3 Temmuz 2023 Pazartesi

Hazıra Konma Fırsatçılığı

Proje okul nedir?

Öğrencilerin sınav yoluyla alındığı bazı okullardır. 

Öğrenci sınavla ise buralarda görev yapacak yönetici ve öğretmenleri de sınavla olmalı. 

Değil bildiğim kadarıyla. Özel yönetmeliğe tabiler. Belli şartları taşıyanlar arasından Bakanlıkça tercih edilip atanıyorlar. 

Kaç yıl buralarda görev yapabiliyorlar? 

Aynı statü ile 4+4 yıl. 

Sekiz yılı dolduran aynı okulda çalışamıyor, öyle mi? 

Öyle. Yalnız bir yönetmeliğe bakar. Bakanlık bir yıl daha uzatabilirler dedi mi, ilaveten bir yıl daha kalabiliyorlar. 

Anladığım kadarıyla bu okullara önüne gelen tayinle gelemiyor. 

Aynen öyle. İl içi ve il dışı atamalarda bu okullar her yönetici ve öğretmene görünmez. 

Öğrenci, öğretmen ve yönetici, sınav ya da tercih edilerek geldiğine göre bu okullar çok başarılı olmalı? 

Başarısını bilmem ama proje kapsamına alınan tüm okullara bakıldığı zaman, zamanında rüştünü ispatlamış, başarılarıyla adından söz ettirmiş, gözde ve başarılı okullar bu kapsama alındı. 

Yani başarılı okullar bu kapsama alınıyor, öyle mi? 

Çoğunlukla öyle. 

Yani bir okulu sıfırdan alıp ya da başarısı çok geride olan okullar proje okul kapsamına alınmıyor, değil mi? 

Öyle. 

İşin kolaycılığı değil mi bu? 

Öyle de denebilir. 

Bu okullara proje okul dendiğine göre bu okullar yaptıkları projeleriyle adından söz ettiriyor olmalı? 

Projeleriyle ön plana çıktıklarını ne gördüm ne işittim ne de biliyorum. Varsa da ben bilmiyorum. Eski statüleri ve varlık sebepleri ne ise bildiğim kadarıyla aynı işlevi görüyor. 

O zaman bu tür okullar aynı hamam aynı tas ise bu okullara proje okul demenin ne anlamı var? 

O kadarını bilmem.

Senin bu okullar hakkındaki kanaatin ne?

Benim kanaatimden ziyade bu okullar hakkında azımsanmayacak bir çoğunluğun kanaatini söyleyebilirim.

Mesela?

Proje okul kapsamına alınmakla bu okullar;

Belli bir zihniyetin dışında bu okullarda yönetici ve öğretmen olmak  mümkün değil. Çünkü buralarda görev yapanların kahir ekseriyeti aynı zihniyet yapısına sahip. Ahbap çavuş ilişkisi ile buralara atama yapılıyor. Buralara nakil yoluyla gelinememesi de bunu gösteriyor.

Başarılı okullar proje yapılarak okulların başarısını korumak amacı güdülse de başarılı okullarla, başarılıyız mesajı veriliyor. Bu da hazıra konma anlamına geliyor. Gerçek başarı isteniyorsa, yeni açılan ya da eğitim ve öğretim yönünden çok öne çıkmamış, veli ve öğrenci nezdinde imajı çok iyi olmayan bir okul proje kapsamına alınır. Buranın öğretmen ve idarecisi seçilerek belirlenir. Bu okulun öğrencileri de sınavla alınır. Dört yılın sonunda, bu okulun akademik başarısı ölçülür. Okulun akademik başarısında gözle görülür bir artış ve sıçrama olursa, işte gerçek proje okul burasıdır. Buralara tercihen seçilen öğretmen ve yöneticiler de başarılıdırlar. Çünkü bu başarıda emekleri çoktur.

Ne demek istediğimi bir örnekle açıklayayım. Teşbihte hata olmasın, günümüzde proje okul kapsamına alınan okullar, her yıl şampiyonluğa oynayan GS, FB, BJK ve TS futbol kulüplerine benziyor. Bu takımlar her yıl şampiyon olmak için yola çıkarlar. O yıl olmasa da ertesi yıl veya sonrasında hedeflerine ulaşabiliyorlar. Yani ilk dördü kolay kolay diğer takımlara kaptırmıyorlar. Çünkü bu büyük takımların bu ülkede şampiyon olması daha kolaydır. Bu takımların başında teknik direktör olarak görev yapanlar için de şampiyonluk daha kolaydır. Bunun yanında Anadolu takımlarının şampiyon olması çok zordur. Bir teknik ekip Anadolu takımlarından birini şampiyon yaparsa, o teknik heyet ve sporcular için gerçek başarı budur. Türkiye lig tarihinde bunu da Başakşehir ve Bursaspor başarmıştır. Başka da örneği yoktur. Buradan hareketle, yeni açılmış ya da daha önce başarısını ispatlamamış bir okulun öğrencilerini, küme düşmemek için oynayan futbolcuları sayalım. Okul müdürünü, müdür yardımcılarını ve öğretmenlerini de teknik heyet kabul edelim. Bu okul, dört yılın sonunda adından söz ettirecek önemli bir başarı ya da sıçrama gösterirse, işte bu okul gerçek proje okuludur. Ötesi hazırcılık, Fırsatçılık ve işin kolayına kaçma olur.

Ayasofya'ya Dair

Paylaşacağım bu yazı için ne alaka demeyin. Zira bazen bloğa yazmadan sosyal medyada çalakalem yazıp paylaştığım yazılar, profilimin “Anılar” kısmında önüme düşüveriyor.

Bu anıyı okuyunca acaba bu yazıyı bloğumda paylaş mıyım diye kontrol ediyorum.

Aşağıdaki yazım da bloğumda yer vermediğim bu tür yazılardan biri. Bloğum ise benim arşivim, günlüğüm gibidir. Halihazırda gündemden düşünmüş olsa da arşivimde yerini alsın istedim.

“Ayasofya'nın yeniden ibadete açılması için bildiğim kadarıyla,

1.Hükümetin önünde hukuki bir engel yok.

2. Bugünkü statüsünün iptali için Danıştay'a gitmeye gerek yok.

3. Danıştay'ın vereceği kararı beklemeye gerek yok.

4.Camiye dönüşmesi için 1 milyon imza toplamaya gerek yok.

5. Bunun için kamuoyu desteğine de gerek yok. Çünkü halkın ekseriyeti buranın mabede dönüşmesini zaten istiyor.

6.Ayasofya'nın ibadete açılması tamamen hükümetin yani yürütmenin alacağı karara bağlı: Açtım, açmıyorum veya zamanı değil der, konu kapanır. Bir daha da gündeme gelmez.

7."Müze olarak kalsın, yeniden camiye dönüştürülsün ya da bu mabetten hem Müslümanlar hem de Hıristiyanlar faydalansın..." diye görüş bildirenlerin inanç ve niyetleri sorgulanmasın.

8.Ne cami olarak açılsın diyenler diğerlerinden daha çok Müslümandır ne müze kalsın diyenler daha az Müslümandır ne de hem Müslüman hem de Hıristiyanlara hizmet etsin diyenlerin Müslümanlığı sakattır.

9.Kimin ne inanç taşıdığını ancak Allah bilir. Kimse diğerine göre vatanını daha az veya daha çok seviyor da değildir.

10.Bu konu kapanmalı ve ipe un sermenin gereği yok artık.

11.Belli periyotlarla önümüze temcit pilavı gibi gelip durmasın. Bu konu rakipleri alt etmek için kullanılmasın, siyasi malzeme yapılıp durmasın, oya tahvil hesapları ve hamaset yapılmasın.

12.Hasılı aklıselim hakim olsun. Önümüze bakalım. Esas işlerimize yoğunlaşalım. 03.07.2020”

1 Temmuz 2023 Cumartesi

Kavşakta Bir Canavar

Şehir içinde ana caddeden gidiyorum. Işığı olmayan bir kavşağa girdim. Yoluma devam ederken sağ taraftaki tali yoldan bir aracın hiç durmadan önüme aracını sürdüğünü son anda gördüm. Frene bastım. İşlek bir cadde olmasına rağmen bereket ardımdan gelen araç yoktu. Şayet bir önceki yakın ışıktan kaptırıp gelen araçlar arkamda olsaydı, bir zincirleme kaza hiçten bile değildi.

Önünden araç gelmesine rağmen tali yoldan çıkıp soluna bakmadan önüme geçip yoluna devam eden trafik canavarı ise ben frene bastıktan sonra az daha gidip durdu. Bu adam ne yaptığının farkında mı, kimdir, necidir demeye daha içimde sorgulamaya vakit bulamadan bizim trafik canavarını, dikiz aynasından beni dikizlediğini gördüm. Onun gibi dikizlemeyi beceremesem de bu kurban bayramında başımıza iş çıkarmaya niyetli ortağıma ben de öylesine baktım. Mübarek, benim bakmamı bekliyormuş. Ne yapıyorsun sen be dercesine sol elini kaldırdı. Bir hava bir hava. Şeytan görsün diyeceğimiz yüz hattını söylememe gerek yok.

Beklediği tepkiyi benden göremeyince, hazırlıklı olduğu her halinden belli olan, bunun için trafiğe çıkmış bu canavar maalesef içini boşaltamadı. Sol el havada kala kaldı. Baktı baktı... Bundan hayır yok, buradan bana ekmek çıkmayacak, nasibimi başka yerde arayayım dedi, yoluna devam etmek için hareket etti. Ardından da ben yürüdüm. Beş on metre gitmedi. Yolun sağında duran adam önü boş olmasına rağmen önüme kırdı. Ne yapıyor bu adam demeye kalmadan bölünmüş olmayan yolun soluna geçip arabasını park etti.

Belli ki acelesi yok. Başka yere de gitmeyecek. Demek ki nasibini bu bölgede arayan biri. Belki az sonra müşteri var mı diye arabasını çalıştırıp tekrar o kavşağa gelecek. 

Geçip giderken bayram bayram başımıza iş açtın, hele şu yaptığın iş mi, dikkatli ol dercesine hatasının farkına varsın diye kısa bir korna çaldım. Sen misin çalan. Uzun uzadıya kornasına basarak selamımı aldı. Allah'ın selamı ne de olsa. Alınmaz mı hiç.

Uzun kornanın Türkçesi, tali yoldan kavşağa girmesine rağmen kavşağa geldiğinde yolun boş olup olmadığını kontrol etmesi, geçen araç varsa durması gerektiğini, durmadığı takdirde az önce olduğu gibi bir kazaya sebebiyet vereceğini ve ucuz atlattığını hiç sorgulamamış. Belli ki kendisinde bir hata görmüyor. 

Yine bu uzun kornadan anladığım, suçlu benim. Uzun korna sesi de suç bastıran cinsten. Çünkü bir zihniyeti temsil eden ona göre baskın basanındır, haklı çıkmanın yolu sesi yükseltmektir. Değilse altta kalır, özür dilemek zorunda kalırsın. Bir de sessiz kalır, bir mahcubiyet duyarsan, üstüne üstüne gelir. Böyle bir duruma mahal vermemek için burnundan hiç kıl aldırmayacaksın. Gördüğün yola bodoslama gireceksin. Nereye girdiğini, nasıl girdiğini sen değil, karşı taraf düşünecek.

Hasılı severim insanın bu türünü. Medeni cesaretlerine, kendilerine güvenlerine, hata kabul etmeyişlerine, hep ben doğruyum tavırlarına.

Bu tiplerin sayısı ne kadardır demeyin. Çoktur çok. Diğer ülkelere günlük ihraç etsen, ülkenin hiçbir kaybı olmaz. Bunlar her bir yolda, kavşakta burnunun dibinde biterler. Bilmediğini bilmeme hastalığıyla aramızda geçinip gidiyorlar. Çok da huzurlu ve mutlular. Tek huzurlarını bozan ise senin he deyip geçmen ve tepki vermemen.