Ana içeriğe atla

Ayakları Yere Basmayan Zümre

Gözde bir okulun müdürü sosyal medyada tefsir dersi sınavında meslek dersleri öğretmenlerinin zümre olarak hazırladıkları sınav kağıdı içeriğinin bir kısmını paylaşmış. Böyle sorular hazırladıkları için öğretmenlerini tebrik ediyor. 

Ders tefsir olduğuna göre zümrenin, Kureyş ve Fil surelerinin anlamını öğrencilerinden istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Bu yönüyle öğretmenleri ben de tebrik ediyorum. 

Burada sorun, Fil ve Kureyş surelerinin anlamlarını istenmesi değil. Sorun, Fil suresinin anlamından hareketle, Kabe'yi yıkmaya cüret ederek haddi aşan Ebrehe'nin Allah'ın orduları tarafından nasıl yok edildiğinin ve bunu bugünkü Filistin'deki hadiselerle yorumlanmasının istenmesi. Kureyş suresinin sorulması da öyle zannediyorum, İsrail ile alakalı. İsrail de Filistinlilere zulmederek tıpkı Ebu Lehep gibi haddi aştı. Ebu Lehep'in başına gelen İsrail'in de başına gelmesini istiyor. Öğrenciler sınavda ne yorum yaparlar, bunu bilemiyorum.

Yeniden 5.soruya gelirsek, belli ki öğretmen, Kabe'yi yıkmaya gelen Ebrehe nasıl ki haddi aştığı için cezalandırıldı ise İsrail de Filistinlilere uyguladığı zulüm ve katliam dolayısıyla cami duvarına çoktan işedi. Bu yaptıkları yanlarına kâr kalmamalı. Tıpkı Ebrehe ordusu gibi İsrail de kahrı perişan edilmeli. Bunun için Allah'ın ordularını göreve çağırıyor. Allah Fil olayında olduğu gibi yardım eder mi, İsrail'i yok eder mi bilmiyorum. Zira bu, Allah'ın işi. 

Açıkçası öğretmen zümresinden, "Ey îmân edenler! Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve savaş atları (savaş araçları) hazırlayın ki bununla hem Allah'ın, hem de sizin düşmanınız olan kimseleri ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, fakat Allah'ın bildiği kimseleri (korkutup, size karşı savaştan) caydırabilesiniz." (Enfal, 60) ayetini sınavda sormasını ve bu ayetin yorumlanmasını sormasını isterdim. Çünkü bu ayet Müslümanların ayaklarının yere basmasını istiyor. Allah bu ayetle Müslümanlara caydırıcı olması bakımından düşmanlarına karşı ne yapmaları gerektiğine dair bir ev ödevi veriyor. Açıkçası Allah, “Ayaklarınızı yere basın ve görevinizi yapın. Düşmanın hakkından ancak böyle gelirsiniz” demek istiyor. Başta öğretmen zümresi olmak üzere Müslümanlar ne yapıyor? Fil suresinden hareketle Allah’ı göreve çağırıyor. Yani “Ya Rabbi, bu iş sende” demek suretiyle Allah’a görevini hatırlatıyor ve görev veriyor.

Neyse, her zaman olduğu gibi bizim bu zümre ve Müslümanlar işin kolayına kaçıyor ve kaçak güreşiyor. Ayıptır, tek kelimeyle günahtır. Acizliğimizin faturasını bunu öde demek suretiyle Allah’a hatırlatıyor ve “Düşmanın silahıyla silahlınınız” sözünü de bu vesileyle es geçiyorlar.

Bunu da geçelim. Diyelim ki beşinci soruda öğrenciler Fil suresiyle İsrail’i sorgularken içlerinden bir tanesi şöyle yorum yapsın: Öğretmenim, iyi, hoş diyorsun. Bu yol benim de hoşuma gidiyor. Allah İsrail’i bu vesile kahretsin. Yalnız kafama şu soru takıldı. Ebrehe daha Kâbe’yi yıkmadan, Kabe’yi yıkmaya teşebbüsten başına bu geldi. Fakat hafız, dini bütün, koltuğunda Kur’an’ı eksik etmeyen ve gece boyunca Kur’an okuyan, Kur’an’ın hareke ve noktalamasına katkıda bulunan Haccac-ı Zalim, halifelik iddiasında bulunan, üstelik 10 yıl kadar Mekke ve Medine’nin halifeliğini yapan Abdullah b. Zübeyr’i yok etmek için hac mevsiminde Kâbe’yi mancınıkla yıkmıştır. Adam öldürmenin yasak olduğu harem bölgesinde nice canları yok etmiştir. Hızını alamayarak Kâbe’nin içine sığınan Abdullah b. Zübeyr’i Kabe’nin içinde öldürmüştür. Kabe, zalimliği ile nam salmış biri tarafından yıkılırken, emin beldede insanlar hunharca öldürülürken, niçin Fil olayındaki olayın bir benzeri burada gerçekleşmemiştir. Yoksa kötülüğü yapan bizden ise ona ceza yok mudur? Onlar ne yaparsa mubah mıdır? Ya da Fil olayını başka mı anlamamız lazım? Sizin bu sorduğunuz sorudan benim aklıma bunlar geldi. Benim bu yazdıklarıma puan vermeseniz de olur ama siz sınavdan sonraki dersimizde bize bunu açıklar mısın?” dese öğretmen ne cevap verir acaba?

Yorum sizin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde