9 Eylül 2023 Cumartesi

Sınav Sistemi Değişmeli *

Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği, her dönemde yapılması zorunlu yazılı sınavlardan bir tanesinin test usulü yapılmasına imkan veriyordu. Yeni değişiklikle, çoktan seçmeli test usulü sınav kaldırıldı. Sınavların tamamı klasik yapılacak. Hayırlı olsun demek düşer bize. Yalnız;

TYT, AYT, KPSS başta olmak üzere tüm merkezi sınavlar test usulü iken liselerdeki bu klasik sınav değişikliği anlaşılır gibi değil. Çünkü lise boyunca test yüzü görmeyen bir öğrenci, lise sonda ilk defa test usulü merkezi sınavla karşı karşıya kalacak.

Mademki liselerde sınavlar klasik usulle yapılacaksa, merkezi sınavlar da klasik olmalıdır. Gördüğüm kadarıyla ÖSYM'den böyle bir açıklama yok.

Sınavların klasik yapılmasına dair değişikliğin zamanlaması da manidar. Çünkü okul, ilçe ve il zümreleri yapıldı. Her branş zümresinde sınavların ne şekil yapılacağı karara bağlandı. Akabinde gelen bu değişiklikle, zümre kararlarının bir anlamı kalmadı. Keşke bu değişiklik yeni öğretim yılı başlamadan önce yapılsaydı.

Hem liselere girişte yapılan LGS hem de üniversiteye girmek için yapılan TYT, AYT, YDT ve üniversite sonrası girilen KPSS’lerde merkezi sınav puanı geçerli olduğuna göre ortaokul ve liselerde her dersten öğretmenlerin sınav yapmasının ne anlamı var? Öğretmenin yaptığı her sınav kağıt kürek israfından başka bir şey değil.

Üniversite sınavlarında lise diploma puanının biraz etkisi olsa da ortaokul ve liselerde öğretmenlerin yaptığı sınavların sınıf geçme ve liseden mezun olma dışında bir katkısı yok. Ortaokul kademesinde okul bazında yapılan sınavlar bildiğim kadarıyla adrese dayalı lise yerleştirmelerinde işe yarıyor. Okullar bazında her öğretmenin yaptığı sınavlar ne derece objektif olabilir? Bir okulun X ders öğretmeni sınavda kolay soru sorarken diğer okulun öğretmeni zor sorabiliyor. Bir öğretmenin notu bol iken diğerinin notu kıt olabiliyor. Kısaca kırsal ve şehir merkezinde bulunan farklı okulların başarı ve puan kriterleri ölçülebilir, genel geçer kriterler olmadığından başarı, başarısızlık ve puanlarda bir görecelilik söz konusudur.

İki farklı sınav türü ile ayrı ayrı sınav yapmaktansa, her sınıf seviyesinde sınavları merkezi yapmanın usul ve esaslarını belirleyip pratiğe geçirmemizde fayda var. Üzerinde düşünülür hayata geçirilirse, bu sınav sisteminin daha yararlı olacağını düşünüyorum.

Ortaokul ve liselerde her sınıf seviyesinde merkezi sınav yapmak için ne yapılabilir?

Öğretmenin görevi girdiği derslerin kazanımlarını anlatmak olmalıdır. Ayrıca sınav yapmamalıdır. Öğrencilerin kazanımları öğrenip öğrenmediğini ölçmek için kazanım değerlendirme sınavı yapabilir.

Öğrencilere öğretmenlerin yaptığı tek sınav, 5.ve 9.sınıf seviyesinde bir üst sınıfa geçme başarısını ölçmek için yapılmalıdır.

6.7.ve 8.sınıfın her döneminde birer tane olmak üzere tüm sınavlar işlenen kazanımlardan merkezi yapılmalıdır. 6.7. ve 8.sınıfın her döneminde ikişer olmak üzere toplamda 6 sınav yapılmalıdır. Bu altı sınavın aritmetik ortalaması ile öğrenci sınıfını geçebilmeli ve lise tercihi yapabilmelidir.

Aynı şekilde 10.11.ve 12.sınıfın her döneminde birer tane olmak üzere yapılan toplam 6 merkezi sınav puanının ortalaması ile öğrenci sınıf geçebilmeli, mezun olabilmeli, diploma puanı alabilmeli. Ayrıca bu üç yılın ortalaması ile üniversite ve bölüm tercihi yapabilmelidir.

Bu sınav türü ile

Klasik ve test sınav türünde birlik sağlanacak.

Öğrenci tek sınavla lise ve üniversite tercihinde bulunmayacak. Üç yılın ortalaması ile okul ve bölüm tercih etmiş olacak.

Üç yıllık ortalama, öğrencinin durum ve başarısını ölçmek için daha objektif bir kriter olur.

Bu tür merkezi sınavla her sınıf seviyesinde yapılan sınav ortalaması ile üniversiteye girileceği için ayrıca mezuniyet sonrası sınavlara hazırlanma durumu ortadan kalkacak, yığılmanın önüne geçilecektir.

Lise ve üniversite tercihi 6 sınavın ortalaması ile yapılacağı için öğrenci ve velide “heyecanlandı, kaydırdı” gibi mazeretler olmayacak.

*11/09/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

8 Eylül 2023 Cuma

Sahtekarın Böylesi

Destek Hizmetleri Daire Başkanı aradı dün. Konuştu benimle. Halimi hatırımı sordu. Taşıma ve yemekte sorun var mı dedi. Yok efendim dedim. Yemek işini falan almış, yaklaşık maliyet bu kadarmış, firma şu kadar teklif ederek ihale onda kalmış. Ciddi bir firma görünüyor. Her şey çok güzel dedi. Sözleşmeyi şu gün imzalamışsınız. Ardından yemek firmanıza ulaşamıyorum. Bunlar telefonlara bakmıyor mu, beni bir arasın dedi ve kendi özel numarasını verdi.

Az sonra bir daha aradı. Firma sahibine numaramı verdin mi dedi. Verdim, dedim. Şunun numarasını ver dedi. Verdim.

Telefonun ardından içimde bir sevinç bir sevinç. Nasıl sevinmem. Koskoca daire başkanım, taşradaki beni aramış. Olmayan sorunumu çözmeye daha doğrusu yemek firmasına ulaşmaya çalışıyor.

Sevincim bir yana. Heyecan ve hayretim de arttı. Gıpta etmenin ötesinde kendisini kıskandım da. Çünkü yaklaşık maliyetten, teklif edilen miktara, ihaleyi alan firmanın adına varıncaya kadar her şeyi biliyor. Ne ara haberi oldu, ta Ankara'daki daire başkanımın dedim. Devletimin bu hassasiyetini ve sorumluluğunu takdir ettim. Ayrıca tevazuuna da hayran kaldım. Çünkü altındaki bir memuruna aratabilirken kendisi arıyor. Devlet baba dedikleri bu olsa gerek. Ama tüm  ihale bilgi ve sürecine sahip daire başkanımın, ihaleyi alan firmanın numarasını bilmemesi bana bir eksiklik gibi geldi ama daire başkanı da olsa o da bir insan. Olurdu böyle eksiklik. Belki de kendisine nazar değdirmemek için iletişim bilgisini bilmediğini ifade etti, kim bilir.

Neyse, görüşmenin ardından ismi Mehmet olan daire başkanım kimmiş, şuna bir bakayım. Çünkü telefonla da olsa aramızda bir hukukumuz oluştu. Böylece kendisini simaen tanımış olurum ve nasıl davranacağımı bilirim diyerek Bakanlığın web sayfasına girmek istedim.

Başta destek hizmetleri olmak üzere Bakanlığın tüm birimlerine baktım. Bizim Mehmet'in ismine rastlamadım.

Hasılı, beni sabit telefondan arayan, bana bağlanmak için kendisini daire başkanı diye tanıtan; benim de kah efendim kah başkanım kah müdürüm dediğim kimsenin bir sahtekar olduğunu bittecrübe öğrenmiş oldum.

Ardından yemek firmasının sahibi aradı. Bu kimse gerçekten daire başkanı mı diye. Gerçek değil maalesef sahtekarmış dedim.

Ne benim ne firmanın bir şey kaptırmadığı sahte daire başkanının, sahteliğine üzüldüm mü? Hayır. Sahte de olsa sabah sabah bir daire başkanı ile görüşmüş oldum. Hasılı, sevincim hala devam ediyor. Siz kendinize yanın.

Not: Firma sahibi biliyormuş böyle sahtekarları. Bu tipler kendisini bakanlıktan tanıtarak “Şöyle bir ihtiyaç sahibi var” deyip yardım talebinde bulunuyormuş. 08.09.2021

3 Eylül 2023 Pazar

Günümüzde Vaaza İhtiyaç Var mı?

Cami ve mescitlerde vaizlerin yaptığı, genellikle öğüt niteliği taşıyan dini konuşmaya vaaz denir. İslam’ı ve dinimizi öğretme yollarından biridir. Bir nevi nasihattir.

Okur yazarın fazla olmadığı, insanımızın dini bilgi yönünden zayıf olduğu, din görevlilerinin bilginin tek kaynağı sayıldığı, İnternet çağının gelişmediği dönemlerde, vaazların önemli bir işlev gördüğünü, halkı dini yönden aydınlattığını, bir ihtiyacı giderdiğini söyleyebiliriz.

Günümüzde ise dini bilgilenmenin yolları çoktur: İnsanımız cep telefonu marifetiyle istediği her türlü dini bilgiye oturduğu yerden ulaşabiliyor. Bu yönüyle günümüzün en büyük ve en bilgilendirici hocası Google diyebiliriz.

Her konu üzerine yazılmış kitaplar, televizyonlarda yapılan konuşmalar, dini içerikli videolar var.

Her bir yerde İHL veya ilahiyat eğitimi almış ya da kendisini dini alanda yetiştirmiş okumuş insana rastlamak, merak edilen soru çay muhabbeti sırasında sorularak cevap alınabiliyor.

Müftülüklerde fetva hattı var. Dileyen kişi telefonla bilgi alabiliyor.

Sürekli dini yayın yapan Diyanet TV isimli kanal bile var.

Anlatmak istediğim, gibi bilgiye ulaşma imkanı ve yolları günümüzde çok. Yani cami görevlileri, vaiz ve müftüler, bugün dini alanda bilginin tek kaynağı değil. Sadece kaynaklardan biridir.

Her türlü bilgiye en hızlı ulaşma imkanının olduğu günümüzde, vaaz yoluyla irşada ihtiyaç kalmadığını düşünenlerdenim. Cuma öncesi camiye girdiğimizde, ezan okunmasına yakın olmasına rağmen birkaç cemaat dışında caminin hemen hemen boş olduğunu görebiliyoruz. Camiye erken gelen bile içeride vaaz verildiğini bildiği halde cami önünde oturduğu, vaazı dinlemek için içeri girmediği, ezanın okunmasını beklediği bir gerçek. Kısaca medyatik, ün yapmış, ateşli ve heyecanlı konuşan birkaç vaiz dışında çoğu vaizlerimiz birkaç kişiye vaaz vermek zorunda kalıyor. Bu bile yapılan vaazların eskisi gibi cemaati camiye çekmediğini gösteriyor. Bu da vaazların eskisi gibi bir ihtiyacı gideremediği anlamına gelir.

Vaazlar irticalen yapıldığı için bazen maksadı aşan ifadeler kullanılabiliyor, yanlış bilgi verilebiliyor.

Görevi vaizlik olanların bir yıl boyunca değinecekleri vaaz konuları Diyanet tarafından mı belirleniyor ya da vaizlerin konuyu kendisi mi seçiyor bilmiyorum ama çoğu vaazlar tekrardan öteye geçmiyor. Halkın gündemi ve derdi ile vaizin gündemi çoğu zaman örtüşmüyor. Vaizlerin yaptığı, geçmiş müktesebatı günümüze aktarmaktan ibaret kalıyor. Yani etkileme gücü yok.

Vaazların eskisi gibi ihtiyacı karşılaşmadığı gibi aynı zamanda vaazlar monolog şeklinde verildiği için sıkıcı olabiliyor, cemaati uyutabiliyor.

Vaazların camiye cemaati çekmediği, içi boş camilere vaazların yapıldığı bilindiği halde vaaz usulü dini öğüte devam edilmesini çok yararlı görenlerden değilim. Vaaz usulü dini öğüt tarihteki yerini almalı ya da sıkıcı ve tekdüze olan vaazlar ilgi çekecek şekilde düzenlenebilir. Mesela soru cevap şeklinde bir yol izlenebilir. Sosyal medyada bilgilendirme yapılabilir. Her konu kısa videolarla sanal aleme yüklenebilir vs.