Ana içeriğe atla

Mesleği Yalan ve U Dönüşü Olanlara Gelsin

Bir çocukluk arkadaşım vardı. Üç yıl kadar aynı sınıf ortamında okuduk. Çocukluğundan lise bitirinceye kadar adeta yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmedi.

Beğenmediğim bir yönü vardı. Her ne yaparsa gizli yapar, hesap sorulduğunda da yalanlardı. Doğru diye de yemin billah ederdi. Ömrü yalanla geçti dense hayatını yalan üzerine kurdu dense yeridir. 

Özünde temiz biri olmasına rağmen hayatını yalan üzerine kurmasında dedesinin payı büyük. Çünkü her ne yaparsa, dedesi onu sığaya çekerdi. Bundandır ki dedesinden çok korkardı. 

Büyüdü, çoluk ve çocuk sahibi oldu. İşini kurdu. Ama küçüklüğünde, baskıdan dolayı başvurduğu yalan onun yakasını hiç bırakmadı. Adeta kendisinden ve kişiliğinden bir parça oldu. Konuşurken de avukat gibi konuşur, hiç teklemeden muhatabını ikna ve etkileme özelliğine sahiptir. 

Okul hayatı boyunca hem birinci hem de ikinci dönem zayıfı olmasına rağmen karnesini kimse görmemiştir. Sorana da teşekkürüm var, takdirim var derdi. Yazın bütünlemeye gider. Ailesine de şu işim var diye söylerdi. Sinemaya gider, başka bir yerden geldiğini söylerdi ailesine. 

Çoluk çocuğa kavuştuktan sonra bir gün annesi ile karşılaştım. Hoşbeş ve hal hatırdan sonra nereden çıktıysa "Oğlumun Allah bir dediğinden başkasına inanmam" dedi bana. Üzüldüm doğrusu, arkadaşın annesine verdiği bu imajdan dolayı. 

Hasılı yalan kadar kötü bir şey yok ama maalesef hayatın bir parçası. Dediğim gibi yalan söylemeyi alışkanlık haline getirenin çocukluğuna inmek gerek. Sorumluları da başta ailelerimiz olmak üzere üzerimizdeki baskılar.

Yalandan U dönüşüne geçmek istiyorum. Yalanla U dönüşü aynı mı bilmiyorum. Yalanla bunun ne alakası var diyebilirsiniz. Yalnız yalanda gerçeğin hilafına konuşarak insanları kandırma yönü var ise U dönüşünde de önceki tavır ve hareketin, söz ve eylemin birbirine hilafı var.

Ömrünü, siyasetini ve hayat felsefesini U dönüşü üzerine kuranlar da önceki söylediklerinden dönerek birilerini kandırmaya çalışıyor ve bunda da baya başarılı.

Burada her insanın hayatında, önceki görüşünü değiştirmek suretiyle dönüşler vardır. Elbette önceki düşüncesi yanlış ise değiştirecek. Yalnız bunu değiştirirken yani U dönüşü yaparken geçmiş hatasını itiraf etmesi gerekir. Aynı zamanda bu U dönüşünü meslek haline getirmemelidir.

Açıkçası yaşını, başını almış, çoluk çocuğa karışmış, yaşı kırkı geçmiş bazı insanların meslek haline getirdiği U dönüşünü takip etmekten ben haya eder oldum. Bu kadar da olmaz diyorum. Çünkü benim midem, bünyem, kişiliğim, sorumluluğum bunu kaldırmıyor. Bazılarında ve her sözüne kulak verenlerde nasıl mide varsa artık.

Yaptığı U dönüşleriyle hakkında ciltler dolusu kitap yazılabilecek bu tipler için bu aşamadan sonra tıpkı yalanı meslek haline getiren arkadaşımın annesi, oğlunun Allah bir dediğinden başkasına inanmıyorsa ben de mevki ve statüsü ne olursa olsun U dönüşünü meslek haline getirenlerin ve bunu yaparken gözünün içine baka baka yapanların Allah bir dediğinden başkasına inanmıyorum. Nicedir bu görüşteyim. Aynı yol üzereyim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde