bunun üretimine bizim ülkemizin etkili ve yetkili makamları izin veriyor. Hatta ülkemizde fabrika açın diye teşvik veriliyor. Biz her şeyden önce bu ürünün satışına onay verenleri protesto edeceğimize, izinli ve onaylı ürüne boykot yapmaya kalkıyoruz. Hiç kusura bakmayalım. Bizim bu yaptığımız sivrisinekten kurtulmak için bataklığı kurutmak gerekirken, biz bataklık yerine sivrisinek avına çıkıyoruz.

Sivrisinek avımız bitmiyor. Marketinde bu ürünleri satana kızıyoruz. Alana kızıyoruz. İçene kızıyoruz. Kızıyoruz oğlu kızıyoruz. Bilmeyiz ki kızan kızdığıyla kalır. Kızmayan ve işini yapan yol alır. Örnek verdiğim Cola boykotunu diğer Yahudi ürünlerine uyarlayalım. Sonuç, sıfır elde var sıfır.

Bir diğer yaptığımız, yaptıklarından dolayı Yahudi’ye lanet okumak.

Tüm bu sonuç alıcı olmayan yaptıklarımız, acziyetimizin bir tezahürüdür. Daha sonuç almak istemiyorsak, elimizdeki bu iki sermayeye sahip çıkalım.

Biz boykotu bırakalım da Yahudilerle nasıl rekabet ederiz, bunun yolunu bulalım. Yahudi’yi taşlamaktan ibadete zamanımız kalmıyor. Halbuki ilk yapacağımız, bu Yahudi ürünlerinin yüzüne bakılmayacak emsal kalitede ürün üretip seri üretim yapmaktır. Bunun için kafa yormak, plan yapmak ve çalışmak gerek. Bu da bizde yok. Çünkü durmadan kızanın, nefretini izhar edenin, beddua edenin, boykot yapanın ise marka üretmede gözü olmaz.

Bizim her şeyden önce Yahudi düşmanlığımızı bir tarafa bırakmamız lazım.

Lütfen, boykota kalkarak yenilmişliğimizi ve acziyetimizi marifetmiş gibi göstermeyelim. En azından gülünç duruma düşmemiş oluruz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde