Ana içeriğe atla

Yürüyüş Parkuru Görgü Kuralları

Şehrin uygun yerlerine, insanımızın nefes alacağı yeşil alan yerleri oluşturmada belediyeler epey bir tecrübeli.

Belediyeler nereye bir park açarsa, yemyeşil yapıyor. Ağacından çimine, bankından kameriyesine, yürüyüş parkurundan ara geçiş yollarına, tuvaletinden kafesine varıncaya kadar hepsini düşünüyor ve halkın hizmetine sunuyor. 

Park yapmakla kalmıyor. Sulama, temizlik ve güvenliğini de ihmal etmiyor. Yürüyüş parkuru eskidikçe yeniliyor. 

Evinden bunalan; arkadaşıyla buluşmak, çayını bu parklarda içmek, kahvaltı yapmak, parkurunda yürümek isteyen bu parklarda buluyor kendisini.

Yediden yetmişe, kadınıyla erkeğiyle sabahın erken saatlerinde yürüyüş severlerle başlayan park sefası, gecenin geç saatine kadar devam ediyor. Adeta bir panayır yerini andırıyor bu tür parkların çoğu. Yaz akşamlarında iğne atsan düşmez buralarda.

Kısaca parklar önemli bir işlevi yerine getiriyor.

Bu tür parklara gelenlerin çoğu oturmak için geliyor. Kimi de sadece yürüyüş yapmak ve ter atmak için geliyor. Zevklerle renkler tartışılmaz. Elbette isteyen oturur isteyen de yürür. Yeter ki kimse kimseyi rahatsız etmesin. 

Kim kimi rahatsız ediyor parklarda? Özellikle parkurda yürürken belli bir tempoyu yakalamış yürüyüş severler rahatsız ediliyor.

Kimler rahatsız ediyor? O parkta uzun süre oturup biraz da yürüyeyim diyenler, parkı transit geçerken parkuru kullananlar, parkuru ters kullananlar, parkuru kesip geçenler, parkurda kalabalık yürüyenler, köpekler, bir de bisiklet sürenler. Bunlar yürüyüş yapanların hızını kesiyorlar. 

Malumunuz yürüyüş yapanlar bu işi günlük rutine bindirmiş, yürürken de belli bir tempoyu yakalarlar. Bir tempoda yürürler. Ama gel gör ki yukarıda saydığım kesimler bu tempolu yürüyüşü kesmede pek mahirler. Hele dört kişinin yürüyeceği parkuru 2-3 kişi öyle kapatıyor ki arkadan gelen isterse geçebilsin. Parkura öyle bir yayınlıyorlar ki yanlarından ve aralarından geçebilmek mümkün değil. Bu yürüyenler gerçek yürüyüş yapsalar tempoları bu dersin. Ama amaçları yürümek falan değil. Adeta yürüyenleri engellemek için parkura kullanıyorlar. 

Bence bu tür parkura yayılanları, futbol maçlarında kale önünde defans olarak görev vermek lazım. En azından memlekete bu şekil bir hayırları olur. Bak bakalım o zaman gol olur mu? Çünkü aralarından ne top geçer ne de insan. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde