28 Aralık 2023 Perşembe

Getirisi Bol Yatırım *

Gayrimenkul işiyle uğraşan bir emlakçı ile karşılaştım. Ayaküstü ne var ne yok, işler nasıl dedim. Sorma. Ev alım satım işleri tamamen durdu. Yaprak kıpırdamıyor dedi. Millet de para mı yok ya da gayrimenkul çok pahalı olduğu için millet yanaşmıyor mu dedim. Parası olan fakat dini duyarlılığı olmayan herkes parasını mevduata yatırıyor. Çünkü mevduat faizleri çok yüksek. Bankalar deli para veriyor. Adam niye ev bark işiyle uğraşsın dedi.

Birkaç ay önce idi bu arkadaşla görüşmemiz. O zamanlar politika faizleri 30 olsa gerek. 

Bu konuyu yazı konusu edineyim diye elime telefonu aldım. Mevduat faizi ne kadar yazdım. Yüzde 51 imiş. Politika faizi 42,5 olduğuna göre bankaların mudilerine verdiği oran çok normal.

Yüzde elli bir faiz oranı, günümüz enflasyon oranının altında bir oran olsa da nakiti olup herhangi bir alanda değerlendirmeyenler için iyi bir getiri. Yüz liran bir bakmışsın 151 lira oluvermiş. Dünyanın neresinde var bu oranı verecek ülke veya banka.

Parası olan ve faiz duyarlılığı olmayan için bugün bankalar getirisi bol bir gelir kapısı. Parasını dövize yatırsa döviz bu kadar kazandırmaz. Altına yatırsa yine bu kadar kazandırmaz. Borsaya girse borsa da bu  kadar kazandırmaz. Ticaret yapsa veya üretime yönelse riski var. Geriye bankalar kalıyor. Hem parası güvende hem faizi yüksek hem de riski yok. Banka batsa bile nasılsa devlet garantisi var. Yattığı yerden para kazanmak varken parasını niye riske atsın, öyle değil mi?

Bu şekil paradan para kazananların yani parasını faizde değerlendirenlerin sayısı da az değil. Faiz oranlarının bu kadar yüksek olmadığı bir zaman diliminde bir devlet bankasında sıramı beklerken önümdeki yaşlı amca yüklü miktardaki parasını çekmek istediğini söyledi banka görevlisine. Diğer şubenizdekini de çekeceğim dedi. Görevli verelim amca da niye çekmek istediğini söyler misin dedi. Amca, siz fazla faiz vermiyorsunuz. Başka bankalar daha çok veriyor. Gidip oraya yatıracağım demişti.

Burada bankaların verdiği faizin faiz olup olmadığı konusuna girmeyeceğim. İçimizden bazıları faiz değil. Kur’an’ın yasakladığı ribadır. Bu da tefeci faizi demektir diyebilir. Yalnız şu bir gerçek ki toplumun kahir ekseriyeti bankaların verdiği faizin dinin yasakladığı faiz olduğu konusunda hemfikir.

İsteyen parasını mevduatta değerlendirebilir. Bu konuda kimseyi kınayacak değişim. Yalnız şu bir gerçek ki faizlerin bu derece yüksek olmasının, dövizin fırlamasının, enflasyonun canavarlaşmasının ve hayat pahalılığının artmasının baş sorumlusu, başka saikler olsa da ekonominin iyi yönetilmemesi ve gelmekte olan krizlere karşı zamanında tedbir alınmamasıdır. Kaç yıldır ekonomide macera üstüne macera yaşadık. Bugünkü içine düştüğümüz bu acı tablonun, girdiğimiz maceraların bir sonucudur.

Tekrar parasını mevduatta değerlendirenlerin çokluğuna gelirsek, milleti bu faiz girdabına duçar eden zihniyet, güya faize karşı duyarlı. Nedense bu duyarlılık ve faizle mücadele ters tepti ve milletin çoğunluğu faizi oldu. Hem de İslamcı bir zihniyet zamanında.

Bakmayın bu zihniyetin faize karşıyız demesine. Bugünkü yüksek faiz İslamcıların eseridir. Eserleriyle ne kadar gurur duysalar azdır.

Aslında faizler her ay Çin işkencesi gibi peyderpey indirilirken murat edilen amaç, bankaları daha fazla kar ettirmekten başka bir işe yaramamıştır.

Anlatmak istediğim, bugünkü yüksek faiz oranları yanlış ve inat politikaların bir sonucudur.

*03/01/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

Mesleği Yalan ve U Dönüşü Olanlara Gelsin

Bir çocukluk arkadaşım vardı. Üç yıl kadar aynı sınıf ortamında okuduk. Çocukluğundan lise bitirinceye kadar adeta yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmedi.

Beğenmediğim bir yönü vardı. Her ne yaparsa gizli yapar, hesap sorulduğunda da yalanlardı. Doğru diye de yemin billah ederdi. Ömrü yalanla geçti dense hayatını yalan üzerine kurdu dense yeridir. 

Özünde temiz biri olmasına rağmen hayatını yalan üzerine kurmasında dedesinin payı büyük. Çünkü her ne yaparsa, dedesi onu sığaya çekerdi. Bundandır ki dedesinden çok korkardı. 

Büyüdü, çoluk ve çocuk sahibi oldu. İşini kurdu. Ama küçüklüğünde, baskıdan dolayı başvurduğu yalan onun yakasını hiç bırakmadı. Adeta kendisinden ve kişiliğinden bir parça oldu. Konuşurken de avukat gibi konuşur, hiç teklemeden muhatabını ikna ve etkileme özelliğine sahiptir. 

Okul hayatı boyunca hem birinci hem de ikinci dönem zayıfı olmasına rağmen karnesini kimse görmemiştir. Sorana da teşekkürüm var, takdirim var derdi. Yazın bütünlemeye gider. Ailesine de şu işim var diye söylerdi. Sinemaya gider, başka bir yerden geldiğini söylerdi ailesine. 

Çoluk çocuğa kavuştuktan sonra bir gün annesi ile karşılaştım. Hoşbeş ve hal hatırdan sonra nereden çıktıysa "Oğlumun Allah bir dediğinden başkasına inanmam" dedi bana. Üzüldüm doğrusu, arkadaşın annesine verdiği bu imajdan dolayı. 

Hasılı yalan kadar kötü bir şey yok ama maalesef hayatın bir parçası. Dediğim gibi yalan söylemeyi alışkanlık haline getirenin çocukluğuna inmek gerek. Sorumluları da başta ailelerimiz olmak üzere üzerimizdeki baskılar.

Yalandan U dönüşüne geçmek istiyorum. Yalanla U dönüşü aynı mı bilmiyorum. Yalanla bunun ne alakası var diyebilirsiniz. Yalnız yalanda gerçeğin hilafına konuşarak insanları kandırma yönü var ise U dönüşünde de önceki tavır ve hareketin, söz ve eylemin birbirine hilafı var.

Ömrünü, siyasetini ve hayat felsefesini U dönüşü üzerine kuranlar da önceki söylediklerinden dönerek birilerini kandırmaya çalışıyor ve bunda da baya başarılı.

Burada her insanın hayatında, önceki görüşünü değiştirmek suretiyle dönüşler vardır. Elbette önceki düşüncesi yanlış ise değiştirecek. Yalnız bunu değiştirirken yani U dönüşü yaparken geçmiş hatasını itiraf etmesi gerekir. Aynı zamanda bu U dönüşünü meslek haline getirmemelidir.

Açıkçası yaşını, başını almış, çoluk çocuğa karışmış, yaşı kırkı geçmiş bazı insanların meslek haline getirdiği U dönüşünü takip etmekten ben haya eder oldum. Bu kadar da olmaz diyorum. Çünkü benim midem, bünyem, kişiliğim, sorumluluğum bunu kaldırmıyor. Bazılarında ve her sözüne kulak verenlerde nasıl mide varsa artık.

Yaptığı U dönüşleriyle hakkında ciltler dolusu kitap yazılabilecek bu tipler için bu aşamadan sonra tıpkı yalanı meslek haline getiren arkadaşımın annesi, oğlunun Allah bir dediğinden başkasına inanmıyorsa ben de mevki ve statüsü ne olursa olsun U dönüşünü meslek haline getirenlerin ve bunu yaparken gözünün içine baka baka yapanların Allah bir dediğinden başkasına inanmıyorum. Nicedir bu görüşteyim. Aynı yol üzereyim.

Ayakları Yere Basmayan Zümre

Gözde bir okulun müdürü sosyal medyada tefsir dersi sınavında meslek dersleri öğretmenlerinin zümre olarak hazırladıkları sınav kağıdı içeriğinin bir kısmını paylaşmış. Böyle sorular hazırladıkları için öğretmenlerini tebrik ediyor. 

Ders tefsir olduğuna göre zümrenin, Kureyş ve Fil surelerinin anlamını öğrencilerinden istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Bu yönüyle öğretmenleri ben de tebrik ediyorum. 

Burada sorun, Fil ve Kureyş surelerinin anlamlarını istenmesi değil. Sorun, Fil suresinin anlamından hareketle, Kabe'yi yıkmaya cüret ederek haddi aşan Ebrehe'nin Allah'ın orduları tarafından nasıl yok edildiğinin ve bunu bugünkü Filistin'deki hadiselerle yorumlanmasının istenmesi. Kureyş suresinin sorulması da öyle zannediyorum, İsrail ile alakalı. İsrail de Filistinlilere zulmederek tıpkı Ebu Lehep gibi haddi aştı. Ebu Lehep'in başına gelen İsrail'in de başına gelmesini istiyor. Öğrenciler sınavda ne yorum yaparlar, bunu bilemiyorum.

Yeniden 5.soruya gelirsek, belli ki öğretmen, Kabe'yi yıkmaya gelen Ebrehe nasıl ki haddi aştığı için cezalandırıldı ise İsrail de Filistinlilere uyguladığı zulüm ve katliam dolayısıyla cami duvarına çoktan işedi. Bu yaptıkları yanlarına kâr kalmamalı. Tıpkı Ebrehe ordusu gibi İsrail de kahrı perişan edilmeli. Bunun için Allah'ın ordularını göreve çağırıyor. Allah Fil olayında olduğu gibi yardım eder mi, İsrail'i yok eder mi bilmiyorum. Zira bu, Allah'ın işi. 

Açıkçası öğretmen zümresinden, "Ey îmân edenler! Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve savaş atları (savaş araçları) hazırlayın ki bununla hem Allah'ın, hem de sizin düşmanınız olan kimseleri ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, fakat Allah'ın bildiği kimseleri (korkutup, size karşı savaştan) caydırabilesiniz." (Enfal, 60) ayetini sınavda sormasını ve bu ayetin yorumlanmasını sormasını isterdim. Çünkü bu ayet Müslümanların ayaklarının yere basmasını istiyor. Allah bu ayetle Müslümanlara caydırıcı olması bakımından düşmanlarına karşı ne yapmaları gerektiğine dair bir ev ödevi veriyor. Açıkçası Allah, “Ayaklarınızı yere basın ve görevinizi yapın. Düşmanın hakkından ancak böyle gelirsiniz” demek istiyor. Başta öğretmen zümresi olmak üzere Müslümanlar ne yapıyor? Fil suresinden hareketle Allah’ı göreve çağırıyor. Yani “Ya Rabbi, bu iş sende” demek suretiyle Allah’a görevini hatırlatıyor ve görev veriyor.

Neyse, her zaman olduğu gibi bizim bu zümre ve Müslümanlar işin kolayına kaçıyor ve kaçak güreşiyor. Ayıptır, tek kelimeyle günahtır. Acizliğimizin faturasını bunu öde demek suretiyle Allah’a hatırlatıyor ve “Düşmanın silahıyla silahlınınız” sözünü de bu vesileyle es geçiyorlar.

Bunu da geçelim. Diyelim ki beşinci soruda öğrenciler Fil suresiyle İsrail’i sorgularken içlerinden bir tanesi şöyle yorum yapsın: Öğretmenim, iyi, hoş diyorsun. Bu yol benim de hoşuma gidiyor. Allah İsrail’i bu vesile kahretsin. Yalnız kafama şu soru takıldı. Ebrehe daha Kâbe’yi yıkmadan, Kabe’yi yıkmaya teşebbüsten başına bu geldi. Fakat hafız, dini bütün, koltuğunda Kur’an’ı eksik etmeyen ve gece boyunca Kur’an okuyan, Kur’an’ın hareke ve noktalamasına katkıda bulunan Haccac-ı Zalim, halifelik iddiasında bulunan, üstelik 10 yıl kadar Mekke ve Medine’nin halifeliğini yapan Abdullah b. Zübeyr’i yok etmek için hac mevsiminde Kâbe’yi mancınıkla yıkmıştır. Adam öldürmenin yasak olduğu harem bölgesinde nice canları yok etmiştir. Hızını alamayarak Kâbe’nin içine sığınan Abdullah b. Zübeyr’i Kabe’nin içinde öldürmüştür. Kabe, zalimliği ile nam salmış biri tarafından yıkılırken, emin beldede insanlar hunharca öldürülürken, niçin Fil olayındaki olayın bir benzeri burada gerçekleşmemiştir. Yoksa kötülüğü yapan bizden ise ona ceza yok mudur? Onlar ne yaparsa mubah mıdır? Ya da Fil olayını başka mı anlamamız lazım? Sizin bu sorduğunuz sorudan benim aklıma bunlar geldi. Benim bu yazdıklarıma puan vermeseniz de olur ama siz sınavdan sonraki dersimizde bize bunu açıklar mısın?” dese öğretmen ne cevap verir acaba?

Yorum sizin.