Ana içeriğe atla

Asgari Ücretin Her Yıl Artması

Sosyal medyada şöyle bir alıntıya rastladım:

2001                   2024

       👇Asgari Ücret 👇

102 TL              17.002 TL

90 dolar           527 dolar

102 avro          488 avro

82 l benzin      412 l benzin

143 l mazot     418 l mazot

927 l LPG         890 l LPG

3,18 çeyrek      4,25 çeyrek

510 ekmek       1700 ekmek

12,4 kg et          23.6 kg et

Bu paylaşımda 2001 yılı ile 2024 yılının asgari ücreti ve bu asgari ücretle neler alınabildiğine yer verilmiş. Görünen o ki LPG dışında, diğer kalemlerde 2001 yılına göre 2024 yılında alım gücü daha iyiymiş. 

Bu tür paylaşımlar bir amaca mebni olarak hazırlanır ve sosyal medyada servis edilir. Nasılsa bedava servis yapacak gönüllüleri çok. 

Yine bu tür paylaşımlarla, öldük, bittik, enflasyondan belimizi doğrultamıyoruz diyenlere mesaj veriliyor. Yıllar kıyaslanıyor ve bununla, "Nankörlük ve fakir edebiyatı yapma, işte istatistikleri gör. Şimdiki haline şükret. Alım gücün daha iyi. Ne çabuk unuttun 2001'li yılları" mesajı verilmek isteniyor. 

Değerlendirmeye geçmeden şunu söyleyeyim. Niyetim siyaset değil. Zira siyasetle işim olmaz. Birilerini ya da Türkiye'nin bir dönemini kötülemek ya da övmek değil. Eskiden kötüydük, şimdi iyiyiz ya da şimdi kötüyüz eskiden iyiydik hiç değil. Bildiğim bir şey var. Bu tür paylaşımlarla istatistiki verilere yer verilerek algı oluşturmak isteniyor. Algılara da teslim olmam. Madem ki bir durum tespiti yapılmış ve bir veriye yer verilmiş. Ben de bu tespitten hareketle bir değerlendirmede bulunmak isterim. 

2001'de 102 lira olan asgari ücretin 2024 yılında 17 bin lira olması ne tür bir enflasyon halini yaşadığımıza en güzel örnektir. Adeta paramız erimiş. Erimesine paralel olarak her yıl katlanarak asgari ücret bu noktaya çıkmış. 

İsterim ki 2001 yılında 102 lira olan asgari ücret 2024 yılında da aynı olsun. Çünkü bu, fiyat istikrarı ve bu ülkenin parasının döviz karşısında erimemesi demektir.

Bildiğim kadarıyla parası kıymetli olan ülkeler, her yıl asgari ücretlisine, işçisine veya memuruna bu şekil katmerli zam yapmıyor. Çünkü o ülkeler fiyat istikrarını yakalamış ve parası pul olmuyor. Haliyle bizde olduğu gibi çalışanına bu derece yüksek zam vermeye gereksinim duymuyor. Bizde ise yeni zam verildiği zaman döviz cinsinden asgari ücret şu kadar dolar oldu deniyor. Aynı asgari ücret yeni bir zamma kadar döviz cinsinden adeta eriyor. Yeni zamla alım gücü biraz iyileşen sabit gelirlinin sonraki aylarda alım gücü yönünden zorlandığı bir vakıa. 

Aradan yıllar geçse de başta asgari ücretli olmak üzere sabit gelirlinin maaşının artmaması, üç aşağı beş yukarı aynı seviyede olması, enflasyon ve hayat pahalılığını yendiğimizin bir göstergesi olur. Bu da bu ülkenin hayrına olur. Değilse istatistiki veriler her yıl katlanarak gider, bol sıfırlı paramız olur. Bunun da bize ancak zararı olur. Paramız da durmadan itibar kaybeder.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Hem paramız itibar kaybediyor; hem de tüketici olarak bizler itibar kaybediyoruz.
    Duamız: Allah itibardan düşürmesin.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde